Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Tam olarak anlamadım.

        Belki çok uzaktayım diye.

        Kime denildi acaba?

        Gezi’ye katılan tüm kadınlara, kızlara mı, yoksa sadece camiye bira kutuları ile girdikleri iddiası bizzat caminin imamı tarafından yalanlananlara mı?

        Aslına bakarsanız kime denildiğinin de önemi yok.

        Kelime nahoş.

        Ama söylendi ve muhtemelen saflar keskinleşsin diye söylendi.

        Belli ki, çok gergin bir seçim dönemine doğru ilerliyoruz.

        Ve daha ortada bir seçim dahi yokken bu tonda konuşulmaya başlandıysa, sandık yaklaştığı zaman kim bilir neler söylenecek.

        Doğrusu korkmuyor değilim.

        Belli ki, gerilim, hatta belki biraz daha ötesi amaçlanıyor.

        Oyları konsolide etmek, iktidara küskün muhafazakarları bir araya getirmek için ne gerekiyorsa o kadarı.

        Ve belli ki, bir amaç daha var.

        Muhalefetin adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu çıkarmak.

        Sürekli bir “Erkeksen karşıma çık” havası ile muhalefeti Kılıçdaroğlu ismi üzerinde ittifaka zorlamak ya da bu yolla ittifakı bozmak.

        Şu anda AK Parti’nin ve liderinin istediği iki şey var.

        Gerilimli bir seçim ortamı.

        Ve adayı Kılıçdaroğlu olan bir siyasal muhalefet.

        Seçime kadar bu zorlanacak belli.

        Sırf bu yolda kim bilir daha ne hakaretler işiteceğiz.

        Bu arada...

        Gezi Parkı’nı örgütler ele geçirmeden ve konu ile alakasız kimileri kendini Gezi’nin sahibi ilan etmeden önce tanıdığım,tanımadığım, yakınım, uzağım, hatta aynı evi paylaştığım pek çok onurlu kadın ve kız Gezi’ye katıldı.

        Ve hiçbiri “Sürtük” değildi.

        Onlara ayıp edildi.

        Hayli ayıp.

        Unutmayın, CK içtihadı var

        Unutmayın, CK içtihadı var
        0:00 / 0:00

        Medyayı da zor günler bekliyor.

        Hem siyasi, hem toplumsal ortam nedeniyle, hem de yeni yasa dolayısıyla.

        Öyle görünüyor ki, artık medya özellikle de internet siteleri siyasetçilerin söylediklerinden de sorumlu olacak.

        Eğer siyasetçi toplumu bölmek, toplumda gerilim yaratmak, halkı kin ve düşmanlığa yöneltmek için bir cümle kuruyor, bir konuşma yapıyorsa ve bu amaçla yalan dahi söylüyorsa bunu yayınlayan medya da sorumlu olacak.

        Ama hangi siyasetçilerin!

        Belli ki, bunu yapan gücü elinde bulunduranlardan biri ise sorun olmayacak.

        Ama güce uzak olanlardan biri ise o sözlerin hangi maksatla söylendiğini, yalan olup olmadığını kontrol etmek medyanın görevi olacak.

        Görevin zorluğuna bakar mısınız!

        Belli ki, bu arada çok canlar yanacak.

        Çok gazete ve gazeteci okkanın altına gidecek.

        Ama Allah'tan artık yargılamalarda “Canan Kaftancıoğlu içtihadı” var.

        10 yıl sonra bile söylediklerinizden, yazdıklarınızdan sorumlu olabileceksiniz.

        Yani bugün söyledikleriniz için 2032 yılında bile yargılanabilirsiniz.

        THODEX vurguncusu nerede!

        THODEX vurguncusu nerede!
        0:00 / 0:00

        Bir süredir gündem nedeniyle bir soruyu soramamıştım, bir rezaleti hatırlatmamıştım.

        Yine vazifemizi yapalım ve soralım.

        “Birkaç yüz milyon dolarla yurt dışına kaçan Thodex vurguncusu Faruk Fatih Özer nerede?

        Getirilmesi an meselesi idi.

        Arnavutluk’ta bazı adreslere baskınlar yapılıyordu.

        Güçlü ve muktedir Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin o zaman 26 yaşında olan bu veledi getirip yargı karşısına çıkaramaması düşünülebilecek bir şey değildi.

        Aradan 1 yılı aşkın zaman geçti.

        Faruk Fatih Özer hala yakalanmadı.

        Konu unutuldu.

        Dolandırılanlar dolandırıldığı ile kaldı.

        Türkiye’nin milyarları uçtu gitti.

        Merak ediyorum.

        Şimdi 27 yaşında olan bu çocuğu gerçekten yakalayamıyor musunuz?

        Yoksa yakalamak mı istemiyorsunuz!

        Alışmak

        Alışmak
        0:00 / 0:00

        Daha önce de söylediğim gibi, tatil için Fransa’nın batısında, Bask bölgesinde küçük bir kasabadayım.

        Bilenler bilir her yıl buraya Ağustos ayında Boğa güreşi izlemeye gelirim.

        İki yıldır pandemi nedeniyle gelemediğim için bu kez biraz daha erken geldim.

        Fransa da Türkiye gibi ülke içinde pandemi yasaklarını kaldırmış vaziyette.

        Sadece ülkeye girerken son 270 gün içinde yapılmış 3. aşıyı veya PCR testi sonucunu soruyor.

        İçerideki yasakların tamamı kalkmış vaziyette.

        6 ay önce aşı kartı ile girilebilen restoranlar ve her türlü toplu faaliyet artık serbest.

        Tabii aynı tartışmalar ve fazlası Fransa'da da var.

        Geçen sene bugünlerde, Mayıs sonunda Fransa’da günlük COVID vakası 542 iken pek çok kural ve pek çok yasak vardı.

        Bugün aynı tarihlerde günlük vaka sayısı 17 bin civarı ve ne yasak var ne başka bir şey.

        Ve zaten doğuştan muhalif ve doğuştan sorgucu Fransızlar da soruyor , “O gün niye yasak vardı” diye.

        Bence bu sorunun yanıtı her yerde aynı.

        Herkes yoruldu.

        Herkes sıkıldı.

        Ve herkes alıştı.

        Bu COVID de siyaset gibi anlayacağınız.

        En kötüsüne dahi alışıyorsunuz.

        Bazen sizi süründüreceğini ve hatta daha kötüsünü yapabileceğini bildiğiniz halde.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Namuslular da namussuzlar da herkesi kendimiz gibi zannetmediği zaman.

        Diğer Yazılar