Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Pozitivizm (Uluslararası İlişkiler) Nedir?

        Uluslararası ilişkilerde pozitivizm; doğa bilimlerinin metot ve kavramlarının uluslararası ilişkileri anlamak için kullanılabileceğini öngören bir metodolojik anlayıştır. Pozitivizmin felsefi kökeni 17. ve 18. yüzyıllarda Francis Bacon, John Locke ve David Hume gibi düşünürlerin ampirik geleneği başlatma çabalarına dayanır. Bu anlayışa göre; dış dünyanın bilgisi değer yargılarına değil, gözlem ve tecrübeye dayanmalıdır. Ampirik anlayıştan hareketle, 19. yüzyılda, August Comte ile sosyal disiplinlerde pozitivist metodolojiyi kullanma akımı başlamıştır. Comte'a göre; ampirik yöntemlerle doğrulanamayan hiçbir teori ya da kavramın sosyal bilimlerde yeri yoktur. Buna göre; pozitivist metodoloji bilimsel yöntemin tek olduğunu ve doğa bilimleri ile sosyal bilimlerde farklılık göstermediğini, sosyal bilimlerin de neden-sonuç ilişkileri ve tekrarlanan olgular üzerine kurulduğunu ve bilimsel araştırmanın değerlerden arındırılmış olması gerektiğini öngörmektedir. 

        Uluslararası ilişkilerde pozitivizm, disiplinin ortaya çıkışından itibaren hakim metodoloji olmuştur. Devletler arasındaki ilişkileri kantitatif ve sistematik biçimde açıklamayı amaçlayan pozitivizm, pozitif bilimlerin yöntemleri ile uluslararası sistemi açıklamaya çalışarak, uluslararası ilişkilerde realizmin de epistemolojik altyapısını oluşturmuştur. Pozitivizmin uluslararası ilişkiler metodolojisindeki ağırlığı özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde artmıştır. Bu durum; uluslararası ilişkileri bağımsız bir sosyal bilimler disiplinine dönüştürme süreci ile ilişkilidir ve bu yeni bilim dalının metodolojik altyapısı pozitivizm olmuştur. 

        Uluslararası ilişkiler alanındaki pozitivist anlayışa göre, tek bir bilim vardır ve bilimsel metodoloji de tektir ve ampirik anlayışa dayanır. Uluslararası sistemi analiz ederken amaç; düzenlilikleri ve tekrarlanan olguları ortaya çıkarmaktır. Sosyal gerçeklik tek ve objektiftir, gözlemlenebilir. Sosyal gerçekliği ortaya çıkarmayı amaçlayan bir araştırmacı; değer yargılarından arınmak zorundadır. Araştırma sürecinde değerlerle olgular birbirinden ayrılmalı; araştırmacı ile araştırma konusu arasında objektif bir mesafe olmalıdır. Olgu ve gerçeklik tektir, teorilere göre farklılık göstermez ve yoruma açık değildir. Bir bilim dalı olarak Uluslararası İlişkilerin misyonu, ampirik bir yöntem benimsemektir. Bu yöntemle; bağımlı ve bağımsız değişkenler belirlenmeli, bu değişkenler arasındaki ilişkilere dair hipotezler kurulmalı, bu hipotezler test edilmeli, bu testlere dayalı neden-sonuç ilişkileri ortaya konmalı ve bu ilişkileri kullanarak geleceğe dair çıkarımlar yapılmalıdır. Pozitivizme göre; uluslararası sistemde düzenlilik ve tekrar mevcuttur ve bu düzenin ortaya çıkarılması suretiyle test edilebilir ve bilimsel teoriler oluşturulabilir. 

        Pozitivizmin temel kabulü, bireyin değer yargıları ve dünya görüşünden bağımsız objektif bir gerçekliğin olduğudur. Dolayısıyla, sosyal gerçekliğin objektif bilgisine ulaşmak mümkündür. Bu objektif bilgiyi edinmenin yolu da olgular ile değerleri birbirinden ayırmaktan ve ampirik bir epistemolojiyi benimsemekten geçer. Buna göre; uluslararası sistemi ve devletlerin sistemdeki davranışlarını analiz etmenin aşamaları şunlardır: (1) hipotez geliştirme, (2) veri toplama, (3) hipotezi test etme, (4) hipotezi doğrulama ya da yanlışlama. Bu aşamalardan geçerek elde edilen bilgi objektif bilgidir ve bu bilgi sayısallaştırılarak nicel veri haline getirilir ve bilimsel bilgiye dönüşür. 

        Uluslararası İlişkilerin bağımsız bir sosyal bilim olma sürecinde pozitivizm baskın metodoloji haline gelmiş ve araştırmaların bilimselliğini değerlendirmede temel standart olmuştur. Bu durumun sonucu; devlet-merkezli, güç-odaklı, siyasal gücü istatistiğe dökülebilecek askeri kuvvet, silah sayısı, milli gelir gibi objektif verilerle tanımlayan ve uluslararası sistemde devletlerin davranışını tahmin etmeye çalışan araştırmaların Uluslararası İlişkiler literatürüne ve disiplinin çalışma alanlarına yön vermesi olmuştur.

        1950 ve 1960'larda Uluslararası İlişkiler disiplinine hakim olan pozitivist metodoloji 1980'lerde eleştirilmeye başlamış ve Uluslararası İlişkilerin büyük tartışmalarından olan pozitivizm-post-pozitivizm tartışması ortaya çıkmıştır. Pozitivizme getirilen en temel eleştiri statik, tarihsel bağlamdan kopuk ve değişimi açıklama konusunda yetersiz kalıyor olmasıdır. Post-pozitivistler, uluslararası sistemin bireyler tarafından inşa edildiğini, objektif ve tek bir sosyal gerçeklik olmadığını ve yapı ve kimlik gibi faktörlerle şekillenen aktör davranış ve kararlarının tek bir modele indirgenemeyeceğini savunmuşlardır. Bu eleştirinin sonucunda; yeni araştırma yöntemleri ve yaklaşımlar disiplinde etkin olmaya başlamış ve uluslararası aktörlerin davranışlarının analizinde nitel veriler de önem kazanmıştır. Bu veriler uluslararası sistemin yapısal değişimini ve uluslararası aktörlerin davranışlarındaki değişimi analiz etme açısından yararlı olmuş ve pozitivist metodoloji Uluslararası İlişkiler disiplinindeki hakimiyetini kaybetmiştir. Ancak; Soğuk Savaş döneminde Uluslararası İlişkilerin bağımsız bir sosyal bilim dalı olmasında pozitivizm büyük rol oynamıştır. 

        YAZAR

        Ayşe Aslıhan Çelenk