Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu yazıyı Ankara’da 9 cana mal olan tren kazasından önce karalamış ama gündemden fırsat bulup bir türlü yayınlayamamıştım.

        Kazadan bağımsız, bir TCDD eleştirisiydi.

        Kaza oldu diye değiştirme gereği duymadan aynen aktarayım:

        "Ben Ulaştırma Bakanı olsam yapacağım ilk iş TCDD Genel Müdürü’nü kovmak olur.

        Nedenini anlatayım, haklı mıyım, haksız mıyım siz karar verin!

        Biliyorsunuz, birkaç yıldır Devlet Demiryolları’nın bir seferine büyük ilgi var.

        Ankara ile Kars arasında sefer yapan Doğu Ekspresi’ne.

        Biletler aylar öncesinden tükeniyor.

        Herkes bu ekspreste yer bulma peşinde.

        TCDD bu hatta biletleri 48 TL’ye satıyor.

        Yani 24 saat süren 1000 küsur kilometrelik yolculuk için verdiğiniz para 10 dolar.

        Çok da moda ve çok da keyifli olduğu için yer bulmak imkansız.

        Turizm şirketleri bu hattın biletlerini toptan alıp birkaç bin lirayı bulan fiyatlarla satıyorlar.

        Oradan bile yer bulmak neredeyse imkansız.

        Peki TCDD ne yapıyor?

        Hiç.

        Bir yandan “Şirket gibi yönetilen devlet” deniyor, diğer yandan devletin bir şirketi tipik bir eski moda KİT anlayışı ile yönetilmeye devam ediyor.

        TCDD’nin başında doğru düzgün bir yönetici olsa, biraz kafaları bassa önce bu hattı bir ele alırlar.

        Tamam gençler gitsin diye 50 TL’lik biletler de olur ama buraya lüks vagonlar da eklenir.

        Ellerinde yoksa Avrupa’dan, ne bileyim Wagon Lits’den ultra konforlu vagonlar kiralanır.

        İstanbul’un veya Ankara’nın tanınmış kaliteli restoranları ile anlaşılır. Birkaç vagon restoran bunların işletmesine verilir ve bu yolda şahane yemekler servis edilir.

        Baktınız oldu başka hatlar açılır.

        Farklı güzergahlarda benzer hizmetler sunulur.

        Böyle bir şeyi yapmak çok da zor olmasa gerek.

        Demiryolu işletmeciliği sadece ihale yapmak değildir."

        Kazadan önce böyle yazmıştım.

        Meğer ihaleyi bile doğru düzgün yapamazlarmış.

        Şöyle demek gerekirmiş:

        "Demiryolu işletmeciliği ihale yapıp eksik gedik, sinyalizasyonu olmayan hatların kabulünü yapmak değildir"

        ***

        İnandırıcı olmayan bir çekilme

        Her ne kadar “ABD askerleri çekiliyor” dense ve bazı görüntüler ortalıkta dolaşsa da, ben hâlâ ABD’nin bölgeden böylesine ani ve hızlı bir kararla çekileceğine pek ihtimal veremiyorum.

        Zaten ABD içinde de “Nereye çekiliyoruz beyler” kıvamında bir tartışma ortamı var.

        Yanıt bulamadığım bir soru ise ABD’nin çekilirken elindeki ağır silahları ne yaptığı, kime bıraktığı.

        Keza ABD askerlerinin bölgede inşa ettiği çok sayıda korunaklı ve donatılmış üs var.

        ABD çekilirse bu üsler kimin eline geçecek, bu üsleri kimler kullanacak!

        “ABD acaba kısa süre sonra daha kalıcı biçimde gelmek için mi çekiliyor” sorusu ise kulaklarımda çınlıyor.

        Türkiye’nin yapacağı söylenen operasyondan sonra “İnsani amaçlarla geri geliyoruz” demek için mi çekiliyorlar!

        Ne dersiniz?

        ***

        Tarihin göreceli başlangıcı

        Türkiye’nin garip bir tarih ve geçmiş algısı var.

        Daha doğrusu tarihle ve geçmişle hesaplaşma algısı.

        Şaşırıyorum duyup, görüp okudukça.

        Yok yok öyle derin bir analize falan girişmeyeceğim, merak etmeyin.

        Çok basit bir şey anlatacağım.

        Adam almış kalemi eline, çekmiş mikrofonu önüne döşenmiş yazıyor, bağırıyor… (Adam deyişim lafın gelişi)

        “Şundan hesap sorulsun, buna böyle yapılsın, onun kellesi alınsın, adı silinsin, soyadı yerin dibine geçirilsin”

        Esiyor.

        Gürlüyor.

        Diyorsun ki, “Kardeş, sen de dün bu anlattıklarınla beraber değil miydin? Onlarla kolkola gezmiyor muydun! Beraber iş kotarmıyor muydun, bugün söylediklerinin aynısını o zaman şimdi sövdüklerinin istediği şekilde söylemiyor muydun?”

        Yanıtı basit.

        Kendince bir tarih uydurmuş.

        Diyor ki, ama o şu tarihten önceydi!

        İyi peki.

        Kabul edelim.

        Diyelim ki, “Salakmışsın, sobayı tutmadan sıcak olduğuna seni inandıramamışız. Ama neyse sonunda akıllanmışsın” diye unutalım geçmişi.

        O tarihten önceydi diyelim kapatalım konuyu.

        Ama utanma olmayınca konu da kapanmıyor elbet.

        Çünkü bu tipler için geçmiş izafi bir kavram. Herkese göre geçmiş farklı işliyor.

        Kendisi için dün gibi olan tarihten önce olanları “yok sayan” aynı, bu sefer adam demeyeceğim, şahıs diyelim.

        Başkası söz konusu olunca zaman mekan tanımıyor.

        Babasının; babasını geçtik dedesinin yaptıklarının ayıbını torunun hesabına yazıyor.

        “Onun dedesi şöyle yapmıştı.”

        Kendisi, dün yaptığından sorumlu değil, ama onun sevmediği kişi dedesinin yaptığından bile sorumlu.

        Ulan bunlar yakında sevmedikleri için “Bu şerefsiz yüzünden cennetten kovulduk. Büyük büyük büyük dedesi ağaçtan elma çalmıştı” derse şaşırmayın.

        Ama kendileri için sorun yok.

        Çünkü onlar için tarih, belirli bir ya da iki günden başlıyor!

        ***

        Başlamayan bir davanın yalanları

        Biz sessiz kalalım yargı karar versin dedikçe, Ahmet Kural’ın avukatları türlü çirkinlikle yargıyı ve kamuoyunu etkileme çabası içine giriyorlar anlaşılan.

        Önce Kural’ın dövdüğü Sıla Gençoğlu’nun şarkı söylerken görüntülerini sosyal medyadan bulup “Bakın şarkı söylüyor.

        Dayak yiyen şarkı söyler mi?” diye servis edip yayınlattırdılar.

        Dün de “Sıla’da morluk olmadığı Adli Tıp raporu ile belgelendi” diye bir palavra uçurdular ortaya karışık.

        Yahu kardeşim, dava henüz görülmeye başlamadı.

        Kimi kandırıyorsunuz, kimi kandırmaya çalışıyorsunuz?

        Hakimleri mi?

        Adli Tıp, kendi kendine sosyal medya görüntülerini inceleyip, “morluk var” ya da “morluk yok” der mi?

        Bizi salak mı zannediyorsunuz, yoksa siz mi salaksınız!

        Dava görülmeye başladıktan sonra Ahmet Kural’ın avukatları bu görüntülerin Adil Tıp’a yollanıp, incelenmesini talep edebilir.

        Hakim de uygun görürse Adli Tıp’tan konuyla ilgili bir rapor talep edebilir.

        Tabii bu sırada Sıla’nın avukatları da o görüntülerin üzerinde oynanmamış orijinal halini mahkemeye sunar ve Adli Tıp’a orijinal görüntülerin gönderilmesini talep edebilir.

        Ama yapılmamış bir incelemeyi, yapılmış gibi bir yalanla servis ederseniz, Ahmet Kural’ın zaten az olan inandırıcılığını iyice yerle bir edersiniz.

        Haberiniz olsun.

        ***

        Yorumlar

        Değerli okurlar.

        “Yorumlar yine yayınlanmıyor” diyorsunuz.

        Evet yayınlanmıyor.

        Ben de farkındayım.

        Ama yoruldum artık.

        Uğraşamayacağım.

        Ne diyeyim.

        Yorum diye yazacaklarınızı bana yollayın mail olarak.

        Bundan ötesine gücüm yetmiyor.

        ***

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Tuzağa düşmenin kolay, çıkmanın zor olduğunu unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar