Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Trump hala yerinde sayıyor; “Çin virüsü” demekten şaşmıyor. Hele Kovid-19’a yakalanınca hıncı daha da bilendi. “Çin dünyaya virüs yaymasının bedelini çok ağır ödeyecek” diye söyleniyor her fırsatta. Taburcu olduktan sonra sosyal medyada paylaştığı videolarda aynı tehdidi tekrarladı, sonra Fox News’a bağlandı, “Çin’den artık iyice bıkıp usandığını” söyledi ve Pekin’in kendisini memnun etmek için ticaret anlaşmasında kıyak yapacağı gibi tuhaf bir öngörüde de bulundu.

        Beri yanda Çin level atladı, koronavirüsü kontrol altına alıp başka evreye geçti. Pandeminin gıda ikmal zincirine vurduğu darbe ve iklim krizinin getirdiği sel afetleri nedeniyle ufuktaki bir gıda kıtlığına hazırlanıyor Pekin Yönetimi. Bu amaçla, halkı çok da ürkütmeden “gıda savurganlığına son” seferberliği örtüsü altında önlem alıyor. Kışlalardan fabrika ve okullara, askeri işçisi öğrencisi tabaklarını son pirinç tanesine kadar temizledikten sonra videolarda gururla gösteriyorlar.

        Erdemli bir davranış olarak “temiz tabak” furyasının ardında yatan gerçek şu ki, Çin’in taze gıda kaynakları yeterli değil. Afrika domuz vebası yüzünden domuzları telef oldu, yılın mısır hasadının önemli bir bölümünü de seller götürdü. Pekin, bir yıl yetecek kadar buğday stoku olduğunu ve gıda krizi olmadığını söylese de yumurtadan deniz ürünleri ve sebzeye taze gıda kaynakları sınırlı. Mısır açığını kapatmak için de yıllardır uzak durduğu ABD’ye muhtaç kalabilir. (Acaba Trump ‘kıyak’ derken haklı mı?)

        REKLAM

        Ağustos sonundan beri ulusal birlik adına kolektif yurttaşlık bilinci gibi lanse edilen temiz tabak kampanyası çok ciddiye alınıyor: Lokantalar yarım porsiyon servis yapmaya başlamış, bazıları tabağında yemek bırakan müşterilere ceza kesiyormuş. People’s Daily gazetesine göre bazı ilkokullarda öğrencilere akşam yemeğinde tabaklarını sıyırırken çektikleri kısa videoları sınıf öğretmenlerine gönderme ödevi verilmiş. Üniversite kantinlerinde yemeğini bitiren öğrenciler meyve ve çeşitli küçük hediyelerle ödüllendiriyormuş. Hatta Alibaba’nın milyarder patronu Jack Ma bile tutumluluk seferberliğine katılmış. Lokantada yarım bıraktığı yengeçle ıstakozu paketletmiş, uçağında yemek üzere. Kamuda gösterişli yemek davetleri de yasaklanmış.

        Tabii bu arada Çin’deki gıda krizlerinin tarihi trajik hatıraları da var. Mao döneminde 1959 -1962 arasında yaşanan kıtlıkta milyonlarca insan açlıktan ölmüştü. 1989’daki Tiananmen eylemlerinde demokrasi talebinin yanı sıra yüksek enflasyon ve ekonomik darboğaz isyanın altta yatan nedenleriydi. Ordunun şiddetle bastırdığı olaylarda ölü sayısı tam bilinmiyor; binlerden on bine kadar uzanıyor tahminler.

        Yıllar içinde kıtlık aşıldı ve öyle bir savurganlık başladı ki, bir hesaba göre Çin’de yıllık gıda israfı 35 milyon tonu buluyor; bir başka hesapla dünyada 100 milyon insanı besleyecek miktarda gıda ürünü çöpe gidiyor.

        HEM MÜCADELEYE, HEM GELECEĞE NOBEL

        Oysa BM Dünya Gıda Programı’na göre yeryüzünde 135 milyon insan ölümün kıyısında şiddetli açlık çekiyor. Üstelik bu rakam, Gıda Programı’nın izlemeye almadığı ABD, Çin ve Avrupa Birliği ülkelerini kapsamıyor. Dünyada 820 milyonluk bir nüfus yetersiz besleniyor. Ancak akut açlık içindeki nüfusun pandemi ve iklim krizi etkisiyle bu yıl sonuna kadar 270 milyonu bulması bekleniyor.

        BM geçen haziranda dünyanın son 50 yılın en büyük açlık krizinin eşiğinde olduğu açıkladı. Dünya Gıda Programı’nın baş ekonomisti Arif Husain’e göre ise bugüne kadar görülmemiş bir açlık buhranına sürükleniyorduk. Hem de dünyanın her köşesinde. Korona vurgunu yiyen ekonomilerin işsiz bıraktığı milyonlar daha bugünden yiyecek bulamıyordu. Gıda fiyatları yoksulluk ve savaştan kırılan Yemen’de olduğu gibi zengin Güney Kore’de ya da Türkiye ve Meksika’da da artmıştı. Nairobi’de gıda dağıtımı izdihamında ölenler oluyor, Kolombiya’da evde ekmek kırıntısı kalmayanlar pencerelerine kırmızı bayrak çekiyordu, açız yiyecek verin diye. Gündelik korona rakamlarına boğulduğumuz ortamda kıtlık uyarıları sağır kulaklara çarptı. Koronavirüsün çok eşitlikçi olduğu, zengin fakir dinlemediği söyleniyordu ama sıra gıdaya gelince paydaşlık o noktada bitiyordu. “Koronadan değil ama açlıktan öleceğiz” diyenlere her gün milyonlar ekleniyordu.

        İşte bu iklimde Norveç Nobel Komitesi’nin Barış Ödülü’nü Dünya Gıda Programı’na vermesi çok büyük anlam taşıyor. Bir nevi uyandırma alarmı. Açıklamada “Uluslararası dayanışma ve çok taraflı işbirliğine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var” denilerek Dünya Gıda Programı’nın özellikle çatışma bölgelerinde açlıkla mücadelesi övülüyordu. Sivillerin aç bırakılması, savaşların en kalleş silahlarından biriydi ve BM organı buna son vermek için biteviye çalışıyor, 88 ülkede 100 milyon insana gıda yardımı sağlıyordu.

        Çatışmalar akut açlık çeken insan sayısını 135 milyona çıkarmıştı, fakat pandeminin eklemlenmesiyle Yemen, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Nijerya, Güney Sudan ve Burkina Faso’da açlıktan ölümün eşiğine gelenlerin sayısında dramatik bir tırmanış yaşanıyordu. Pandemiye paralel çabalarını artıran Dünya Gıda Programı’nın da belirttiği üzere “Kovid-19’un aşısı bulunana kadar kaosa karşı en iyi ilaç gıdaydı”. Dünya Gıda Programı ve gıda yardımı sağlayan diğer kuruluşlar yeterli finansal desteği alamadığı takdirde dünya görülmemiş boyutlarda açlık kriziyle yüzleşecekti. Ve ortada bir kısır döngü vardı; savaş ve çatışmalar kıtlık ve açlığa neden olduğu gibi, açlık ve kıtlık da şiddeti tetikliyordu. Silahlı çatışmalar sona ermediği sürece, sıfır açlığa ulaşmak da mümkün olmayacaktı. Norveç Nobel Komitesi olarak, sadece açlığı önlemek için değil barış ve istikrarın tesisi için de gıda güvenliğine destek dileklerini iletiyorlardı.

        Komite kibarca “pamuk eller cebe” diyor. Neyse ki Trump’ın arasının bozuk olmadığı nadir BM organlarından Dünya Gıda Programı. Çünkü organın başındaki David Beasley, sıkı bir Trump taraftarı. Kendisi Güney Carolina’nın Cumhuriyetçi Partili eski valisi ve bu göreve Trump tarafından aday gösterilmişti. Ta 2015’te “ABD’nin gelecekteki başkanı” demişti Trump için. Şimdi de Trump’ın bir faydası dokunur belki.

        Diğer Yazılar