Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Avrupa Birliği Suriye’de iç savaşın resmen bittiğini ilan ettiği için artık bu ülkeden göçmen kabul etmediği gibi, mevcutları da geri göndermeye çalışıyor.

        Türkiye’deki Suriyeliler ise artık toplumun saygın bir parçası ve Türkiye’nin böyle bir geri gönderme çabası olduğunu söylemek mümkün değil.

        Ülke içine yayılan Suriyeleri geri göndermek artık pek mümkün görünmüyor.

        Pek çok ilde Suriyeli gettoları, Suriyeli mahalleleri ve hatta Suriyeli semtleri oluştu.

        Artık pek çok büyük kentte “Küçük Suriyeler” var.

        Suriyeliler o kadar “bizden” oldular ki, şimdi de onlar gelen Afganları istemiyorlar.

        Kendi mahallelerine yerleşmeye çalışan Afrika kökenli göçmenleri kovalıyorlar.

        Ve her bayram olduğu gibi bu bayramda da Suriyeli göçmenlerimiz ülkelerine bayram tatiline, bayram ziyaretine gitmeye başladılar.

        Savaş bittiği için bu yıl bayram ziyaretine gidenlerin her zamankinden daha çok olması ve sayının 200 bini aşması bekleniyor.

        Şimdiden 130 bini aşkın Suriyeli Suriye’ye gitmiş bile.

        Şimdi tartışma şu:

        Madem bayramda gidebiliyorlar ve bir güvenlik riski yok, o zaman niye buradalar. Toptan gitsinler.

        Kimileri de “Gidenleri geri almayın” diyor.

        Mültecilerin haklarını koruduğunu iddia eden gruplar ise “Savaş bitti ama ülkede taş üstünde taş kalmadı. Bu gidenlerin orada ne evleri kaldı ne işleri. Nasıl orada kalacaklar” diye dönüşlerini savunuyor.

        Devletin bu konudaki politikası ise bu gidip gelişlere izin vermek yönünde.

        Böylelikle Suriyeli göçmenlerin ülkeleri ile bağlarının devam etmesini ve geri dönüş için motivasyonlarının sürmesini sağlayacaklarını düşünüyorlar.

        Türkiye “idare edilen” değil “yönetilen” bir ülke olsa idi bugün AB ve Suriye ile oturmuş ülkenin yeniden imarını konuşuyor, bu sürece göçmenleri de dahil ederek, bu amaçla kaynak oluşturmaya çalışıyor olurdu.

        Ama ne yazık ki böyle bir çabamız yok.

        Biz şimdi Afganistan’a gidiyoruz.

        Suriye'ye bayramlaşmaya gidenlerle ilgili benim talebim ise olmayacak bir şey değil.

        Bari dönüşlerinde bir PCR testi isteyin.

        Şu corona salgınını bir de Suriye üzerinden azdırmayın.

        Bu kadarını yapabilirsiniz herhalde değil mi!

        Buna da faşistlik demezsiniz herhalde değil mi!

        Sizi gidi FETÖ artıkları.

        Yine ağa yine maraba

        Yine ağa yine maraba
        0:00 / 0:00

        19 yıllık AK Parti iktidarının 19 yıldır bir türlü vazgeçmediği bir uygulama biçimi var.

        O da şu.

        Bir konuda yanlış olduğu baştan belli, üzerinde düşünülmemiş ve birilerinin etkisi ile alındığı belli olan bir adım atıyor, bir iş yapıyorlar.

        Anında uyarılıyorlar.

        Ama dinlemiyorlar.

        Bu adım ya da iş ülkede ciddi bir gerilime neden oluyor.

        En azından ciddi tartışmalar çıkıyor, bazen sokak hareketleri meydana geliyor.

        Parti içinde bile yapılanın yanlış olduğunu söyleyenler oluyor.

        Bunlara da kızılıyor.

        Gerilim tırmanıyor.

        İnatlaşma sürüyor.

        Sonunda AK Parti yönetimi yanlıştan vazgeçiyor ama aradan bazen haftalar, bazen aylar geçmiş oluyor, ülkenin enerjisi boşa harcanıp gidiyor.

        Ben de bu durumu her seferinde “Ağa ile maraba” hikayesini hatırlatarak eleştiriyorum.

        Bu kez de öyle oldu.

        Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan “yakışıksız” Melih Bulu, asla kabul görmediği rektörlükten alındı.

        Ve yerine vekaleten Prof. Naci İnci atandı.

        Boşu boşuna harcanmış 7 aydan ve onca gerilimden sonra başlangıç noktasına geri dönüldü.

        Hem de tam başlangıç noktasına.

        Birinci kareye.

        Çünkü biliyor musunuz ki, aslında YÖK’ün 7 ay önceki atama sırasında Cumhurbaşkanı’na önerdiği rektör adayı Prof. Naci İnci idi.

        Boğaziçi Üniversitesi’nin önemini ve hassasiyetlerini bilen YÖK yönetimi, üniversitenin sıkıntı olmadan kabul edebileceği isim olarak üniversite içinden birini, Prof. Naci İnci’yi 1 numaralı rektör adayı olarak Cumhurbaşkanı’nın önüne koydu.

        Prof. Naci İnci de bu durumdan haberdardı.

        Ancak son anda devreye bir AK Partili milletvekili girdi.

        Allem kallem Cumhurbaşkanı’nı ikna etti.

        Prof. İnci’nin MHP’ye yakın olduğunu, Prof. Bulu’nun ise AK Parti’ye daha yakın bir isim olacağını, rektörlük tecrübesine sahip olduğu için daha başarılı olacağını anlattı.

        Cumhurbaşkanı da bunun üzerine Prof. Bulu’yu atadı.

        Öyle ki, atama YÖK yönetimini bile şaşırtırken Prof. İnci’de de büyük hayal kırıklığı yarattı.

        Daha sonra Naci İnci’ye rektör yardımcılığı önerildiği zaman Prof. İnci uzun süre bunu kabul etmedi.

        Sonunda çok üst düzey ısrarlarla Prof. Naci İnci rektör yardımcılığına ikna edildi.

        Ve şimdi "yakışıksız” Bulu gidince Prof. İnci başta kendisi için düşünülen koltuğa “vekaleten” oturdu.

        Şimdi asaleten de atanır mı bilmiyorum.

        Ama ne yazık ki, üniversite öğretim üyeleri açısından İnci’nin üzerine de istemeye istemeye kabul etmek zorunda bırakıldığı rektör yardımcılığı yüzünden Melih Bulu pisliği bulaştı.

        AK Parti bir kez daha kaş yapacağım derken, gözden de etti.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Yanılarak değil öngörerek yönettiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar