Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Oray Eğin Disney'in tek derdi para para para
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Gerçek olmayan bir olay üzerine Türklerin toplu halde infial yaşaması yeni değil, ama hala şaşırtıcı olabiliyor. Son olay “Atatürk” dizisinin Disney+ platformundan kaldırılması. Konunun milli mesele haline gelmesini nedeni “Ermeni lobisi” denilen amorf yapının diziyi engellediği iddiası.

        Ermeni lobisi aslında bu diziyi iptal ettirmedi, böyle bir gücü yok, Disney+’tan içerik kaldırtmadı. Ama hem milliyetçi hezeyanlar, hem de Disney’in Türkiye’deki yetersiz yöneticileri adeta yok yere lobiye böylesi bir zafer ilan etti. Halbuki olay tamamen rakamlarla ilgili bir ekonomik karar, Eurovision’da Kıbrıs Rum Kesimi’nin Yunanistan’a 12, Türkiye’ye sıfır puan vermesi değil.

        BİLANÇO OYUNU

        Oksijen Gazetesi'nin dijital platformlardan sorumlu editörü Elçin Yahşi birkaç hafta önce konuyu ayrıntılarıyla yazdı. İşin içinde olan bir kaynağın aktardığına göre “Şu anda Disney global bir bilanço oyunu yapıyor.” 2020’de görevi bırakan, ancak özellikle pandemi yüzünden eğlence parklarından büyük zarar gördükten sonra şirketin başına CEO olarak geri dönen Bob Iger’ın tek hedefi Disney’i kağıt üzerinde kara geçirmek.

        Aynı kaynağın aktardığına göre “2023-2024 yılına ait bütün harcamalar duracak, parası ödenen yapımlar yayımlanmayacak.” Disney+’tan yerli içeriklerin teker teker kaldırılmaya başlandığını, eser sahiplerine belli bir ücret karşılığında işlerinin haklarını satın almalarının teklif edildiğini biliyoruz. Hatta platformların tekelleşmesi ve telifte cimrilik yapması şu anda devam eden Hollywood grevinin başlıca sebeplerinden biri.

        Büyük paralar harcanan, dev yatırımlar yapılan platformlar şimdi adeta kurşun kalemden, yazıcı kağıdından kısarak tasarrufa gidiyor. Kimileri bünyesindeki film ve dizileri—özgün yapım olmalarına rağmen—çaktırmadan platformdan kaldırdı. Dizi ve filmlerin platformlarda durduğu her an’ın şirketlere maliyeti var.

        Bir de parası öndenmiş, çekilmiş, yayımlanmayı bekleyen yapımlar var ve Disney+’ın “Atatürk” dizisi bunlardan biri. İşte Bob Iger’ın bilanço oyunu tam da burada devreye giriyor. Yine Elçin Yahşi’ye konuşan kaynağın aktardığına göre Amerikan şirketleri bu gibi harcamaları giderler hanesine yazmayıp zarara eklemiyor, “gerçekleşmeyen ticari faaliyet” olarak gösteriyor. Tamamen şirketin değerine ve karlılık rakamlarına ait, yaygın bir oyun bu.

        Disney’in Türkiye yöneticileri daha ilk günden şirketteki yeniden yapılanma ya da türlü başka süslü finansal sözcüklerle “Atatürk” dizisinin neden yayımlanmayacağını anlatsalar kopan fırtınayı engelleyebilirlerdi. Ancak muazzam bir amatörlükle önce sessiz kalarak, sonra da “Herkes izlesin diye Fox’ta yayınlanacak,” diye Türk’e Türk propagandası yaparak krizi tırmandırdılar. Kapının önüne koyana kadar “İnek Şaban”dan ana haber sunucusu yaratan bu yönetimden daha profesyonel bir hamle beklemek belki de saflık olurdu belki.

        “Ermeni lobisi” de bu krizden kendisine fırsat çıkardı işte. Normal şartlarda asla elde edemeyecekleri bir talebi şimdi zafermiş gibi sunuyorlar.

        HANGİ ERMENİ LOBİSİ

        Bir kere Ermeni Soykırımı meselesiyle Atatürk’ü bağdaştırmak başından çarpık. Eşi de Ermeni olan gazeteci İsmet Berkan’ın 10haber sitesinde yazdığı gibi “Atatürk’ün 1915’te gerçekleşen Ermeni soykırımıyla uzak yakın bir ilgisi bugüne kadar iddia edilmiş değil.” Dahası, “Atatürk’ün bu yapılanı ‘kıtal’ yani ‘katliam’ diye tanımlayıp eleştirdiği çok sayıda sözü de mevcut.”

        Amerika’daki sivil toplum kuruluşları arasında çok da etkili olmayan Armenian National Committee of America (ANCA) ise Atatürk’ü 1915’le birleştirerek tarihi çarpıtıyor, algı oyunu yapıyor. Disney+’tan içerik kaldırdıkları da tıpkı buna benzer bir algı oyunu; gerçek değil.

        Elbette her çıkar grubunun lobisi var ve kendi gündemleri doğrultusunda faaliyet gösteriyorlar. Ama dünyada Ermeni lobisi varsa Türkiye’nin de son derece güçlü olduğunu, devletin yöneticileri değişse de Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi politikalarını tavizsiz sürdüğünü unutmamak gerek. Pek çok Amerikan Başkanı seçimlerde söz vermelerine rağmen 1915’i “soykırım” olarak tanımlayamadı. ABD uzun süre soykırımı resmen kabul etmedi. Türk lobisinin çalışmalarını hafife almamak gerek.

        ABD’de bu konudaki eksen değişikliği son yıllarda Türkiye’nin Batı’dan kopması, Yahudiler ve İsrail’le ilişkileri bozması, Kongre’yi kızdırmasından sonra gerçekleşti. 1915’in soykırım olarak kabul edilmesi ABD-Türkiye ilişkilerindeki yakın tarihli çatlamanın sonucudur, ancak Türkiye bu konuda da tamirat çalışmalarına çoktandır başladı.

        Ermeni lobisi bu kadar güçlüyse bunca yıldır neden kayda değer bir soykırım filmi vizyona sokamadı, düşünmek gerek. “The Promise” hemen hiç kimse tarafından izlenmedi, “Ararat” da marjinal bir sanat filmi olarak unutuldu. Cher ve Kim Kardashian gibi uluslararası ölçekte ünlüleri olmasına rağmen Ermeni lobisinin bir “Schindler’s List”i yok. Sırf bu örnek bile lobinin gücü hakkında yeteri kadar fikir veriyor; içerik kaldırtmayı unutun.

        PARİS’TE ÇEKİLMEYEN ATATÜRK FİLMİ

        Aynı soruyu dönüp kendimize de sorabiliriz: Neden Türk lobisinin Oscar’a aday bir Atatürk filmi bugüne kadar çekilmedi? Ben kendimi bildim bileli bir Atatürk filmi çekileceği konuşulur ama hiçbir zaman hayata geçmez. Hatta sarışın mavi gözlü Atatürk’ü bir ara İspanyol esmeri Antonio Banderas’ın canlandıracağı asparagası bile yazılmıştı.

        Cem Uzan siyasete girmenin yolu olarak uluslararası bir Atatürk filmi çektirmek için kumbarasını kırmaya hazırdı. Bana aktaran—ve Akşam’da bir ara bu konuyu yazan—Engin Ardıç’a göre Paris’te üç Michelin yıldızlı bir lokantada James Ivory ve Ismail Merchant çiftiyle akşam yemeğinde buluşup projeyi satmaya çalmışlar ama ünlü yönetmen ve yapımcı sevgilisine konu yeteri kadar cazip gelmemişti. Ivory ve Merchant’ın Atatürk’ün şahsi portresi ilgisini çekmiş, ama böyle bir film de Uzan’ın siyasi beklentileriyle çelişeceğinden vazgeçilmiş.

        Yıllardır Atatürk filmi çekme takıntısı olan Türkiye’nin kurucu liderin ve ülkemizin hikayesinin dünya sinema seyircisinin ilgisini çekmeme ihtimalini küçümsememesi gerekiyor. Her iş kolu gibi Hollywood’da da rakamların sözü geçerli.

        Siz Kwame Nkrumah hakkında bir filme koşa koşa gider misiniz? Tam burada kim bu diye google’mayın diye Gana’nın kurucusu olduğunu söyleyeyim. Iowa’daki mısırla beslenmiş gencin de cumartesi günü mahalle sinemasında kamyonetine atlayıp yanındaki kızla Atatürk filmine gitmeyeceği varsayabiliriz.

        Süper kahraman filmlerinin bile para kaybettiği, insanların sinema salonundan kaçmaya başladığı bir çağda Atatürk filmini de sadece Türkler izleyecektir. Kusurları, hataları, özel hayatı, kavgaları, iç çekişmeleri, başarılarıyla çekilecek objektif bir Atatürk filmi zaten çok daha büyük bir diplomatik krize neden olur, bunu kimse kaldıramaz ve bu film hiçbir zaman çekilmez.

        Sadece Türklerin izleyeceği bir filme de hiçbir Hollywood stüdyosu bizim gönlümüzden geçtiği gibi milyonlarca dolar yatırmayacaktır. En iyisi, işte, Türkiye merakla beklediği filmi açık kanaldan izlesin şimdi. İzleyince de alıştığımız gibi Haluk Bilginer veya Rutkay Aziz mi, yoksa yeni kuşak oyuncular mı daha iyi Atatürk olmuş diye tartışırız.