Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bir süredir hep birlikte Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı eleştiriyoruz.

        Hep birlikte derken sadece basını kast etmiyorum.

        Daha genel bir hep birlikte.

        İlkbaharın kahramanı, sonbaharın hezimete uğrayan Bakan’ı oldu.

        Gerçi benim gibi birkaç kişi Bakan’ı ilkbaharda da eleştirmişti.

        Bana göre o günkü hataları şunlardı:

        - Salgının başlangıcında test merkezlerini sayısını 3 ile sınırlamak

        - Hasta verilerini bilim insanları ve tıp camiası ile paylaşmamak

        - Aşı ve ilaç çalışması yapanlara etik kurul dışında bir de ayrıca bakanlık izni şart koşmak

        Bakan Koca ve Bakanlığı şimdi de sayıları doğru açıklamamak, DSÖ tarafından kabul edilmeyen kriterlerle hasta ve vaka ayrımı yapmak, önlemleri geciktirmek, yeterli tedbir almamak, Bilim Kurulu'nun önerilerine kulak tıkamak, hastaneleri artan yüke göre doğru düzgün hazırlamamak, test fiyatlarını kontrol edememek, başka hastalara gereken ilaçları COVİD 19 tedavisinde de kullanıldığı için piyasadan toplatıp, bu ilaçlara bağlı hastaları zor duruma düşürmek gibi başlıklar altında suçlanıyor.

        Tüm bu suçlamalara katılmak ile birlikte yine de ben Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bu devirde olabilecek en iyi sağlık bakanı olduğu inancındayım.

        Hiç değilse beyefendi bir kişiliği var.

        Siyasi yaklaşımlarını işine yansıtmıyor, farklı düşünce sahiplerine nispeten eşit yaklaşımı bile bugün hasret kaldığımız bir nimet.

        Siyasi olarak etkisini gösteremese bile şahsi olarak bilime saygı duyan bir tarzı var.

        Elinden gelen çabayı iyi niyetle gösterdiğine ve pek çok bakandan daha iyi çalıştığına ben kendi adıma şahadet ederim.

        Bu yüzden Fahrettin Koca’ya karşı eleştirilerimizde insaflı olalım.

        Adettendir.

        Gider eteri.

        Gelir beteri.

        Acı gerçekler

        Acı gerçekler
        0:00 / 0:00

        Dün de yazdığım gibi, özel hastanelerde COVİD 19 PCR testleri Bakan Koca’nın söylediği fiyat olan 250 TL’nin üzerinde fiyatlara yapılıyor.

        Yerine hastanesine göre bu fiyatlar değişiyor.

        Hatta Bakan Koca'nın sahibi olduğu hastanelerde dahi semtine göre farklı fiyat alınıyor. Medipol Hastanelerinde bile 150 TL ile 350 TL arasında fiyatlar var.

        Özellikle yurt dışına gidecek olanlar, gidecekleri ülke test isteği için mecburen özel hastanelere gidiyorlar ve pahalı test yaptırıyorlar.

        Çünkü belirtisiz olarak gidenlere devlet hastaneleri test yapmıyor. (Sosyal medyadaki ahmak ve cahil güruh dün bana özelde değil devlette yaptırsaydın diye salladı.)

        Özeller ise Bakan'ın zannettiğinden pahalı yapıyor.

        Bakan Koca’nın haklı olduğu nokta şu, eğer belirtili olarak başvuru yapıyorsanız fiyatlar düşüyor.

        Ancakkendi deneyimime dayanarak söylüyorum, test yapılan alanlarda ister özel olsun ister devlet büyük sorun var.

        Belirtili ile belirtisiz, hasta ile sağlam aynı alanlarda toplanıyor ve bazen saatlerce birlikte bekliyor.

        Tabii devlet hastanelerinde durum daha vahim, kalabalık çok daha büyük.

        Bu test alanlarına sağlam olarak girip, hasta olarak çıkma riskiniz çok yüksek.

        Burada test yaptırıp, sonucu bir gün sonra alacağı evine dönmek zorunda olan belirtili hastaların toplu taşıma kullanarak dönmeleri ise baş edilmesi zor bir sorun.

        Türkiye gibi imkanları kısıtlı bir ülkenin bu sorunları yaşamasını garipsemiyorum, çünkü imkanları çok daha fazla bazı ülkelerde de aynı sorunlar yaşanıyor.

        Benim tek kızdığım neden 2 haftalığına da olsa tam bir kapanmaya gidip, bu işi daha kısa sürede çözmek için adım atmadığımız.

        Cehaletin kurumsal hali

        Cehaletin kurumsal hali
        0:00 / 0:00

        Epey uzun bir zamandır elime gazete kağıdı değmiyor.

        Bunun pandemi ile alakası yok.

        Gazetelerin okunacak halde olmaması ile alakası var.

        Nispeten okumaya değer bulduğum tek kağıda basılı gazete Birgün diyebilirim.

        Pandemi öncesi bıraktığım gazete almayı, bundan sonra da yapacağımı zannetmiyorum.

        Velev ki, okunacak hale gelsinler.

        Hatta bazı gazeteleri ise online bile okumadığımı fark ettim. Yazarlarına bakıyorum ve bırakıyorum.

        Bu yüzden de gazetelerin komikliklerinin ve cahilliklerinin bazen geç farkına varıyorum.

        Dün bir konuyu araştırırken, Hürriyet gazetesinin birkaç gün önceki bir haberi ile karşılaştım.

        “Türkiye’den Lota Kasırgasının vurduğu ülkelere taziye mesajı” başlıklı bir haber.

        Gülmeye başladım haliyle.

        Genel Yayın Yönetmeni'nin ekonomi konusu başta olmak üzere bazı konulardaki cehaletini kendi itiraflarından biliyorduk ama gazetenin kurumsal cehaletini bilmiyordum.

        Arkadaşlar bu yıl “LOTA” kasırgası diye bir kasırga olmadı.

        Sizin Lota Kasırgası zannettiğiniz şey aslında Iota Kasırgası.

        Yunan alfabesinin 9. harfi Iota’dan alıyor adını.

        L zannettiğiniz harf aslında I.

        İlber ve Celal Hocalarla Teke Tek niye yok

        İlber ve Celal Hocalarla Teke Tek niye yok
        0:00 / 0:00

        Özellikle genç okurlardan gelen maillerde “Niye İlber Ortaylı ve Celal Şengör’le yaptığınız programlara ara verdiniz” soruları yoğun.

        Salgın nedeniyle sevgili gençler.

        Her ikisi de risk grubunda olan iki dostum stüdyoda canlı programa katılamıyorlar.

        Öyle ki, Celal Şengör salgının başlangıcından beri iki zaruri hal dışında evden çıkmadı. Eşi Oya beni bile eve sokmuyor.

        Onların evde benim stüdyoda olduğum bir tarzı birkaç kez denedik biliyorsunuz.

        İyi olmadı.

        İlber Hoca konuşurken Celal Hoca uyudu, Celal Hoca konuşurken İlber Hoca gözleri kapalı dinledi uyudu zannedildi.

        Laflar birbirine karıştı, görseller anlaşılmadı falan.

        Buna rağmen iki hafta önce Celal Şengör ve iki bilim insanı ile “memelilerin evrimi” konulu bir program için günlerce hazırlandık.

        Ancak İzmir’i vuran deprem nedeniyle iptal etmek zorunda kaldık.

        Ama söz yakında yine yaparız.

        Telefonu yok ne sosyal medyası

        Telefonu yok ne sosyal medyası
        0:00 / 0:00

        Aynı maillerde dikkatimi çeken birkaç konu ve birkaç soru daha var.

        Bunlardan biri İlber Hoca'nın niye zayıfladığı.

        Değerli İlber Ortaylı, birkaç operasyon geçirdi ve zayıfladı.

        Çok şükür sağlığı yerinde şimdi. Ve zayıflamış olması iyi.

        Celal Şengör’le ilgili ise sosyal medya hesaplarından bahsediyorsunuz ve twitter’da şunu yazdı, instagram'da bunu yazdı diyorsunuz.

        Arkadaşlar Celal Şengör’ün ne bir twitter hesabı var, ne de bir instagram hesabı.

        Muhtemelen bu iki mecranın varlığından bile haberi yok. Belki duymuştur ama girip bakmamıştır bile.

        Celal Şengör’ün bırakın sosyal medya hesabı olmasını, cep telefonu bile yok.

        Şaka yapmıyorum.

        Şengör’ün bir cep telefonu yok.

        Cep telefonu olursa arayanlara cevap vermek zorunda kalacağını ve çalışma saatlerinin sekteye uğrayacağını, çalışırken veya okurken konsantrasyon kaybına uğrayacağını, cep telefonunun zaman kaybı olduğunu düşünüyor.

        Cep telefonu bile olmayan birinin sosyal medya hesabı olacağını düşünmek bile hata.

        Doğru twitter ve instagram’da onun adını kullanan sahtekarlar var.

        Ve tüm uyarılara rağmen sorumsuzluk abidesi twitter ve instagram bu hesapları kapamıyor.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Aptallığın sınırsızlığına şaşırmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar