Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Ekonomi kötü.

        Daha doğrusu berbat.

        Birkaç hafta önce bir gazete kupürü ayırmıştım bir kenara.

        Bir faiz indirimi daha yaparlarsa, köşede kullanırım diye. “Dolar 15 TL’yi aştı” diyen 50 yıllık bir kupür.

        Faiz indirimine gerek kalmadan dolar 15 TL’yi aştı.

        Bugün bir faiz indirimi daha olursa nereyi aşacağını Allah bilir.

        Eldeki unu ucuza dağıtarak, Türk çiftçisinden 2 bin TL’nin az üzerinde aldığı buğdayı, dışardan 5 bin TL’ye alıp devlet kesesinden sübvanse ederek ekmek fiyatını tutmaya çalışıyorlar.

        Buraya da yazayım.

        Bir yıla kalmaz ekmek 6-7 TL.

        Sokaktaki telefon soran amca kılıklılara sorarsan, tek suçlu dış güçler.

        Bakan açık açık “Dış güç falan yok, doları yükselten iç talep” diyor ama Amca’nın fikri değişmiyor. Tutturmuş “Amerika” diye.

        Amcalara desen ki, “Ulan cühela, ABD sana ekonomik savaş açmış olsa, Halk Bank davasını gerekçe gösterip bir ceza uygular. Asıl ekonomik krizi o zaman görürsün” anlar mı?

        Tabii ki, anlamaz. Ama emin olun, tüm bunlar beni korkutmuyor.

        Türkiye ekonomisi çok kriz gördü.

        Bir hükümet aşamıyorsa, aşmamak için inat ediyorsa, ülkeyi ekonomik batağa sürüklüyorsa bir başkası gelir üç beş önlemle toparlar.

        Ama beni korkutan hatta korkutmanın ötesinde paniğe sevk eden başka şeyler oluyor bu ülkede.

        REKLAM

        Birinci sıradaki korku nedenim göçmen meselesi.

        7 milyon ne idüğü belirsiz, kim olduğu belirsiz, çoğu ipsiz sapsız adam ülkeme doluşmuş.

        Hani o “Ecdad ecdad” deyip andıkları dedelerimizin, büyük dedelerimizin kanla alıp bize bıraktığı ülkeye.

        Emeklimize, çalışanımıza verilmeyen para, edilmeyen hizmet onlara ediliyor.

        Korkuyorum.

        İkinci sıradaki korkum Suriye’de İdlib diye bir bölgede 5 milyon kişi doluşmuş. Tam sınırımızın dibinde.

        Bunların arasında da sayısı belirsiz cihatçı terörist var. Burnumuzun dibinde bir terörist ambarı.

        Türkiye’ye girmelerinin önündeki tek engel Esad’ın ve Putin’in sabrı.

        Korkuyorum.

        Ve ABD sınırımızda Yunanistan ile birlikte üs kurdu.

        Kurulduğu günden beri “Bu üssün hedefi Türkiye” diyorum.

        Kimse tınmıyor.

        Yetmedi şimdi bir de Yunan Deniz Kuvvetleri ile anlaşma yaptılar.

        Amerikan gemileri Yunan gemileri ile birlikte Ege’de devriye gezecekler.

        Kime karşı sizce!

        Yakında benzer bir anlaşmayı havada da yaparlarsa kimse şaşırmasın.

        Düşündükçe korkuyorum.

        Düşünüp de korkmamak imkansız diyorum.

        Gençlerin elindeki telefon kadar aklı olmayan amcalar var ya amcalar.

        En çok da tüm bunları göremeyen o amcalardan korkuyorum.

        Oylar arttıkça tansiyon artıyor

        Oylar arttıkça tansiyon artıyor
        0:00 / 0:00

        Ben “Kılıçdaroğlu aday olursa kaybeder” deyince kimileri “Kaybetmez” diyor.

        Daha büyük bir çoğunluk ise “Kemal Bey aday olmayacak. Sadece şu anda kendini öne çıkarıp olası adayların yıpranmasının önüne geçmek istiyor” diye fikir beyan ediyor.

        Açık söyleyeyim, ben de başta öyle düşünüyordum.

        Ancak parti içinden gelen bilgiler, izlenimler öyle değil.

        CHP içinden gelen güvenilir bilgilere göre Kılıçdaroğlu’nun çevresinde aday olması gerektiğine kendisini inandıran bir grup var.

        Bu grup sürekli olarak anketlerdeki artışları da önüne getirip, “Bakın efendim yükseliyorsunuz” diye gaz da veriyor.

        Kılıçdaroğlu da bu yükselişi gördükçe umutlanıyor.

        Çevresi de kendilerine Beştepe’de oda beğenmeye başlıyor.

        Dün de Kılıçdaroğlu’nun adaylık konusunda giderek daha ciddi olduğunu söyleyen epey bir içerden bilgi aldım.

        Meral Akşener’in ne düşündüğü ise şimdilik çok açık olmamakla birlikte en güçlü aday Mansur Yavaş’ın önündeki engelin Meral Akşener olduğu, hatta İmamoğlu’nu bile çok istemediği konuşuluyor.

        Hatta bazıları “Yavuz Ağıralioğlu’nu izleyin” diyor.

        Ne demekse!

        Millet İttifakı yükseldikçe, ittifak içinde tansiyon yükseliyor.

        Kazanma ihtimali arttıkça, paylaşmak zorlaşıyor.

        Sadece liderlerin değil, çevrelerin egoları devreye giriyor.

        Lider egosunu bastırmayı başarsa bile çevresi egosuna esir düşüyor.

        Başarısızlığı paylaştırmanın kolaylığına alışanlar, olası bir başarıyı paylaşma konusunda belli ki çok da başarılı değiller.

        Bir istifanın önü arkası

        Bir istifanın önü arkası
        0:00 / 0:00

        Galatasaray Spor Kulübü yönetimi bir istifa ile çalkalanıyor.

        Avukat Rezan Epözdemir’in istifası ile.

        Daha doğrusu Epözdemir’in “beklenen” istifası ile.

        Herkes çok şaşırmış görünse de, bu istifa hiç şaşırtıcı değil.

        Çünkü Epözdemir ile Başkan Burak Elmas arasında bir süredir ciddi bir fikir ayrılığı yaşanıyordu.

        Epözdemir, Federasyon'un Galatasaray’ı açıkça doğramasına çok sert tepkiler gösterilmesini istiyordu.

        Galatasaray adına açıklama yapılacaksa bunu Remzi Sanver’in değil, masaya yumruk atacak birinin yapmasını, Sanver’in yumuşak tavrının bir etkisi olmadığını söylüyordu.

        Gerekirse taraftar gruplarının harekete geçirilmesini, Federasyon ile sert bir kavgaya girilmesini, hak yemenin kolay olmadığının gösterilmesini istiyordu.

        Epözdemir “kavgadan” yanaydı.

        Taraftarla beraber hareket ederek kavgayı büyütmekten yanaydı.

        Bu konuda uzunca bir zamandır Burak Elmas’la tartışıyordu.

        Burak Elmas ise “Kavga edelim de, işe yarayacaksa kavga edelim. Sonuç alamayacağımız ve sonunda dayak yiyeceğimiz bir kavga Galatasaray’a bir şey kazandırmaz. Boşu boşuna kavga etmenin alemi yok. Ali Koç iki sene kavga etti ne oldu? Üstelik de Federasyon içinde bir Fenerbahçe lobisi olduğu halde başaramadı. Gerekirse kavga edelim ama işe kavga ile başlamayalım” fikrindeydi.

        Bu fikir ayrılığı, ilk olarak Rezan Epözdemir’in basın toplantısıyla ortaya çıktı.

        Epözdemir, sert ifadeler kullandığı bir basın toplantısı yaptı.

        Elmas bu toplantıdan rahatsız oldu.

        “Galatasaray’ın resmi görüşlerini Remzi Sanver ifade eder” dedi.

        Rezan Epözdemir “Açıkladığım görüşler benim şahsi görüşlerimdir” dedi ve Başkan’a “İsterseniz ayrılayım” diye gitti.

        Elmas, “Gerek yok” dedi.

        Ama Başkan ile yardımcısı arasındaki ilişkinin büyüsü kaçtı.

        Her maç yaşanan hakem rezaletleri sonrası Epözdemir ile Başkan arasındaki gerilim yükseldi.

        Epözdemir, Galatasaray'ın en az 10 puanının Federasyon eliyle çalındığını düşünüyor ve bunun için sert bir kavga çıkarmak gerektiğini savunuyordu.

        Ve sonunda dünkü Divan toplantısı öncesi film koptu.

        Benim katılamadığım Galatasaray Yüksek İstişare Kurulu toplantısı sonrası, Divan Kurulu toplantısı öncesi ipler gerildi.

        Başkan Elmas’ın “Naklen yayın havuzundan çıkabiliriz” diyerek Federasyon ile olan gerilimi zirveye taşıması da Epözdemir’in sertleşme isteğini karşılamayınca Başkan Elmas Epözdemir’e “Beğenmiyorsanız birlikte çalışmak zorunda değiliz” dedi.

        Bunun üzerine Epözdemir de istifa kararı aldı.

        Bu kararla birlikte zaten camia tarafından yalnız bırakıldığı çok belli olan Başkan Burak Elmas, biraz daha yalnız kalmış oldu.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Bir görevi en yapamayacak adama vermediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar