Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu köşede, bundan böyle birkaç haftada bir kitap tanıtımları yapacak ve yeni yayınlanan yahut mevcudu kalmamış olduğu için seneler sonra tekrar basılan önemli eserlerden sözedeceğim.

        “Tanıtım” demek yalnızca “medhiye” ve “yüceltme” mânâsına gelmediği için sadece “iyi” ve “düzgün” eserlerden değil; çalakalem yazılmış, hatâlarla dolu ve berbat kitaplardan da bahsedeceğim.

        Bugün düzgün, mükemmel, ciddî emek mahsulü olan ve okuyanın ciddî bilgiler edinmesini sağlayan birkaç kitabı tanıtıyorum:

        * ALİ İHSAN KARACAN: “KEMAL ATATÜRK’ÜN VASİYETNAMESİ-BİR İNCELEME”.

        Atatürk, 5 Eylül 1938’de hazırladığı vasiyetnamesi ile bazı gayrımenkullerini ve nakit parası ile hisse senetlerini kurucusu ve genel başkanı olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’ne bırakmış, hisse senetlerinden gelecek gelirin her sene Türk Tarih ve Türk Dil Kurumları arasında eşit şekilde paylaştırılmasını, kız kardeşi ile bazı yakınlarına da yaşadıkları müddetçe aylık verilmesini istemişti.

        Bu vasiyetname, Cumhuriyet tarihinin üzerinde en fazla konuşulan hukukî belgelerinden biri oldu. CHP’nin vasiyetnameye dayanarak İş Bankası’nın Yönetim Kurulu’nda temsil hakkı almasından kaynaklanan tartışmalar günümüze kadar geldi ve hâlâ devam ediyor.

        Sermaye piyasası alanında Türkiye’nin önde gelen isimlerinden olan, uzun seneler hem özel, hem de kamu sektöründe önemli görevlerde bulunmuş ve çok sayıda akademik yayın yapmış olan Prof. Dr. Ali İhsan Karacan, 752 sayfalık bu eserinde vasiyetin hukukî mahiyetini derinlemesine ele alıyor; “Taç’taki Mücevher” başlıklı bölümde de CHP’nin İş Bankası’ndaki hissedarlığını değerlendiriyor.

        Karacan’ın bu konuda hukukî ve ekonomik bakımlardan vardığı neticeyi merak edenlerin kitabı okumaları gerekiyor...

        Meşhur vasiyetname hakkında yapılan incelemeleri senelerden buyana takip ederdim ama bundan üç sene önce neticelenen bir dâvâdan, Atatürk’ün kızkardeşi Makbule Atadan’ın mirasçısı olduğunu iddia eden bir hanımın 2015’te mahkemeden veraset ilâmı aldıktan sonra 2019’da Atatürk’ün vasiyetnamesinin iptali için mahkemeye başvurduğunu ve dâvâcının duruşmalara katılmaması sebebi ile dâvânın 27 Ocak 2021’de düştüğünü Ali İhsan Karacan’ın kitabından öğrendim.

        Karacan’ın eseri, Atatürk’ün mirasını hukukî bakımdan değerlendirmesinin ve CHP’nin İş Bankası’ndaki konumunu da derinlemesine ele alması bakımından çok önemli bir çalışmadır. (Legal Yayıncılık).

        * İBRAHİM HİLMİ TANIŞIK: “İSTANBUL CAMİLERİ”.

        1891 ile 1967 arasında yaşayan İbrahim Hilmi Tanışık, bilim âleminde ilk cildini 1943’te, ikinci cildini de 1945’te yayınladığı “İstanbul Çeşmeleri” isimli çok önemli eseri ile bilinirdi.

        Resmî görevi devlet matbaasında muhasebe memurluğu olan Tanışık 1930 ile 1935 ve 1960 ile 1965 seneleri arasında iki defa İstanbul’daki yüzlerce camiyi dolaşıp notlar almış, mekânların fotoğraflarını çekmiş, bunları “İstanbul Camileri” isimli bir kitap haline getirip bir yayınevine vermiş ama 1967’de Hac’da vefat etmesi üzerine bu çok önemli eseri basılamamıştı.

        Tanışık’ın torunu İbrahim Akın Kurtoğlu’nda bulunan müsveddeleri Fatih Dalgalı yayına hazırladı ve Üsküdar Belediyesi kitabı geçtiğimiz günlerde iki büyük cilt hâlinde yayınladı. Eserde, İstanbul’daki 778 adet eski cami hakkında özellikleri, kitabeleri ve bânîleri, yani yaptıranlar hakkında bilgiler yeralıyor.

        Yazarlarının vefatının üzerinden uzun zaman geçtikten sonra yayınlanabilen birçok eserin âkıbeti maalesef fena olmuştur. Bir köşede kalmış önemli eserin kitap hâline getirilmesine karar verilince “editör”, “redaktör”, “düzenleyen”, vesaire gibi unvanlar takınmış birileri ortaya çıkıp işe musallat olur; metni kesip biçer, yahut kendileri abuk-subuk birşeyler ilâve eder ve eseri perişan hâle getirirler!

        İbrahim Hilmi Tanışık’ın “İstanbul Camileri” çok şükür böyle bir âkıbete uğramamış, kitabı yayına hazırlayan Fatih Dalgalı işin icabı neyi gerektiriyor ise onu yapmış, yazarın mesaisine ve hatırasına ilişmemiş, Tanışık’ın üslûbuna ve verdiği bilgilere sadık kalmış, onun çektiği bütün cami fotoğraflarını da metne yerleştirmiş ve eseri nasıl hazırlandı ise aynı şekilde yayınlamış.

        Darısı, Tanışık’ın diğer yayınlanmamış eserinin, “İstanbul Tekkeleri”nin başına...

        Bu önemli eserin ortaya çıkmasını sağlayan İbrahim Hilmi, Fatih Dalgalı, kitabı yayınlayan Üsküdar Belediyesi ve Belediye Başkanı Hilmi Türkmen, ilim âlemine gayet kıymetli bir hediye sunmuşlardır. (Üsküdar Belediyesi Yayını).

        * ELİF MAHİR METİNSOY: “BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI KADINLARI”.

        Tarihçiliğin temeli, belgedir. Belgeler arşiv dışı diğer kaynaklarla, daha önceden o konu üzerinde yapılmış çalışmalarla ve şayet varsa hatıralarla desteklenip olaylar elde edilen bütün bu mataryel kullanılarak yorumlandığı takdirde, ortaya tam ve doyurucu bir eser konur.

        Ama, son 20 küsur sene içerisinde etrafı yepyeni bir üslûp, Amerikan tipi bir tarihçilik akımı sardı: Hiçbir belge kullanmadan ve sadece akılları sıra yorumlarla tarih yazma modası!

        Vakti zamanında yaşanmış olayı mı kaleme alacaksınız? Arşive gitmeye zahmet buyurmayın; anlaşılmaz kelimelerle dolu ve konu ile alâkasız upuzun bir lâf yığını yapın, sonra bu yığını biraz ekonomi, biraz da sosyoloji sosuna bulayın. Ama, Annales Okulu’ndan bahsetmeyi de sakın unutmayın; yazdığınız konu yahut olay ile alâkası olsun yahut olmasın, yabancı tarihçilerin ettikleri sözlerden sık sık alıntı yapın fakat tek bir belge olsun kullanmamaya özen gösterin!

        Buraya kadar herşey tamam mı? Kendinizin bile anlayamayacağı çorbanın üzerine upuzun, en az iki cümlelik ve muammayı andıran bir başlık koyup ettiğiniz haltı biryerlerde yayınlatın!

