Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Murat Bardakçı İmparatorluk töreni gibi...

        Türkiye’de, 24 Nisan 1931’de genel seçimler yapılacaktı...

        Reisicumhur ve Cumhuriyet Halk Fırkası Reisi Gazi Mustafa Kemal, seçimlerden dört gün önce, 20 Nisan’da aday listeleri ve memleket meseleleri hakkında bir bildiri yayınladı...

        Mustafa Kemal, “parti başkanı” olarak yayınladığı bildirisinin bir yerinde “Cumhuriyet Halk Fırkası’nın müstakar (istikrarlı) umumî siyasetini şu kısa cümle açıkça ifadeye kâfidir zannederim: Memlekette sulh, cihanda sulh için çalışıyoruz. Bundan sonra arzetmek isterim ki, millî vaziyetimizi refaha ve inkişafa (gelişmeye) doğru hareketli bir gidiş haline koymak hususundaki düşüncelerimize kuvvetle bağlıyız” diyordu.

        “Memlekette sulh, cihanda sulh için çalışıyoruz” cümlesi sonraki senelerde kısaltıldı; fiil, yani “çalışıyoruz” sözü kaldırılıp ifade “Memlekette sulh, cihanda sulh” yapıldı; derken âhenkli bir vecize yaratma hevesiyle “memleket” kelimesi “yurt”a çevrildi, “Yurtta sulh, cihanda sulh” dendi, nihayet cümleyi daha da bir bozma gayreti ile “sulh” ve geniş mânâsı olan “cihan” da bir tarafa atıldı ve cümle “Yurtta barış, dünyada barış” diye güdük bir hâle getirildi.

        1912’de Rumeli’nin elimizden çıkması ile neticelenen Balkan Savaşları’nın hemen ardından girdiğimizDünya Harbi’nde perişan olmuş, işgale uğramış, giriştiğimiz Millî Mücadele sayesinde esaretten kurtulabilmiştik ama hem fakir, hem de yorgunduk!

        TEMBELLİK PAROLASI HÂLİNE GETİRDİK!

        Birinci Dünya Savaşı sonrasında tam bir barış sağlanamamıştı ve ve dünya karmakarışıktı! 1914’te başlayan, kan, ateş ve ıstırap dolu büyük savaş 1918’de sona ermişti ama tam bir barış bir türlü tesis edilememişti. İtalya’nın Mussolini’si dört bir yana gözünü dikmiş; Akdeniz’in tamamına, hattâ Anadolu’nun güneyine bile sahip olma hayallerine kapılmıştı ve Türkiye için büyük tehditti. Almanya’da Naziler’in iktidarı ele geçirmelerine ramak kalmıştı ve ne yapacakları da belli değildi, Stalin’in yayılma hevesi herkesin mâlûmuydu, İspanya’da kan gövdeyi götürmek üzereydi, Balkanlar’da ve Ortadoğu’da da huzur henüz ortada yoktu...

        1931 ilkbaharında söylenen “Memlekette sulh, cihanda sulh için çalışıyoruz” sözü, herşeyin karmakarışık olduğu ve yeni bir savaş ihtimalinin ufukları kararttığı o günlerin şartlarında hayal edilen dünya barışı için mükemmel bir temenni idi.

        Bu söz, ilerki senelerde dış politikamızın temelini teşkil etti fakat zamanla bürokrasimize, özellikle de hariciyemize hâkim olan “Aman başımıza iş açılmasın” zihniyeti sebebi ile maalesef bir tembellik parolasına döndü!

        Artık çatışmalardan uzak kalmak bir tarafa, etrafımızda olup biten hiçbirşeye karışmıyor, herkesten uzak duruyorduk. Sovyet endişesi ile gerçi NATO’ya girip Batı bloğunda yeraldık ama burnumuzun dibindeki Ortadoğu’ya başımızı çevirip bakmadık, etrafımızda olup biten hiçbirşey ile alâkadar olmadık, komşularımızda kıyametler bile kopsa umursamadık...

        Bir imparatorluğun bakiyesi ve vârisi olan Türkiye utangaç genç kız havalarında idi ve imparatorluk devrinin mirası olan bir gelenekten bile vazgeçmişti: Eski imparatorluklarda hâkim ülkelerin zamanla millî devlete dönüşmelerinden sonra bile, geçmişte hâkimiyetleri altında bulundurup sonradan bağımsızlıklarını elde eden diğer devletlerin dertleriyle alâkadar olmaları geleneğinden...

        İngiltere “Commonwealth”i, yani “İngiliz Uluslar Topluluğu”nu kurarak eski imparatorluk topraklarının parçası olan genç ülkelerle devamlı bir temas ve işbirliği içerisinde idi; Afrika’da bir zamanlar hayli geniş topraklara sahip bulunan Fransa da, eski sömürgelerinin birçok meselesi ile yakından alâkadar oluyordu.

        İngiltere ile Fransa’nın bu memleketlerle alâkaları hâlâ aynı şekilde devam ediyor.

        Biz ise reddimiras politikamız ile tembellik parolası hâline getirdiğimiz “sulh” takıntımız yüzünden, vaktiyle bize ait topraklarda kurulmuş olan devletlere başımızı çevirip bakmadık bile...

        Türkiye, kendisini içerisine hapsettiği bu fasit daireden Turgut Özal zamanında usul usul çıkmaya başladı; çıkış Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı dönemlerinde tamamlandı.

        1920’lerden buyana ihmal ettiğimiz bölgeler, halklar ve devletler ile şimdi yakın ilişki içerisindeyiz. İhtiyacı olan memleketlere gücümüzün yettiği kadarı ile yardım yolluyor, siyasi didişmelerde arabuluculuk ediyoruz; mevcudiyetimizi sadece ekonomi ve diplomasi alanlarında değil, askerî sahada da hissettirip güvenliğimiz sözkonusu olduğunda başka ülkelere asker bile sevkediyoruz.

        Yani, geçmişteki bir “emperyal” devletin mirascısı olan Türkiye, yerine getirmekte hayli geciktiği tarihî vazifesini artık ifa ediyor...

        BÖYLE BİR TÖREN HİÇ YAPILMADI!

        Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde önceki gün düzenlenen göreve başlama törenine Venezuela’dan Pakistan’a kadar otuzdan fazla devlet başkanı, başbakan ve seksene yakın ülkenin temsilcileri iştirak etti...

        Bizde yapılan devlet törenlerini kırk küsur senedir takip ederim, bir hayli törende de bizzat hazır bulundum fakat bu kadar üst düzeyde ve yüksek sayıda davetlinin iştirak ettiği bir başka töreni görmemiştim, zaten böyle bir törenin benzeri daha önce hiç yapılmamıştı...

        Tamamı birkaç yüz kişiyi bulan yabancı delegasyonların ve binlerce davetlinin katıldığı böylesine büyük ve kalabalık bir merasimi sadece üç gün içerisinde, üstelik etrafı sellerin götürdüğü bir günde düzenlemeyi başaran Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan, ekibi, yabancı misafirlerin mükemmel şekilde ağırlanmasını sağlayan Cumhurbaşkanlığı ve Dışişleri protokolü ile Cumhurbaşkanlığı korumaları her türlü tebrike lâyıktır.

        Daha açık şekilde ifade edeyim: Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde önceki gün düzenlenen tören, Türkiye’nin dünyadaki konumunu mükemmel şekilde aksettiren tam bir “imparatorluk töreni” idi!

        Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, görev başlama törenine katılan yabancı devlet ve hükümet başkanlarına önceki akşam Çankaya Köşkü’nde verdiği yemekte Türkiye Ermenileri Patriği Sahak Maşalyan, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ve AK Parti İstanbul milletvekili Dr. Sevan Sıvacoğlu ile.
        Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, görev başlama törenine katılan yabancı devlet ve hükümet başkanlarına önceki akşam Çankaya Köşkü’nde verdiği yemekte Türkiye Ermenileri Patriği Sahak Maşalyan, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ve AK Parti İstanbul milletvekili Dr. Sevan Sıvacoğlu ile.
        Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Çankaya Köşkü’nde verdiği yemeğe katılan yabancı devlet ve hükümet başkanlarının beraberce imzaladıkları hatıra panosu…
        Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Çankaya Köşkü’nde verdiği yemeğe katılan yabancı devlet ve hükümet başkanlarının beraberce imzaladıkları hatıra panosu…