Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Oray Eğin Bir Nazi subayının gündelik hayatı
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Jonathan Glazer’ın Auschwitz sorumlusu bir Nazi subayı ve ailesinin gündelik hayatını anlattığı “The Zone of Interest” filmini izlerken ben de pek çokları gibi zulmün ne zaman perdeye yansıyacağını bekledim. Geçen senenin bir diğer iddialı filmi “Oppenheimer”da Christopher Nolan’ın bombanın patlamasını göstermediği gibi, Glazer da Auschwitz’te yaşananları da perdeye yansıtmıyor. Zaman zaman kurbanların çığlıklarını duyuyoruz, ama bu sesler çok geriden geliyor. Bazen kamptan dumanlar evin yüksek duvarlarının ardından yükseliyor. Filmin adındaki “ilgi alanının”ne olduğunu tarihten bilmesek hayatın kusursuz işlediği bu evin dışında yaşananları kuru gürültü zannedebiliriz.

        Glazer galiba tam da bunu yapmak istiyor olmalı: evin sakinleri gibi izleyiciye de kötülük karşısında kayıtsız kalınacağını göstermek. İkinci Dünya Savaşı sırasında Auschwitz’in dışında kalan yerlere “Interessengebiet” adını vermiş Almanlar. Sokaklarda kaosun hüküm sürdüğü büyük şehirlerde kendilerini güvenlikli site duvarlarına atan ayrıcalıklı sınıf gibi, Nazi subayı Rudolf Höss, doğurgan eşi Hedwig ve beş çocuğu sarmaşıklar ve ağaçlarla gizlemeye çalıştıkları duvarların içine sakladıkları hayatlarından çokça memnunlar. Höss terfi alıp bir başka yere yerleştiğinde eşi şiddetle itiraz ediyor, kocasının Hitler’e kadar çıkıp Auschwitz’deki hayatlarından ne kadar memnun olduğunu, taşınmak istemediğini söylemesini talep ediyor. Höss’ün rütbesini aşan bir talep, ama Hedwig dinlemiyor ve kocasını tek başına göreve yolladıktan sonra burada yaşamaya devam ediyor. Çünkü hayatları boyunca hayalini kurdukları ev bu. Komşu duvarının insanların cayır cayır yakıldığı bir ölüm kampı olması fark etmiyor.

        Göle yakın, bahçesinde küçük bir havuzun, organik tarıma olanaklı toprakların olduğu, mükemmel manikürlenmiş bahçeli bir ev Höss’lerin villası. Çocuklar doğum günü partisi düzenliyor, büyük olan ilk aşkı bu evin bahçesinde keşfediyor, hizmetçiler yemek hazırlıyor, komutanın çizmeleri temizleniyor, yatmadan önce tam bir Alman disipliniyle bütün ışıklar teker teker kapatılıyor.

        FİLMİN AMACI NE

        Glazer’ın daha çok bir müzeye ait bir video yerleştirmeymiş gibi duran bu “art house” filminin amacıysa… New York Times’ın sinema eleştirmeni Manohla Dargis iki kere izlediği filmden sonra hala bu soruyu soruyor: Glazer tam olarak ne anlatmaya çalışıyor bu filmle?

        Hannah Arendt’in Nazi katliamlarının emrini veren Adolf Eichmann’ın yargılandığı davadan aktardığı notlardaki gibi “kötülüğünün sıradanlığını” göstermek bu filmin amaçlarından biri. Höss, tıpkı Eichmann gibi bir görev adamı ama tarihin öğrettiği kadarıyla ikisi de kötülüğü uygularken pek de banal değillerdi. Hem yaptıklarının farkındalardı, hem de gurur duyuyorlardı.

        İdam edilmeden önce değerlendirme yapan bir psikiyatriste göre Höss’te “vicdan azabı çekemeyecek kadar büyük bir hissizlik var.” Bir eleştirmenin dediği gibi sadece işini yapmaktan memnun değil, aynı zamanda işini en iyi şekilde yapmak istiyor.

        Bernhard Schlink’in okuma yazma bilmeyen bir Auschwitz muhafızının hikayesini anlattığı “Okuyucu” romanının ahlaki çatışması emir erinin yaptıklarından vicdani sorumluluğu olup olmadığıydı. “Okuyucu”daki kadın en alt seviyede çalışan bir bekçiydi; kendi fikirleri ya da değer yargıları yaptığı işle ilgisizdi. Ölüm kamplarının kapısını kilitli tutmak sadece bir işti, bunun ötesinde bir sorumluluğu yoktu. McDonald’s’ta ızgaradaki köfteleri alt-üst eden çalışandan farksızdı—tabii ona göre.

