Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türk heyetinin Katar ziyareti tatsız başladı demek mümkün.

        Katarlı bir gazeteci, Türk Dışişleri Bakanı’na “Ülkenizdeki ekonomik sorunlar nedeniyle Katar’a para bulmaya mı geldiniz?” diye bir soru sorunca TRT yayını kesmiş.

        Katarlı gazetecinin, bu ağır ve alçaltıcı soruyu özgür Katar basını olarak sorduğunu düşünmek ne kadar mümkün bilemiyorum.

        Nitekim Katar’ın yönetici ailesinin mensubu Dışişleri Bakanı’nın “Türk lirasının değer kaybının Türkiye’de yarattığı fırsatları değerlendiriyoruz” cümlesi de aslında bir gerçeği ortaya koyuyor.

        Türk lirasının durumunu.

        İktidar yanlısı medya istediği kadar “AK Parti öncesi TL daha hızlı değer kaybediyordu” diye yayın yapsın ekonomik veriler palavra ile değişmiyor.

        Bugün Türk lirası tarihinin en “değersiz” seviyesinde.

        Ya da “ölçülen tarihinin” en düşük değerinde.

        Şu anda TL’nin reel efektif döviz kuru 54,33 ile tüm zamanların en dip seviyesini gördü.

        Bu 1994 ve 2001 krizlerinde görülen seviyenin bile çok altında.

        1994’te 67,3’e, 2018’de 62,5’e inmiş ama hiç bu kadar kendini küçük duruma düşürmemiş.

        2008’de ise zirveyi görüp 127,4’e kadar çıkmış yani aşırı değerli hale bile gelmiş.

        Türk lirası bu kadar değersiz hale gelince ister dostunuz olsun, ister düşmanınız her ülke Türkiye’nin elindeki varlıkları satın almak ister.

        Kimseye kızamazsınız.

        Burada kızılması gereken ülkeyi “kelepir” hale getirendir.

        Zararına satışlardan mal almayı bekleyen değil.

        Memnuniyeti bize itirazı Sayıştay'a

        Memnuniyeti bize itirazı Sayıştay'a
        0:00 / 0:00

        Bursa Büyükşehir Belediyesi, dün “Kendi belediyesi AK Parti liderinin TL’ye dönün talimatını dinlemediği için 500 küsur milyon TL kur farkı geliri elde etti” demem üzerine dün akşam saatlerinde “Fatih Altaylı’nın iddiası doğru değildir” şeklinde bir açıklama yaptı ve belediye dolar cinsinden borçlu olduğu için ve dolar cinsinden ödemeler yaptıkları için böyle bir durumun ortaya çıktığını iddia etti.

        Ancak Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin bir yanlışı var.

        Belediyenin, Türk lirasının değer kaybından dolayı yükselen döviz kurlarından 535 milyon 339 bin 851 TL ve 56 kuruş gelir elde ettiği iddiası bana ait değil.

        Bu iddiayı ortaya koyan ben değilim, bir kamu kuruluşu.

        Kamunun hesaplarını, gelirlerini, giderlerini, harcamalarını, muhasebesini denetlemekle görevli olan Sayıştay.

        Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin “Dolar mevcudunun değerlenmesinde oluşan olumlu kur farkları” cümlesi bana ait değil.

        Bu cümleyi raporuna aynen yazan Sayıştay denetçileri.

        Bursa Büyükşehir Belediyesi sadece beni değil ve aynı haberi belgeli bir biçimde yazan gazeteci kardeşim Mert Taşçılar’ı da yalanlamaya çalışıyor.

        Ama ortada yalanlanacak bir şey yok.

        Kamunun denetimle görevli bir kurumunun hazırladığı denetim raporu var.

        Yani Bursa Büyükşehir Belediyesi’nden ricam memnuniyetlerini bize, itirazlarını ise Sayıştay’a yapsınlar.

        REKLAM

        Üstelik kendilerine kötü bir şey de söylemedim.

        Tam aksine olacakları tahmin edip, basiretli ve müdebbir bir tüccar gibi davranarak belediyeye kâr ettirdikleri için kendilerini tebrik ettim.

        Bursa Belediyesi'ni suçlayabileceğimiz tek konu AK Parti yönetimi vatandaşa “Dolarlarınızı satın” dediği zaman “Biz satmıyoruz, siz de satmayın” diye halkı uyarmamış olmaları olabilir.

        Bunun dışında siyasetçilerin ekonomi ile ilgili telkinlerine ne kadar güvenmemiz gerektiğini bize gösterdikleri için ayrıca teşekkürü hak ediyorlar.

        Yakışan var yakışmayan var

        Yakışan var yakışmayan var
        0:00 / 0:00

        CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu TBMM kürsüsünde bütçeyi eleştirirken çok bildik bir el hareketini patlatınca, günün gündemi oluverdi.

