Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Gıda fiyatlarıyla enflasyonu eşleştirmeye alıştığımız için Almanya’daki gıdasal kriz biraz oksimoron duruyor ama durum net; olay Almanya’da gıda ürünlerinin fazla ucuz olmasından ibaret. Almanya Tarım Bakanı Julia Klöckner de net konuşuyor: “Araç sahipleri motor yağının litresine anında 40 Euro vermeye hazır. Ama salata yağına 2 Euro vermeye yüksünüyor. Bu işte bir yanlışlık var…”

        Mesele, büyük marketlerin indirim kampanyaları nedeniyle halkın ucuz gıdaya alıştırılması ve hane halkı gıda harcamalarında gıda payının yüzde 10’un altına düşmesi meselesi. Bu oran, Avrupa Birliği içindeki en düşük gıda harcamasına işaret ediyor ve ekolojik düzenlemelerle girdi maliyetlerinin arttığı ortamda tarımsal üretimin geleceğine yönelik tehdit olarak görülüyor. Bu nedenle Bakan Klöckner, “Almanlar gıdaya çok az para harcıyor, tüketim giderlerinde gıdaya ayrılan pay artmalı” diyor.

        Hane halkı gıda harcamaları bakımından Türkiye ile bir kıyaslama yapmak gerekirse, TÜİK’in 2018 yılı sonuçlarına göre gıda tüketimi toplam harcamalarının yüzde 20.3’ünü oluşturuyor. En düşük gelire sahip yüzde 20’lik dilimdeki hanelerin harcamaları içinde gıdanın payı yüzde 28.7’ye kadar çıkıyor.

        TÜKETİCİ İKİYÜZLÜ OLABİLİR Mİ?

        Bakan Klöckner özellikle et fiyatlarının fazla aşağı çekildiğini, Almanların hayvansal gıdaya daha fazla para harcaması gerektiğini söylüyor; “Tüketici, kilosu 2 Euro’dan tavuk kanadı almaya alışırsa bu fiyatı normal olarak algılamaya başlar, bütün ölçüler kaçar. Marketler diğer ürünlerini satabilmek için ucuz etle müşteri çekiyor” diyor. Dolayısıyla küçük esnaf da zarar görüyor.

        Bakan direkt söylemese de tüketiciyi ikiyüzlülükle suçluyor aslında. Hem hayvanlara etik muamele isteyeceksin, hem de tavuk kanadına 2 Euro verip ucuz beslenerek gerisini düşünmeyeceksin! “Peki, üreticiler hayvanlarının daha yüksek standartlarda barınabileceği ahırlara hangi milyonlarla yatırım yapacak? Tüketici etik muamele istiyor ama bunun bir bedeli de var.” Klöckner bir röportajda böyle söylüyor. Bir başka tutarsızlık da pestisit kullanımıyla ilgili. Tüketici hem zararlılarla mücadele için ilaç kullanılmasını istemiyor ama kimse marketten çer çöplü kıvırcık salata da almak istemiyor.

        ÇİFTÇİ İNTİHARLARI ARTIYOR

        Bu ucuzluk ortamında çiftçiler de sesini yükseltiyor. Birlik Başkanı Joachim Rukwied halkın dampingli fiyatlara alıştırılmaması gerektiğini söylüyor, özellikle et fiyatlarındaki düşüşten ve organik gıda fiyatlarının aşağı çekilmesinden yakınıyor. Organik tarımın daha yüksek maliyetli olduğunu belirterek, “Fiyatlar artmadığı takdirde bu iş yürümez. Tarım sektöründe ekolojik dönüşüm istiyorsak gıdaya daha fazla para harcamaya da razı olmalıyız” diyor.

        Yeşiller ise daha radikal gidiyor, gıda ürünlerinde dampingin yasaklanmasını istiyor. Maliyetin altında fiyatlandırmayla tarım sektörünün iflas edeceğini söylüyorlar. Fakat tabii ki perakendeciler bunun piyasa kurallarına aykırı olduğu gerçeğini dayatıyor. Ayrıca kamu müdahalesinin dar gelirli bütçelere zarar vereceğini hatırlatıyorlar.

        Avrupa Birliği’nin çevre ve içme suyunun korunması için nitratlı gübre ve pestisit kullanımına sınırlama getirmesi nedeniyle tarımda sorunlar yaşanıyor; hatta Avrupa genelinde çiftçi intiharları artıyor. Örneğin Fransa’da çiftçi intiharlarının sıradan vatandaşlara oranla yüzde 30 fazla olduğuna dair bir istatistik mevcut. Almanya’da böyle bir istatistik yok ama önümüzdeki nisan ayında yürürlüğe girecek yeni tarım paketi için “çiftçiyi öldürür” yorumları yapılıyor. Almanya nitrat ve pestisit kotasını aştığı için AB Komisyonu tarafından Avrupa Adalet Divanı’na verilmiş ve davayı kaybetmişti. Şimdi yeni paketle tarım üretimi AB standartlarıyla uyumlu hale getiriliyor.

        Tarım kesimi ise binlerce traktörle Berlin’i işgal ederek yasakları protesto ediyor. Geçen ayki eylemde 20 kilometrelik konvoyla Brandenburg Kapısı’na çıkarma yapmışlardı. Ekolojik yeni teknolojileri adapte etmek için üreticilerle siyaset ve çevre örgütlerinin işbirliği içinde çözüm bulmasını istiyor ve “çiftçi iflas ederse, gıdanı ithal edersin” diyorlar. Evet çiftçi korunmazsa, öyle oluyor.

        Diğer Yazılar