        Amerikan tipi tarihçilik şimdi böyle yapılıyor ama Avrupa’daki birçok üniversite bu seviyeye bir türlü yükselemedikleri için hâlâ belgelerden istifade ediyor ve tarih yazımında olması gereken klâsik tarzı devam ettiriyorlar.

        İngiltere’nin Cambridge Üniversitesi de bunlardan biri...

        Elif Mahir Metinsoy’un 2017’de Cambridge Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan “Ottoman Women During World War I” isimli eserinin, geçenlerde Türkçesi de çıktı. Elif Mahir Metinsoy, “Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Kadınları” isimli kitabında Anadolu’da ve Doğu Trakya’da yaşayan Osmanlı kadınının Lozan Andlaşması’nın imzalanmasına kadar çektiği çileleri, savaş senelerinde uğradığı dertleri, erkeklerin askere alınmalarının memleket çapında sebep olduğu hoşnutsuzluğu ve kadın eylemlerini anlatıyor.

        Metinsoy’un kitabının memnuniyet verici bir başka tarafı daha var: Osmanlı Arşivleri’nden bol bol belge kullanması ve kadınların savaş senelerindeki sıkıntılarını bu belgelere dayandırması...

        Türk kadınının savaş yıllarında gösterdiği fedakârlık bizde efsanevî bir anlatımdır. Kadınların asker elbisesi dikmeleri, mermi imal etmeleri ve cepheye silâh taşımaları gibi hatıralar hemen her yerde yazılır ve söylenir...

        Elif Mahir Metinsoy’un kitabı, savaş senelerinde kadınların tamamının bu şekilde hareket etmediklerini, kocalarının askere alınmaları üzerine çok sayıda protesto yaptıklarını, devlete müracaat ederek çeşitli taleplerde bulunduklarını, askerden kaçan kocalarını sakladıklarını ve hattâ kocalarının askere götürülmemesi için her çeşit tavizi verenlerin de olduğunu gösteriyor.

        Bu kitap, Türk kadınının şimdiye kadar bilinmeyen ve ele alınmayan öyküsünü arşiv belgelerine dayanarak ele alan önemli bir çalışmadır. (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları).

        * CATRINE CLAY: “NAZİLERE DİRENEN İYİ ALMANLAR”.

        Hitler 1933’te iktidara gelmesi üzerine Naziler’e oy vermemiş olan milyonlarca Alman ya şehirleri terkedip kırsal kesime taşınmış yahut ihbar edilip de başlarına iş gelmemesi için yeni rejimi destekliyor gibi görünmüşlerdi.

        Bu şekilde davranan, yani Nazi karşıtı olan Almanlar’ın sayısı 20 milyon civarında idi ve aralarında işçiler, öğretmenler, ev kadınları, kilise mensupları, sosyal demokratlar, sosyalistler, komünistler ve Prusyalı aristokratlar vardı.

        BBC’de uzun seneler tarih belgeselleri çeken Catrine Clay, Avrupa tarihine meraklı olanların mutlaka okumaları gereken kitabında Nazi olmayan ve “İyi Almanlar” diye nitelediği gruba mensup altı kişinin hüzünlü hikâyesini anlatıyor...

        Catrine Clay, daha önce yayınladığı ve Türkçesi iki sene önce “Kral, İmparator, Çar” ismi ile çıkan kitabında da Avrupa tarihinin önemli bir dönemini ele almıştı. Kitapta birbirleri ile kuzen olan İngiltere Kralı Beşinci George’un, Alman İmparatoru İkinci Wilhelm’in ve Rus Çarı İkinci Nikola’nın ilişkilerini, aşklarını, dedikodularını ve dünyayı sürükledikleri acımasız savaşın, yani Birinci Dünya Harbi’nin pek bilinmeyen arka plânını anlatmıştı.

        Bu kitaplardan sözederken, her ikisinin de mütercimi olan Ayşen Sarı’nın tercümedeki maharetini de hatırlatmam gerekiyor. (Pan Yayıncılık).