Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Siyaset yeni geyiğini buldu.

        “Muharrem İnce parti kuruyormuş, başarılı olur muymuş, olmaz mıymış”

        Sağdan soldan arayıp fikrimi soranlar oldu.

        “Yazdığım zaman okursunuz fikrimi” dedim.

        Benim olaya bakışım biraz farklı.

        Ben başarıdan önce “Ne pahasına başarı” diye bakıyorum meseleye.

        Yani siyasetin finansmanı meselesi öncelikli benim için.

        Muharrem İnce’nin bu siyasi girişiminin arkasındaki siyasi finansörler kimler?

        Orasını şimdilik bilmiyoruz.

        Medya desteği konusunda sıkıntısı olmayacağı da aşikar.

        Hükümet yanlısı medya şimdiden davul zurna destekliyor.

        Bu destek her daim sürer.

        Üstelik o medyanın işine de yarar İnce. “Bakın biz muhalefete de yer açıyoruz” derler göğüslerini gere gere.

        O kanal senin bu kanal benim gezer durur.

        Başarılı olabilir mi?

        Olabilir.

        Tam Türk siyasetine göre birisi Muharrem İnce.

        Belagat sağlam.

        Laf ebeliği müthiş.

        Gerisi?

        Gerisi gerekmiyor ki zaten.

        Ama ben bir şeye çok üzülüyorum.

        Galiba gazeteci Talat Atilla’nın günahını almışlar.

        Bugün düşününce “Adam doğru söylüyordu galiba” diyesi geliyor insanın.

        Ne dediğini hatırlamıyorsunuz değil mi!

        Eee, bu ülkenin siyasetçilerinin en büyük şansı da bu zaten.

        Ama benim gibi bir şanssızlık da var hayatlarında.

        Hatırlatayım.

        Rahmi Turan “CHP’den önemli bir isim Beştepe’de Cumhurbaşkanı ile görüştü” diye yazmıştı.

        Millet üzerine çullanınca da Turan, Beştepe’ye çıkan CHP’linin Muharrem İnce olduğunu, bunu da kendisine Talat Atilla’nın söylediğini açıklamıştı.

        Talat Atilla kaynaklarım çok doğru ve sağlam dese de kimse inanamamıştı kendisine.

        Acaba bugün bu iddiayı daha inanılır bulan var mı içinizde!

        Kuzu gibi dayanışma

        Kuzu gibi dayanışma
        0:00 / 0:00

        Ünlü Anayasa Profesörümüz, başkanlık sisteminin mimarlarından ve yılmaz savunucularından, uyuşturucu kaçakçısı Zindaşti’nin vatandaşlık başvurusunun kefili ve salıverilmesinin destekçisi ve müsebbibi Burhan Kuzu Bey geçtiğimiz haftalarda şöyle bir tweet attı:

        “Gün bir ve beraber olma günüdür. Gün hep birlikte Türkiye olma günüdür. Spekülasyonlara kulak asmayalım. Milletimizi bağış adı altında bölmeye çalışanlara inanmayalım. Cumhurbaşkanımızın başlattığı Milli Dayanışma Kampanyasına destek olalım”

        Ancak Prof. Burhan Kuzu’nun bir ve beraber olmaktan, birlikte Türkiye olmaktan ne anladığını doğrusu çok merak ederim.

        Niye mi?

        Çünkü millete dayanışma tavsiye eden Burhan Kuzu Bey, Avcılar’daki bir dükkanında kiracı olan bir küçük esnafa “Nisan ayından bu yana kiraları ödemediği gerekçesiyle” icra takibi yapmış.

        Aylık 15 bin TL kirasını söke söke almaya çalışıyor.

        Kiracı esnaf da itiraz etmiş, “Pandemi dolayısıyla günlerce dükkan kapalı kaldı. Hükümet kararıyla defalarca sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Siftah bile yapamadık. Ben bu kirayı nasıl ödeyeyim.”

        Ama Kuzu dinlemiyor.

        Dayanışmaya devam ediyor.

        Ama onun dayanışmadan anladığı herkesin ona destek olması.

        Oysa dayanışma karşılıklı olur.

        Tek taraflı olunca ona “Dayama” denir.

        Üstelik bir de İslami usullere uygun yüzde 180 faiz istemiş...

        Burası City

        Burası City
        0:00 / 0:00

        Birkaç gün önce COVİD 19 salgınının yeniden yükselişe geçtiğini ve vaka sayısının çok ama çok arttığını yazdım.

        Bayağı bir ses getirdi.

        Sayılar ve olaylar da beni doğrular nitelikte gidiyor.

        Sağdan soldan aynı yönde sağlam bilgiler geliyor.

        Ben bunu yazınca bazı aklıeveller “Altaylı hükümeti suçlayamadığı için halkı suçluyor” demeye yeltendi.

        Bunlara aklıevvel demem kibarlıktan.

        Yoksa bunlar aslında düpedüz “ahmak”.

        Tabii ki, halk suçlu.

        Bunca uyarıya rağmen hala korunmayan ve çevresini tehlikeye atan suçludur.

        “Hükümetin açıklamaları rehavet yaratmış.”

        Bunu da daha o gün yazan benim.

        Ama aynı hükümet önlem alın, maske takın, birbirinize yaklaşmayın diye de bas bas bağırıyor.

        Sen niye bunu dinlemiyorsun da Bektaşi gibi ayetin sadece “Namaza yaklaşmayın” kısmını ciddiye alıyorsun.

        Bakın aşağıdaki fotoğraf Londra’nın City denilen semtinden.

        City’yi bizim Eminönü’ne benzetmek mümkün.

        Gece nüfusu 10 bin, gündüz nüfusu 400 bin.

        Londra’nın iş ve finans dünyasının kalbi.

        Gündüz saatlerinde Eminönü kadar kalabalık olur normalde.

        Bu fotoğraf dün sabah 10 sularında çekildi.

        Sokakta tek kişi yok.

        City çalışıyor ama herkes önlemini almış, dışarda kimse yok.

        REKLAM

        Niye?

        Çünkü bilinç var.

        Vaka sayısı artıp, kent ve hatta ülke yeniden kapanırsa batacaklar, biliyorlar.

        O yüzden de hiçbir yasal zorunluluk olmamasına rağmen sokakta aval aval gezen kimse yok.

        Dediğim tam bu işte.

        Herkes kendi payına düşen önlemi alacak.

        Bu kadar basit.

        Bunlara inanmayın

        Bunlara inanmayın
        0:00 / 0:00

        Sevgili okurlar, bu COVİD meselesi ile ilgili sosyal medyada birtakım ses kayıtları dolaşıyor.

        Hafif buğulu, bilmiş tonlu bir ses “Ben bilmem hangi kentte sağlık çalışanıyım” diye başlıyor ve bilmem kaç ölümüz var, hastanemiz dolu, sayılar saklanıyor gibisinden başlıyor.

        Ya da kendisi sağlık çalışanı değil ama ablası, eniştesi, abisi sağlık çalışanı ve benzer bilgiler veriyor.

        Bu ses kayıtları elden ele telefondan telefona dolaşıyor.

        Sizden ricam bunlara inanmayın.

        Durumun iyi olmadığın ilk yazan ve hep yazan benim ama bu gibi sözde bilgiler tamamen FETÖ ve benzeri organizasyonların işi.

        Bunlara asla kulak asmayın.

        Olacaksan müptezel ol

        Olacaksan müptezel ol
        0:00 / 0:00

        Bu kadar ikiyüzlü bir toplum, bu kadar ikiyüzlü bir sosyoloji görmek herkese nasip olmaz.

        Bu dönemde bize nasip oldu.

        Bir yandan içinde gay bir karakter var diye Netflix dizileri yasaklanıyor, neredeyse Netflix’e erişimin kapatılması gündeme geliyor.

        Diğer yanda her türlü müptezelliği kendine vazife edinmiş birileri o konser senin, bu etkinlik benim dolaştırılıyor, oralarda yılların sanatçılarına sövdürülüyor, millet bunları bayıla bayıla izliyor, göster amcana pipini kıvamında her türlü rezilliklerine alkış ve çanak tutuluyor.

        Anladığım kadarı ile bu ülkede sıradan bir gay olmak ayıplanıyor ama müptezel olan baş tacı ediliyor.

        Bir dizide gay bir bankacı olmak kabul edilebilir bir şey değil.

        Ama herkese hakaret eden, uçak tuvaletlerinde bilmem neresinin fotoğrafını çekip yayınlayan bir gay olmak alkışlanacak bir durum.

        Verilen mesaj şu: Ne olursan ol yeter ki müptezel ol, baş tacı ol.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Çöküşün kalitesizliğin kaliteyi kovmasıyla başladığını anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar