Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dün bir mahkemeden daha Sedat Peker hakkında “Yakalama kararı" çıkarılmış.

        Bunun anlamı ne?

        Sedat Peker, nisan başına kadar yurt dışında herhangi bir Türk vatandaşı gibi turist olarak bulunuyormuş.

        Oysa biz hepimiz onu Türkiye’de zaten aranan bir kaçak zannediyorduk.

        Değilmiş.

        Türkiye’den gizli yollarla kaçmamış, kaçmasına da gerek yokmuş.

        Kendi arzusu ile korkudan “Tedbirden” gitmiş.

        Peki gelelim asıl meseleye…

        İktidar kanadının farklı isimleri, Sedat Peker’i muhalefet partisi ile ilişkili olmakla suçluyor, muhalefeti mafya ile işbirliği yapmakla suçluyorlar.

        Bunun tek nedeni muhalefet partisinin Sedat Peker ile Hadi Özışık arasında yaptığı görüşmeyi Sedat Peker ifşa etmeden önce duymuş ve gazetecinin adını vermeden açıklamış olmaları.

        Bu bilgi “Mafya ile muhalefet” arasındaki rabıtanın delili olarak gösteriliyor.

        İlginç.

        Sedat Peker’in yıllardır iktidar partisinin söylemleri doğrultusunda hareket ediyor olması, iktidar fikriyatı yönünde mitingler organize ediyor olması, yasal siyasi partilere ve derneklere dahi miting ve toplanma izni verilmiyorken, sabıka kaydı hayli kabarık Sedat Peker’e Türkiye’nin istediği yerinde miting izni veriliyor olması, İslamcı bazı tarikatlarla içli dışlı olması, CHP’ye sürekli sövüyor olması, muhalif aydınları kan banyosu ile tehdit edip hakkında tek bir kovuşturma olmaması herhangi bir şeye işaret etmiyor da…

        REKLAM

        İktidar yanlısı bir gazeteci ile yapmış olduğu muhabbetin CHP’li bir vekilin kulağına gitmiş ve bunun milletvekili tarafından açıklanmış olması “bağlantıya” işaret ediyor.

        Aziz Nesin bu milletin yüzde 70'inde zeka sorunu olduğunu söylemişti.

        Bazıları da kızmıştı.

        Oysa iktidar sözcüleri bu oranı galiba yüzde 100 zannediyor.

        Kimse de kızmıyor.

        Yanıt geldi: Stratejik rezalet

        Yanıt geldi: Stratejik rezalet
        0:00 / 0:00

        Dün Korkut Eken'e bir sual sordum.

        "Kıbrıs'a PKK için gittiğinize inanalım da, yanınızda götürdüğünüz Atilla Peker hangi sıfatla yanınızda bulunuyordu. Yetiştirdiğiniz özel harekatçılar dururken niye Atilla Peker?" dedim.

        Eken bu soruma bir başka gazete aracılığı ile "O zaman devlet stratejisi nedeniyle böyle işler için yanımıza resmi görevli değil, devletin kullandığı elemanları alırdık" mealinde tam olarak şu açıklamayı yapmış:

        "Orada PKK ile bir çatışma olursa yanımda birisi olsun istedim. Bu tür olaylarda o günkü devlet stratejisine göre devlet görevlisi yerine ‘eleman' kullanılıyordu. Tabii aslolan devletin kendi elemanlarını kullanmasıdır. Şimdi aslan gibi arkadaşlar bu işleri yapıyor. Şu anda MİT'in yurtdışı operasyonlarını izliyorum, çok büyük başarılar elde ediliyor. Teknik imkanlar çok. Bize para-pul da vermezlerdi. O zaman örtülü ödeneği harcamayıp seneye aktarmak önemliydi."

        (Açıklamaların tamamı)

        Şahane strateji.

        Böyle adamları uzun yıllar devletin başına bela edecek bir strateji.

        Devlete yardımcı olma adı altında zenginleşme, mafyalaşma ve sonunda devletin başına bela olma stratejisi.

        Duvara toslatan bu stratejinin bugün hala kullanılıyor olması da ayrı bir rezalet.

        Anladığım kadarı ile Türkiye'nin başına ne geliyorsa içinde mutlaka bir "strateji" oluyor.

        Bazen derin, bazen çok çok derin.

        Peker'in arkasında kalan

        Peker'in arkasında kalan
        0:00 / 0:00

        Türkiye’yi yönetenler belki de Sedat Peker’e teşekkür etmeli.

        Bu sabah itibarı ile kimse Amerikan dolarının 8,5 TL’yi, Avro’nun 10,5 TL’yi, İngiliz Sterlini’nin 12 TL’yi aştığını konuşmuyor.

        Açlık sınırının asgari ücreti aştığından da bahseden yok.

        Gerçek enflasyonun kaç olduğu konusunda da kimsenin bir araştırması falan yok.

        Varsa yoksa Sedat Peker.

        Düne kadar güne ekonomi verilerine bakarak başlayanlar artık güne “Sedat Peker yeni video koymuş mu?” diye başlıyorlar.

        Bilmek mi, bilmemek mi!

        Bilmek mi, bilmemek mi!
        0:00 / 0:00

        Dün sosyal medyada birkaç fotoğraf paylaştım.

        Marmara Denizi’ni bir süredir kaplayan müsilajın fotoğraflarını.

        Sizin de bu sayfada görebileceğiniz fotoğrafları.

        Ve altına da şöyle yazdım.

        “Marmara’nın bugün itibarıyla son hali. Denizi öldürüyoruz. Kanal İstanbul bu cinayeti hızlandıracak. Tuna Nehri’nin suları da Marmara’ya akacak.”

        Altına yapılan bazı yorumları okuyunca, cehaletin ne büyük bir nimet ve ne büyük bir özgüven nedeni olduğunu anladım.

        “Bu müsilaj hep varmış. Konuyu Kanal İstanbul’a nereden bağlamışım. Kanal İstanbul sayesinde Karadeniz’den gelecek taze su Marmara’yı kurtaracakmış.”

        Biraz anlatayım. Daha doğrusu aktarayım.

        Kaynağım Marmara’nın huyunu suyunu en iyi bilen adam.

        Deniz bilimci, okyanus kimyası doktoralı Prof. Dr. Cemal Saydam.

        Neredeyse bir ömrü Marmara’yı araştırarak geçirmiş.

        Cemal Saydam Marmara’nın ölüme mahkum bir deniz olduğunu söylüyor.

        Bunun nedenini de altında Akdeniz’den gelen ve canlılık barındırmayan tuzlu su, üst kısmında ise Karadeniz’den gelen ve bol miktarda canlılık barındıran düşük tuzluluk oranına sahip su olmasına bağlıyor.

        Yüzeydeki mikrobiyolojik canlılık arttıkça yaşama izin vermeyen bölümdeki kirlilik artıyor.

        Karadeniz’den gelen canlılık arttıkça dibe çöken atıklar ve canlığını kaybetmiş organizmalar da artıyor.

        REKLAM

        Bu da dibi daha hızlı öldürüyor.

        Dip suyu ile yüzey suyu arasında geçirgenlik çok az olduğu için dip temizlenemiyor.

        Bu da Marmara’nın birkaç yüz yıl içinde öleceğini, dibinden metan gazları çıkaran bir iç deniz olacağını ve Marmara çevresinin metan kokacağını gösteriyor.

        Karadeniz’den gelen su miktarının artmasının bu süreci hızlandıracağını da belirtiyor Prof. Cemal Saydam.

        Kanal İstanbul’un Karadeniz’den getireceği canlılık barındıran su, Marmara’nın ölümünü hızlandıracak.

        Marmara Denizi’ni en fazla araştırmış hocanın iddiası bu.

        Deniz salyası da denilen bu müsilaj belasına gelince.

        Evet, bu salya ben çocukken de vardı Marmara’da.

        Ama belirli dönemlerde olurdu ve yüzeyde kalırdı.

        Şimdi ise çok daha uzun süreli oluyor ve 40 metre derinliğine kadar iniyor.

        Yoğunluğu da geçmişte olandan çok fazla.

        Bu kadar yoğun olması, bu kadar derine kadar inmesi ve giderek artan bir alana yayılması deniz dibi canlılığını ortadan kaldırıyor. Büyükada açıklarında geçen yapılan tespitlerde alttaki mercanların ölümüne neden olduğu görülüyor.

        Adriyatik bu bela ile daha önce karşılaştı. Önlem alarak sorunu azalttı.

        Biz de ya önlem alırız azaltırız ya da Marmara’yı hızla kaybederiz.

        Tüm bunlarla ilgili olarak eğer Cemal Saydam hocamızı dinlemek istiyorsanız Teke Tek Bilim’in 22 Aralık 2019 tarihli yayınını, deniz salyası ile ilgili daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız Teke Tek Bilim’in 23 Mayıs 2021 tarihli yayınını Youtube’dan izleyebilirsiniz.

        Bilmemek iyidir.

        Rahatsız olmazsınız.

        Ama bilmek daha iyidir.

        Rezil olmazsınız!

        En az destek yine üretime

        En az destek yine üretime
        0:00 / 0:00

        İstanbul Sanayi Odası işini layığıyla yapma alışkanlığını hala koruyan kurumlarımızdan.

        Birkaç gün önce yine En Büyük 500 Sanayi Kuruluşu raporunu yayınladılar.

        Yarım asırlık bir geleneği sadakatle sürdürüyorlar.

        Bu geleneğin ve bu raporun önemi büyük.

        Çünkü Türkiye’de hala ve her şeye rağmen açık, şeffaf ve güvenilir veri üretilebileceğini ve bunun yayınlanabileceğini gösteriyorlar.

        Bugün Türkiye’nin en güvenilir ekonomi verisi diyebileceğimiz raporu dikkatle inceledim.

        Gördüğüm şudur.

        Geçen sene Türkiye’de sanayi salgına rağmen ciddi bir büyüme göstermiş.

        Bunu yaparken aldığı destek üretime yönelik olmayan sektörle yapılan desteğin yarısı bile değil.

        Geçen sene pandemi nedeniyle sağlanan kredi genişlemesinden aldığı pey, inşaat ve hizmet sektörünün yarısı kadar bile değil.

        Buna rağmen büyümüş.

        Benim rapordan anladığım şu oldu.

        Türkiye, 18 yıllık acı deneyime rağmen hala sanayinin önemini anlamış değil ve hala üretim yeterince desteklenmiyor.

        Bunun acısını birkaç ay içinde görür, bedelini tez zamanda öderiz.

        Fazla beklemeyeceğimize dair bahse girebilirim.

        Aziz Hocam hakkımı yemişsiniz

        Aziz Hocam hakkımı yemişsiniz
        0:00 / 0:00

        Nobelli profesörümüz Aziz Sancar bir tweet atmış.

        Diyor ki, “Harvard öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Toner 3 saniye içinde 100 milyar hücre içinden kanserli hücreyi bulan bir teknik geliştirdi. Tıpta çığır açan bu çalışmasıyla kanser hastalarına umut oldu. Medyanın ilgi duymadığı bu habere biz ilgi duyalım.”

        Hocanın attığı tweete biraz alındım.

        Çünkü medyanın ilgi duymadığı haber dediği Prof. Dr. Mehmet Toner’in bu çalışmasını bendeniz 28 Ekim 2018 tarihinde gündeme getirdim.

        Sevgili Mehmet Toner 2 saat Teke Tek Özel’e konuk oldu ve bu çalışmanın detaylarını anlattı.

        Aziz Hoca haklıdır, benden başka fazla ilgilenen olmadı.

        Toner’i tekrar konuk etmek isterdim ama salgın nedeniyle bu da çok mümkün olamadı.

        Fakat yine de Aziz Sancar’ın uyarısını dinlemek lazım.

        Mehmet Toner’i Türkiye’ye ilk gelişinde yeniden konuk etmek lazım.

        Bu arada bir de uyarı yapayım.

        Aman kanser hastaları Mehmet Toner’den muayene olmak için randevu almaya falan kalkışmasınlar.

        Prof. Mehmet Toner Tıp doktoru değil, mühendistir.

        Makine mühendisliği eğitimini de İstanbul Teknik Üniversitesi’nde almıştır.

        Beğenmediğiniz eski Türkiye'de.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Cehalet meziyet zannedilmediği zaman.

        Diğer Yazılar