Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Tarihte kazara Nobel’lerin sayısı kabarık. Kelimenin ikinci anlamıyla tesadüfen Nobel. Mesela Alexander Fleming, milyonlarca hayat kurtaran penisilini laboratuvarda ağzı açık unutulan stafilokok kabının pencereden giren havayla küflenmesi sonucu bulur.

        Macar asıllı biyokimyager Katalin Kariko ile Amerikalı bağışıklık uzmanı Drew Weissman’a giden bu yılın Nobel Tıp Ödülü’nde tesadüf zinciri daha dolambaçlı.

        Kariko ile Weissman Pennsylvania Üniversitesi’deki laboratuvarların fotokopi odasında rastlaşıp önce sıra dalaşına, sonraları mRNA sohbetine girişip ortak çalışmaya karar vermese, yıllar sonra Kariko kürekçi kızının müsabakası için gittiği Zürih’te o sıralar kimsenin tanımadığı Uğur Şahin ve Özlem Türeci’yle tesadüfen tanışmasa ve yine o sıralar kimse mRNA aşısını takmadığı için üniversitede kadrosu iptal edilen Kariko, Almanya’ya haber salıp Biontech’e transfer olmasa, altı yıl sonra Kovid-19 pandemisi patlak vermese ve kanser aşısı üzerinde çalışan Şahin-Türeci çifti bir sabah kahvaltısında “Hadi Kovid aşısı yapalım” diye karar vermese, muhtemelen Nobel Tıp Ödülü başka buluşlara gidecekti.

        En azından bu yıl başkalarına gidecekti. Kovid salgını olmasa, 11 ay gibi kısa bir sürede etkin ve güvenli milyonlarca doz aşı üretilebileceği kanıtlanmasa, mRNA teknolojisine Nobel ödülü bu kadar erken gelmeyecekti.

        Penisilinin keşfi 1928’de, Fleming’in Nobel Tıp Ödülü’nü aldığı tarih 1945. Yani milyonlarca can alan ve penisilin sayesinde milyonlarca canın kurtulduğu bir dünya savaşının testinden geçmesi gerekiyordu buluşun; mRNA teknolojisi de küresel salgınla sınandı. (Aşı karşıtları hürmetine, penisilinin daha tartışmasız bir kurtarıcı olduğunu itiraf edelim.)

        Fotokopi makinesi önündeki tesadüf hikayesini bir podcast yayınında Weissman’dan dinledim, çokça alıntılanıyor şu sıra. Yıl 1998, bilim dergilerindeki makaleleri okumak için yüzlerce sayfa fotokopi çekmeleri gerekiyor. “Kati ve ben çok okurduk, sürekli fotokopi sırası için kapışırdık. Sonraları aramızda sohbetler başladı” diye anlatıyor Weissman.

        O tarihte Katalin Kariko, bazı hastalıklarda hücrelerde eksik olan proteinlerin üretimi için DNA’daki genetik bilgiyi proteine çeviren mRNA üzerinde çalışıyor. Özellikle felç tedavisine eğiliyor. “Messenger-haberci” RNA, hedefe odaklı manipüle edilebildiği takdirde aşı ve ilaç üretilmesi mümkün olacaktı. Kariko Macaristan’daki Szeged Üniversitesi’nde başlamış araştırmalarına, ancak kimse mRNA potansiyelinin farkında değil, 1985’te Macar Bilimler Akademisi’ndeki görevine son verilince kocası ve iki çocuğuyla ABD’ye göç etmiş. Pennsylvania Üniversitesi’nde de kadro ve ödenek sorunu yaşadığı halde çalışmasını sürdürüyor, umutsuzca ortak arayışıyla.

        Kariko’nun anlattıkları, aşı araştırmaları yapan Weissman’ı fazlasıyla heyecanlandırıyor; “mRNA denemeyi hep istemiştim ve Xerox’un başında karşıma biri çıkmış, tam da bunu yaptığını anlatıyordu” diyor.

        Böylece yıllar süren ortaklık başlıyor. mRNA’nın insanlarda kullanılması için aşılması gereken bazı engeller var. Memelilerin bağışıklık sistemi o küçük moleküle karşı şiddetli tepki verdiği için, mRNA aşısının geliştirilmesi de dahil hedefe odaklı tedavi imkansız hale geliyor.

        Sonunda problemin kaynağını keşfediyorlar; mRNA’daki spesifik bir yapı taşı (nükleosit üridin) bağışıklık sisteminin şiddetli bir savunmaya geçmesine neden oluyor. Bunun üzerine “üridin”i benzer başka bir nükleositle değiştiriyorlar. Ve sonuç: Hayvan deneylerinde alıcının bağışıklık sistemi mRNA’yı reddetmiyor.

        Meslektaşlarının anlattığına göre Kariko ve Weissman mükemmel ikili, biri mRNA çalışıyor, diğeri dendritik hücreleri. Memelilerin bağışıklık sisteminin bir parçası olan bu hücrelerin işlevi antijenleri işlemek. Araştırmalarını ilk kez 2005’te Immunity dergisinde yayınlıyorlar. Fazla yankı uyandırmıyor ama dikkate alanlar çıkıyor. Harvard Üniversitesi’nden kök hücre biyoloğu Derrick Rossi bu bilgi temelinde çalışıp teknolojiyi geliştiriyor, 2010 yılında biyoteknoloji firması Moderna’nın kurucuları arasında yer alıyor. Pandemi öncesi görevlerinden çekilmişti Rossi, dolayısıyla Moderna’nın mRNA bazlı Kovid aşısı geliştirme aşamasında yoktu.

        BIONTECH ÇİFTİYLE TANIŞMA

        Fotokopik tesadüf yedi yılda meyvesini verdikten sonra 2013’te bir rastlantı daha…

        Katalin Kariko’nun kızı Susan, 2008 Pekin ve 2012 Londra Olimpiyatları’nda sekizli kürek kategorisinde altın madalya sahibi. İsviçre’deki yarışlara giderken annesi de eşlik ediyor, dönüş yolunda Zürih’te onkolog Uğur Şahin ve Özlem Türeci’yle tesadüf eseri tanışıyor. Şahin-Türeci çifti o dönem Mainz merkezli Biontech firmasını kurmuş, mRNA teknolojisiyle kanser tedavisini hedefleyen araştırmalar yürütüyorlar.

        Kariko Pennsylvania Üniversitesi’ndeki araştırma kadrosunu kaybedince yeni iş arayışına girişiyor ve Uğur Şahin’i arıyor. O tarihte Biontech’in adını duyan yok, web siteleri bile yok. Kariko meslektaşlarına Almanya’ya taşınacağını söyleyince “Sen delirdin mi?” oluyor tepkileri. Kariko kıdemli başkan yardımcısı olarak göreve başlıyor. Şahin ve Kariko daha ilk buluşmada kaynaşıyor, bilim dışındaki ortak yönlerini keşfediyorlar. Kariko’nun babası kasap, Şahin’in babası ise otomobil fabrikasında işçi. “İkimiz de buluş peşinde emekçi çocuklarıydık” diye anlatıyor Kariko bir röportajda.

        Kariko ve Weissman’a Nobel ödülünü getiren bir başka tesadüf 2020’de Şahin-Türeci çiftinin kahvaltı sofrasında yaşanıyor. Hedefleri kanser aşısı ama Sars-CoV-2 virüsüne karşı mRNA bazlı aşı geliştirmeye karar veriyor ve 11 ayda tamamlıyorlar. Biontech kurucularıyla Kariko 2021’de, Almanya’nın Paul Ehrlich – Ludwig Darmstaedter ödülüne layık görülüyor hep birlikte. Geçen yıl Biontech’teki görevini bırakan Kariko, yıllar sonra Macaristan’a Szeged Üniversitesi’ne döndü.

        mRNA DAVALARI

        Zika virüsüyle grip ve kuş gribine karşı aşı geliştirmeye çalışan Amerikan Moderna da Kariko-Weissman yöntemiyle Kovid aşısını başarıyor. Şimdi Moderna ile Kovid aşısına ilk onayı alan Biontech mahkemelik. Amerikalı şirket pandemiden önce geliştirdiği mRNA teknolojisinin, Biontech ile ortağı Pfizer tarafından kopyalandığı gerekçesiyle hem ABD, hem de Almanya’da tazminat talebiyle patent ihlali davası açtı. Şirketin kurucularından Derrick Rossi’nin rolü malum.

        mRNA teknolojisiyle kuduz aşısı üzerinde çalışan Tübingen merkezli Alman Curevac firması da koronavirüs aşısına yöneliyor, fakat deneylerde gecikiyor işleri yaver gitmiyor. Geçen ayki duyuruya göre henüz faz 2 deneylerindeler ve onlar da Biontech’i fikri mülkiyet haklarına zarar vermekle suçlayarak Düsseldorf mahkemesinde tazminat davası açtılar. Curevac’ın iddiası; kendisinin 20 yılı aşkın süredir öncü çalışmalar yaptığı mRNA teknolojisiyle Biontech’in Kovid aşısı için patent alması adil değil.

        Gerçekten de Curevac’ın kurucularından biyolog Ingmar Hoerr mRNA teknolojisiyle aşı geliştirme çalışmalarının öncülerinden biriydi. Pandeminin başlarında korona aşısına teşvik görüşmeleri için ittiği Berlin’de beyin kanaması geçirerek komaya girdi. Pandeminin uzunca bir dönemini komada geçirdi. Uyandığında iş işten geçmiş, Biontech Nasdaq’da rekorlar kırmış, Uğur Şahin ile Özlem Türeci de milyarderler listesine girmişti.

        Gerçi pandemi sönümlenip aşılama kampanyaları bitince borsada yıldız kaydı. Biontech’in 440 dolara kadar fırlayan hisse fiyatları hızla düşüşe geçti. Kışın yaklaşması ve Eris varyantı etkisiyle son günlerde biraz toparlanarak 100 dolar bandının üstüne oturdu.

        Fakat gelecekten umut kesilmez. Hızlı aşı sayesinde Nobel alan mRNA teknolojisiyle daha yapacak çok iş var; AIDS, grip, tüberküloz, meme-bağırsak-deri-akciğer ve prostat kanseri, MS, romatizma, her türlü alerji, bağırsak enfeksiyonları, Alzheimer, kistik fibrozis, dizde osteoartrit… Hepsi mRNA tedavisi bekliyor.