        Ne yalan söyleyeyim, bu hareketi zaman zaman ben de yapıyorum.

        Ancak bu hareketi benim veya herhangi bir başkasının da yapıyor olması, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun da yapıyor olmasını ne gerektiriyor ne de haklı çıkarıyor.

        Kılıçdaroğlu’nun önemli bir siyasetçi ve bir genel başkan olmasını, bu hareketin TBMM kürsüsünde yapılmış olmasını bir kenara koysak bile hareket Kemal Bey’e yakışmıyor, yakışmadı.

        Çünkü bu aslında Kemal Kılıçdaroğlu üslubu değil.

        Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu kendisini tanıdığımız bildiğimiz günden bu yana “kibar” tavrı ile bilinen birisi.

        Son günlerde giderek sertleşen tonda siyaset yapıyor ve farklı bir yaklaşım gösteriyor olsa bile bu tip bir hareket onun doğal davranış biçimi değil.

        Bu yüzden de eğreti duruyor, sakil oluyor.

        Hani bazen el becerisi isteyen bir şeyi yapmaya kalkışır birisi de beceremez ya.

        “Eline yakışmıyor” denir.

        Kemal Kılıçdaroğlu’nda da bu hareket aynen öyle duruyor.

        Eline oturmuyor.

        Haleti ruhiyesine uymuyor.

        Hani yakışsa “Hoş değil ama adama da yakışıyor” diyeceğim.

        Ama yakışmıyor.

        Perinçek'ten özür dilerim

        Perinçek'ten özür dilerim
        0:00 / 0:00

        Yılların Maocusu, Çincisi Doğu Perinçek birkaç yıl önce AK Parti iktidarına yanladığı zaman şaşırmıştım.

        Sonrasında Doğu Perinçek bildik üslubu ile “Hükümeti ben yönetiyorum, AK Parti benim peşime takıldı. Ben politika değiştirmedim, onlar benim politikama geldiler. Türkiye artık Vatan Partisi çizgisindedir” demeye başladığında ise gerçekten çok gülmüş, Doğu Perinçek’in kendini ve fikirlerini ciddiye alma özgüvenine de mütebessim bir saygı duymuştum.

        Ancak yanılmışım.

        Doğu Perinçek doğru söylüyormuş.

        AK Parti yönetimi gerçekten Doğu Perinçek çizgisine gelmiş.

        Hatta aşmış.

        Doğu Perinçek bile Türkiye’yi bu kadar hızlı bir biçimde Çinleştiremez.

        Bu kadar açık biçimde marifetmiş gibi söyleyemezdi.

        Sayın Perinçek’ten özür diliyorum.

        Haklı imiş.

        Doğru söylüyormuş.

        Teneke kelebek ve Tatlıses

        Teneke kelebek ve Tatlıses
        0:00 / 0:00

        Hürriyet gazetesinin dağıttığı Altın Kelebek ödülleri her sene eleştirilerin hedefi oluyor.

        Bu eleştiriler de genelde haklı oluyor.

        Aslına bakarsanız, Doğan Grubu Kanal D'yi satın aldığı gün bu ödüllerin hiçbir anlamı kalmadı.

        Tarafsızlık, hak edene verme gibi şeyler ortadan kalktı.

        Son 10-15 yılda ise iyiden iyiye özensiz, iyiden iyiye fütursuz bir biçimde dağıtılmaya başlandı ödüller.

        Hürriyet'in saygınlığı ile birlikte ödüller de çöpe döndü.

        Fakat ilginçtir, yine de herkesin pek çok kişinin boy göstermek için koştuğu bir yer olma durumunu da sürdürdü.

        Pek çokları ödüllere ve veren gazeteye hem sövdüler hem de ödüllere koştular.

        Bu yıl zaten pek çok kişi aday listesinden çıkmak için baştan tavırlarını koymuşlardı.

        Ödül gününün kıyameti ise İbrahim Tatlıses'e "Yaşam Boyu Onur Ödülü" verilmesi yüzünden koptu.

        Tatlıses ödülü alınca herkes Tatlıses'in sanatçı tarafını değil, kadına yönelik şiddet tarafını öne çıkararak, "Bu dönemde böyle birine nasıl ödül verirsiniz" noktasına getirdi meseleyi.

        Tatlıses'in Derya Tuna ve Asena'yı vurdurtmasını ve Perihan Savaş'ı dövmesini hatırlattı.

        Ancak bir şeyi unuttular.

        Tatlıses'in şiddet dolu geçmişi sadece kadına yönelik şiddetle sınırlı değildi.

        Tatlıses'in sicilinde Urfa'da tartıştığı halıcılar pazarı esnafı Ahmet Toptan'ın Tatlıses'in yeğeni Fevzi Tatlı tarafından vurulması da vardı.

        Lütfen onu da unutmayalım.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Hem söverim hem giderim demediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar