Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        2007 yılıydı. Richard Gere yine beyaz saçlı olarak fakat henüz ihtiyarlığa adım atmadığı günlerde Bollywood yıldızı Shilpa Shetty’yi güreş tutarcasına el ense çekip zorla öpünce büyük skandal kopmuştu. AIDS’e karşı farkındalık amaçlı yayın esnasında, sunuculuk yapan Shetty’nin takdimiyle sahneye çıkan AIDS gönüllüsü Gere sarılma ve öpme enstantanesini uzattıkça uzatmış, olay milyonlarca Hintli için namus meselesi olup çıkmıştı. Ülkenin çeşitli kentlerinde protesto sokaklara taşmış, aşırı sağ Hindu milliyetçisi gruplar Richard Gere kuklalarını yakmıştı. Olayın abartıldığını söyleyen Shetty, aktörün “jestini” savunarak, “Son filmi Shall We Dance’in bir sahnesini canlandırmaya çalıştı ve yanağımdan öptü sadece, hepsi bu. Bir azınlık güruhunun tepkisi benim ülkemin tamamını temsil edemez” demişti.

        Shilpa Shetty’nin de üzülerek dikkat çektiği gibi, Richard Gere’in AIDS’le mücadele için sarf ettiği efor kimsenin umurunda değildi. “Umarım Hint toplumu onun üstlendiği misyonun değerini anlayıp gerekli saygıyı gösterir” diye sitem etmişti genç kadın.

        Fakat ideolojiyle bilenmiş azgın kalabalıklar hep böyledir, bütünün içinden iyiyi değil kendilerine göre şer olanı seçerler. Hindistan’da yaşanan son öpücük vakasında da aynı format geçerli. Hem de 13 yıl öncesine göre çok daha tehlikeli bir iklimde, Hindu çoğunluk ile Müslümanlar arasındaki kırılma hatlarının çok daha keskinleştiği bir zeminde meydana geliyor.

        REKLAM

        Netflix’in satın alarak yayınladığı BBC yapımı “A Suitable Boy” adlı dizide Müslüman genç Hindu kızı öpünce kıyamet kopuyor. Öpüşme mekanı Hindu tapınağı! Hintli yazar Vikram Seth’in 1993 tarihli ödüllü romanından uyarlanan dizideki bu sahne üzerine Netflix’i boykot fırtınası başlıyor, sosyal medyada TT oluyor. Dijital platformun “modernite ile gelenekselliğin çatışması” olarak tanıttığı dizi gerçekten çatışmaya neden oluyor. Özellikle de Hindu milliyetçisi siyasetçiler nezdinde.

        Madya Pradeş eyaletinin içişleri bakanı Narottam Mishra, “Belirli bir inanca mensup insanların hassasiyetlerini rencide eden uygunsuz içerek” diyerek sahneyi incelemeye alması için polise direktif veriyor. Başbakan Narendra Modi liderliğindeki milliyetçi Bharatiya Janata Partisi’ne mensup olan bakan yasal yollara başvurmak üzere dizinin hangi niyetle çekildiğini araştırdıklarını söylüyor.

        Partinin gençlik kolları da, “Belirli bir kesimin benimsediği dini değerleri aşağılama” iddiasıyla Netflix’in Hindistan’daki bazı yöneticileriyle ilgili suç duyurusunda bulunuyor. Hindistan yasalarına göre bu suçun cezası üç yıla kadar hapis. Olay dijital medyayla ilgili çok hassas bir döneme denk geliyor. Hükümetin bu çerçevede yeni genelgesine göre streaming platformları artık Enformasyon Bakanlığı tarafından denetlenecek. Yani geleneksel medyaya yönelik kısıtlamalar Netflix gibi şirketler için de geçerli olacak. Ve Hindistan, Netflix’in Asya’daki varlığının en önemli ayağını oluşturuyor. 400 Milyon dolarlık bir pazar söz konusu.

        Kopan gürültü üzerine diziyi seyretmeye başladım ama Hint işlerini izlemek meşakkatli iş, rengarenk bir şamata arasında konuyu yakalamaya çalışıyorsun. 1947 yılında Hindistan’ın Büyük Britanya’dan bağımsızlığını kazandığı dönemde başlıyor; açılışta “Hindistan artık özgür fakat toprakları ve halkı ilelebet ikiye bölünmüş bir ülkeydi” satırları yer alıyor. İngiliz sömürgesinin Batı ve Doğu Pakistan’la Hindistan olarak bölünmesi… Daha ilk bölümde inanç gerilimi kendini gösteriyor; caminin hemen yakınında Hindu tapınağı inşası sorunu ortaya çıkıyor. İtiraf ediyorum öpüşme sahnesine gelmedim henüz ama önemli olan sahnenin kendisini görmek değil, yarattığı tepkiye tanıklık.

        REKLAM

        Tanık olduğumuz şey, Hindu milliyetçisi Modi iktidarının ülkeyi inanç temelinde nasıl böldüğü. Keşmir sorunu nedeniyle Pakistan’la defalarca savaşan Hindistan, Pakistan’la olduğu kadar kendi içinde de Hindu-Müslüman bölünmesine sahne oluyor. Altta yatan ayrılıklar siyaset eliyle körükleniyor; 1.3 milyarlık nüfusun yüzde 14’ünü oluşturan Müslümanlar giderek ikinci sınıf vatandaş konumuna itiliyor.

        Geçen yıl Hindistan Parlamentosu, 1955 tarihli Vatandaşlık Yasası’nda inanç farkını esas alan bir değişikliği onayladı. Buna göre komşu Müslüman ülkeler, Pakistan, Bangladeş ve Afganistan'dan gelen sığınmacılar arasında Hindu, Sih, Budist, Hıristiyan ve diğer azınlık gruplarından olanlara vatandaşlık verilecek, fakat Müslümanlar hariç tutulacaktı. Anayasadaki laiklik ilkesine aykırı bu ayrımcı düzenleme üzerine Müslümanların yoğun yaşadığı kuzey eyaletlerinde halk sokağa döküldü; üniversite kampüslerine kadar giren polisin sert müdahalesiyle çıkan olaylarda 20’yi aşkın insan can verdi.

        Başbakan Modi, insan hakları örgütleri ve liberal aydınlar tarafından faşizme kaymak ve İslamofobiyi körüklemekle suçlanıyor. Hindistan’daki İslamofobiyi Avrupa ya da ABD’deki paralel fobilerden ayıran unsur, kaderleri aynı topraklar üzerine birlikte yazılmış iki inanç topluluğunu ayrıştırıyor olması. Bir zamanlar “dünyanın en büyük demokrasisi” diye anılan topraklar üzerinde eşit ve ortak bir yaşama paydaş olamamak söz konusu.

        “CİHAD AŞKI”NA HAPİS CEZASI

        Hindu-Müslüman evliliklerine de kesin bir set çekiliyor. Sadece sosyal medya trollerinin değil Hindu milliyetçisi politikacıların da dilinden düşmeyen bir komplo teorisi peydahlanıyor: “Love cihad”… Bu İslamofobik teoriye göre Müslüman erkekler, evlilik yoluyla dinlerini değiştirmek için Hindu kadınları avlıyor. Zırva gibi görünse de “love cihad” suçunun cezaya tabi olması için yasal düzenleme hazırlandığı söyleniyor.

        İnançların uyumuna ise zinhar karşı çıkılıyor. Örneğin geçen ay Hint mücevher markası Tanishq, dinler arası ilişkiyi konu alan reklam filmini TV ve sosyal medyadan geri çekmiş tepkiler üzerine. Reklam başlığı “Ekatvam (Birlik) – Tekliğin Güzelliği”. Senaryo şu: Müslüman ailenin Hindu gelini hamile, kayınvalidesi gelini için baby shower düzenliyor. Gelin diyor ki; “Ama sizin evinizde böyle adetler yoktur”. Kaynana cevap veriyor: “Ama kızlarını mutlu etmek her evin adetidir…”

        Reklam çok iyi niyetli görünüyor ama sosyal medyada derhal “love cihad” damgası yiyor ve mücevher markasını boykot çağrıları başlıyor. Kimileri firmanın özür dilemesini de istiyor. Feminist bakış başka bir kusur daha buluyor reklamda: “Sadece ‘love cihad’ değil, kadını yumurtalarından ibaret gören cinsiyetçilik de var” diye tweet atıyor Bollywood yıldızı Kangana Ranaut.

        Diğer Yazılar