Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAŞBAKAN Erdoğan'a sunulan düzenlemeyi, bu yazıyı yazdığım saatlerde Kadir Topbaş Habertürk ekranlarında anlatıyor... Verdiği bir detay çok ilginç: Binanın bütün "pay sahipleri de hayır dese, yıkılması gerekiyorsa yıkılacak"!

        Sevgili dostlar, "yeni düzenleme" sonrası başta İstanbul olmak üzere Türkiye genelinde milyonlarca bina yıkılıp yeniden yapılacak! Ve Topbaş'ın dediği gibi; şu andaki düzenlemeye göre değil, yeni düzenlemeye göre eyleme geçilecek! Bunun anlamı çok açık: "1 kişi hayır dese, bu iş olmaz" gibi bir söylem artık geçerli olmayacak! YIKILMASI ve yeniden yapılması gerekiyorsa, DEVLET harekete geçecek ve gereğini yapacak!

        Sonuç: Bu düzenleme ile "sağlam bir İstanbul'a geçeceğiz" ama birçok vatandaşımızın da özellikle "binalarını dar gelirli olduğu için sağlam yapamayanlarımızın canı yanacak"!

        Yıkılacak ve yapılması için borçlanma dahil her seçenek sunulacak. Burada önemli ayrıntı: Devletin iradesinin "herkes için geçerli" olduğunu ortaya koymasında! Daha açık yazayım: YIKIM, devletin gücünü gösteren bir SEMBOLLE başlamalı ve her vatandaş kendi binasını gönül rahatlığıyla yıkmalı-yıktırmalı! Bu sembol ne derseniz, "aksi mahkeme kararlarını zamanla aldıklarını" iddia etseler veya alsalar bile İstanbul için her türlü temel ve estetik riski barındıran GÖKKAFES bence "belli bir kata kadar" yıkılan ilk bina olmalı. Sonrası "% 6-6.5'luk imar iznini geçen Beykoz Konakları" veya başka bir "sınırları aşan yapı" olabilir!

        Son söz: Devlet, sonradan hangi "aklileştirme yapılırsa yapılsın", SEMBOL olmuş binaları özellikle uzun yıllar kamuoyunda "kaçak-kanunsuz" olma durumu tartışılan "yapıları" mutlaka yıkmalı ve bu değişime vatandaşını çekmek için BU SEMBOLLER ile başlamalı...

        ***

        Van'da 'toprak' neden yanıyor?

        DÜN çok kısa olarak not düşmüştüm, bugün uzun yıllardır savunduğum tez ile birleştirerek devam edeyim...

        Sevgili dostlar, 2009'dan bugüne "Türkiye'de petrol var mı" sorusuna cevap arıyorum ve bu konuda yüzlerce resmi belge inceledim. Ben gördüklerim sonrası ikna olmuş durumdayım ama sizler "o belgeleri görmediğiniz", anlatılanları dinlemediğiniz için farklı düşünebilirsiniz...

        Bu konuya ilgi duyuyorsanız, Adıyaman, Edirne, Antalya, Hakkâri, Sivas, Saros Körfezi, İskenderun, Erzurum, Van, Kastamonu ve daha sayamayacağım birçok bölgemizde "arama-kapatma-engelleme" döngüsü içinde son 60 yıldır yaşananları mutlaka araştırın!

        2009'daki bir yazımda detaylı aktardığım bir "yaşanmış olayın" kısa bir özetini paylaşmak istiyorum... Adıyaman'da petrol araması yapan yabancı ortaklı bir şirket "Burada petrol yok" diyerek kuyuyu kapatıyor. Prof. Muammer Aksoy ve yanındakiler savcılığa başvurarak "bu kuyunun" bilerek kapatıldığını iddia ediyorlar. Savcı 3 yıl bu olay üstünde araştırma yapıyor ve 3 yıl sonra bu kuyu açılıyor. Bugün hâlâ o kuyudan saat başı 28 varil petrol üretiliyor... Evet, yukarıda adını gördüğünüz hocamız, "1961 Anayasası için milli petrol-milli maden" detaylarını metinlere sokmak için uğraşan ve 1990'da öldürülen yani "bildiğimiz" Muammer Aksoy!

        Sevgili dostlar, aslında konunun özünü 1960'dan da geriye giderek aramakta yarar var. İsterseniz 1960'lara hatta 1950-1960 arasına dönelim... Türkiye'de o zaman tartışılan konu yine petrol. Bir kanun yapmak gerekli ve aranan isim hemen bulunuyor; İsrail petrol kanununu yapan hukukçu-jeolog Max Ball... Dönemin Başbakanı Adnan Menderes, Ball'ın gelişi dolayısıyla şu açıklamayı yapıyor; "Biz, petrol kaynaklarımızın üretilmesinde ecnebi sermaye ile işbirliğinin zaruri olduğuna inanan bir parti ve hükümetiz."...

        Aynı dönemde İsmet İnönü'den karşı açıklama geliyor: "Tarihte yabancılar kapitülasyonlar himayesiyle Türkiye'yi istismar ettiler, petrol kanunu bir kapitülasyon kanunudur. Biz bu memleketi sokakta bulmadık yabancı ellere kaptırmayız. Bu kanunun her maddesi Türk Devleti'nin petrol işletmemesi üzerine kurulmuştur. Bırakmam yakalarını"... Böyle söylüyor ama 1960 sonrası "gücüne" rağmen, İnönü dahi bu yasayı asla "elleyemiyor."

        Sonuç: Muammer Aksoy'un "Atatürkçü düşüncelerinden" dolayı öldürüldüğünü iddia edenler, "milli maden" dosyası içinde çalışan her ferdin nasıl yok edildiğini araştırsınlar, bulduklarına inanamayacaklar!

        Son bir not: Konuya "altın" detayında bakmak isteyenler; Hablemitoğlu neden öldürüldü sorusuna da cevap arayabilirler!

        Diğer Yazılar