        “The Zone of Interest”in odaklandığı Höss farklı. Sadece yaptıklarından gurur duymuyor, bütün ailesi de bu işin kendilerine sağladıkları imkanlardan hoşnut. Filmin en ilginç diyaloglarından biri Hedwig’in annesiyle bahçede yaptıkları yürüyüşte yaşanıyor. Annesi bir ara evinde temizlik yaptığı Yahudi bir kadının da kampta olup olmadığını soruyor. Kızıysa kamplara gönderilen Yahudilerin evinden yağma edilen kıyafetlerle kendi gardırobunu düzüyor.

        Bazı yorumlara göre Hedwig’in ölüme gönderilen bir Yahudi kadının kürkünü denerken odasının kapısını kapatması yaptığının yanlış olduğunu bildiğinin itirafı. Gerçekten böyleyse bile bu iç sorgulama pek uzun sürmüyor. Kırılma ânı vicdani sorgulamadan değil katliam sayesinde edindikleri maddi kazanımları—ev, göl, otomobil, hizmetçiler vs.—kaybetme ihtimali oluşunca yaşanıyor. O âna kadar adeta anlaşmalı bir uyumla sorunsuzmuş gibi ilerleyen evlilikte ilk kez çatırdamaya başlıyor.

        Aslında Glazer büyütecini Nazi subayının gündelik hayatında daha fazla ailesine odaklasa “The Zone of Interest”olduğundan daha da ilginç bir deneye dönüşebilirmiş. Bugüne kadar Yahudi soykırımı üzerine yapılan sayısız film hep kurbanlara odaklanmışken, Glazer esinlendiği Martin Amis’in aynı adlı romanından yola çıkarak kamerasını işin sorumlularına çeviriyor. Bugüne kadar alışık olmadığımız bir perspektif bu. Ama bu asla bir empati girişimi değil, karşı tarafı da anlayalım ya da bir de onlara kulak verelim gibi sahte bir denge çabası asla değil. Objektifliğin sınırlarının olduğu anlar vardır hayatta, etik olan bazen karşı tarafa söz vermemektir.

        Ancak düşman tarafın da bir canavar değil, bir insan olduğu çoğu zaman telaffuz etmek istemediğimiz bir gerçek. Katliamı organize eden, kapıda nöbet tutan, ateşi yakan, kampı yönetenin de bilmediğimiz, bakmaya, merak etmeye, sormaya çekindiğimiz bir hayatı var. Yaptıklarından bir saat, bir gün, bir ay, bir yıl sonra gündelik hayatları nasıl işliyor, kötülük hayatlarına hiç mi etki etmiyor?

        HAYAT AYNEN DEVAM EDER Mİ

        Bir PKK’lı sivil insanları öldürdükten sonra evine nasıl dönüyor? Yüzlerce masum insanı hapse atan, ölümüne neden olan FETÖ’cüler ertesi gün eve dönüp hiçbir şey olmamış gibi maklube mi yiyor mesela? Veya sıradan bir katil, cinayetten sonra ne yapar? Hemen eve mi gider? Yıkanır mı? Karnını mı doyurur? Yolda bir yere uğrar mı? Hayat bu aşağılık insanlar için de olduğu gibi akar mı?

        Bir Nazi subayı evin az ilerisinde binlerce masum insan 1100 derecelik fırınlarda cayır cayır yanarken evde eşiyle sevişebilir mi? Höss ve Hedwig aynı odada tek kişilik yataklarda yatıyorlar ve aralarında görünen herhangi bir fiziksel yakınlık yok. Görünen bunun orta sınıf ideallere dayalı bir çıkar evliliği olduğu. “The Zone of Interest” aslında bu gibi sorulması dahi düşünülmeyen soruları deşse yapmak istediğine daha fazla yaklaşır, hatta sanatın yapması gerektiği gibi rencide edebilirdi.

        Onun yerine, filmin yoruma açık son sahnesinde Höss’e anlık da olsa bir vicdani sorgulama imkanı tanıyarak bir saat 45 dakika boyunca inşa etmeye çalıştığı entelektüel argümanı bir anda kirletebiliyor Glazer. Bu kötü karakterler, evet insandı, sıradanlardı ama yaptıklarını sorgulama yetileri yoktu. Olmadığı için kötülük sistematik bir şekilde ilerledi ve belli bir zamana hapsolmadı, kalıcı oldu. Arada sırada mideleri bulandıysa bu yaptıklarının yükünü taşıyamadıklarından değil, ya yedikleri dokunmuştur ya da o akşam içkiyi fazla kaçırmışlardır.