Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Rasyonel Seçim Teorisi Nedir?

        Sosyal eylem biçimlerini anlamayı ekonomik modellerden yararlanarak rasyonel ve hesaplayıcı olarak öne sürmüş olan bir yaklaşımdır. James Coleman (ö. 1995), George Homans'ın (ö. 1989) değişim teorisinin etkisiyle ekonomistlerin mikro ve makro-ekonomik davranış arasında bağlantı kurmalarına ilgi duymuştur. Bu ilgi sonucunda Coleman, bireysel davranışı daha büyük makro süreçlerle ilişkilendiren mekanizmaları anlamak için kişisel çıkarını düşünen bireyin mikro ekonomik modeline ihtiyaç olduğu fikrini benimsemiştir. Buradan hareketle de dar anlamda fayda maksimizasyonu olarak tanımladığı 'bireylerin amaçsal eylemine' dayanan bir sosyal teori sunmuştur.

        Coleman ve Fararo rasyonel seçim teorisinin bir başına optimizasyon kelimesiyle özetlenebileceğini öne sürmüşlerdir. Teori, rasyonel bir şekilde hareket eden bir aktörün bir tür optimizasyona girdiğini ifade etmektedir. Bu durum, bazen faydayı en üst düzeye çıkarmakla, bazen maliyeti en aza indirmekle ve bazen de başka şekillerde ifade edilebilmektedir. Bununla birlikte rasyonel seçim teorisine gücünü veren şey, beklenen sonuçlara göre karşılaştırma yaparak aktörün en iyi sonucu doğuracak eylemi seçeceğini kabul etmektir. Rasyonel seçim teorisyenlerine göre, insanların en ayırt edici özelliği, eylemlerinden kaynaklanan faydaları sürekli olarak hesapladığıdır.

        Rasyonel seçim teorisinde aktörlere açık olan alternatiflerin, onların kararlarını verdiği çevre veya kurumlar tarafından kısıtlandığı varsayılmaktadır. Bu doğrultuda Ritzer, teorinin eylem üzerinde en az iki ana kısıtlamayı dikkate aldığını belirtir. Birincisi, kaynakların azlığıdır. Üstelik aktörler farklı kaynaklara sahip oldukları gibi kaynaklara da farklı erişimlerle ulaşırlar. Çok fazla kaynağı olanlar için, amaçlara ulaşmak nispeten kolay olabilir. Fakat eğer kaynak kıtsa amaçlara ulaşmak genellikle zor veya imkansız olacaktır. Bu haliyle kaynakların az olması durumunda aktörlerin belirli bir hedefi izlerken, bir sonraki en cazip eylemlerinden vazgeçmenin maliyetlerini göz önünde bulundurmaları gerekecektir. Zira kaynakların az olmasıyla bir amaca ulaşma şansı düşükse bir sonraki en yüksek seviyeye ulaşma şansı da tehlikeye atılmış olacaktır. Bireysel eylem üzerindeki ikinci bir kısıtlama kaynağı aile, okul, ibadethane, hastaneler, yasalar ve yönetmelikler gibi sosyal kurum ve kuruluşlardır. Bu kurumsal kısıtlamalar, belirli eylemleri teşvik etmeye ve diğerlerini caydırmaya hizmet eden hem olumlu hem de olumsuz yaptırımlar sağlamaktadır.

        Coleman ve Farraro bu noktada kaynakların kısıtlılığı ve kurumsal kısıtlamalar nedeniyle rasyonel seçimin dışsal etkilere bağımlı olduğu anlamının çıkarılmaması gerektiğine işaret ederler. Onlara göre bu durum, rasyonel teori ve işlevselci teori arasına bir mesafe koymaktadır. Zira işlevselci teori, sistemik bir düzeyde optimizasyonu veya verimliliği veya dengeyi varsayarak çeşitli kurumların bu sosyal optimuma nasıl katkıda bulunduğunu göstermektedir.

        Öte yandan rasyonel seçim teorisi, aktörlerin karar vermeden önce eylem tarzları hakkında bilgi toplayarak onları düzenleyip analiz ettiğini kabul ettiği için aynı zamanda neden sonuç teorisidir de. Bu durum, teoriyi pozitivizme oldukça yakın bir konumda tutmaktadır. Çünkü rasyonel seçim teorisyenleri, açıklamanın yanında tahmin etme yeteneği açısından doğa bilimlerine çok daha yakın bir bakış açısı geliştirmiş olmaktadırlar.

        Neden sonuç ilişkilerinden başlayarak pozitivizmle uyumlu bir görünüm sergileyen rasyonel seçim teorisi bu haliyle öznelliği sınırlamakta olduğu için eleştirilmiştir. Ancak teori diğer yandan normların eylem üzerindeki etkisini ihmal ettiği için de eleştirilmiştir. Zira ikinci tür eleştiride teorinin, toplumdaki uygun veya arzu edilen davranış konusunda gözlenen ortak görüşlerin bireyin eylemlerini şekillendirmesini önemsemediği öne sürülmektedir.

        Bu eleştirilere ilave olarak mevcut bilgilerin nicelik ve nitelik yönünden oldukça değişken olduğu ve değişkenliğin de aktörlerin seçimleri üzerinde derin bir etkide bulunduğuna dair çağımızın gittikçe kabul gören bilimsel yönelimi, bu teorinin ilkel bir rasyonellik teorisinden hareketle geliştiği yönünde bir eleştiriye tabi tutulmasını getirmiştir.

        Sonuç olarak, bireyin tercih ve kararlarında etkili olan bilginin sürekli değişmekte ve yeniden yorumlanmakta olduğuna yönelik ilgi nedeniyle rasyonelliğe bakış da kendi çağına uygun olarak yeniden yorumlanarak sunulmaktadır. Bu sunumdaki değişkenlik lehine anlamlandırmalar mevcut sosyolojik yaklaşımların paradigmasında rasyonel seçim teorisinin tanımını şekillenmektedir. 

        YAZAR

        Ömer Say