Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        TÜSİAD, Türk Sanayici ve İşadamları derneği.

        Bir zamanlar Türkiye’nin en etkili sivil toplum örgütü idi.

        Gençler hatırlamaz, hatta belki de duymamışlardır bile ama bu işadamı örgütünün ilanla başbakan devirmişliği vardır.

        Ülkede suni bir yokluk yaratarak rahmetli Bülent Ecevit’i alaşağı etmişlerdi vakti zamanında.

        Öylesine önemli bir örgüttü ki, güç sahibi olmak isteyen gazeteciler bile bu derneğe üye olmak isterler hatta bazıları bunu başarırdı da…

        Gel zaman git zaman TÜSİAD giderek etkisini ve önemini yitirdi.

        Öyle ki, bir zamanlar iş dünyasının en önemli ailelerinin ve isimlerinin başkan olmak için yarıştığı dernek, giderek herkesin başına geçmekten çekindiği, profesyonellerin başkanlık yaptığı, en sonunda da da KOBİ’lerin örgütü haline geldi.

        Siyasete yön verme iddiasından ise zaten çoktan vazgeçmiş, uzun zamandır sessizliğe bürünmüştü.

        Ümit Boyner’den bu yana pek sesi soluğu çıkmıyordu.

        Ta ki bu haftaya kadar.

        Niyeyse, birdenbire, üstüne üstlük de çok da kendisi ile ilgili olmayan bir konuda, bir dış politika meselesinde, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliği konusunda Türk halkının büyük bölümünün de katılmadığını düşündüğüm bir açıklama yaptı TÜSİAD Başkanı.

        Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tam da aradığı ortamı yarattı.

        Her seçim dönemi öncesi ringe birini alarak kendi tabanına güç odaklarıyla mücadele eden güçlü lider mesajı vermekten hoşlanan Erdoğan’a şahane bir fırsat verdi.

        Üstüne bir de dün İsveç’in PKK yanlısı tavrı eklenince iktidar ve iktidar yanlısı gazeteciler için duble kaymaklı bir ekmek kadayıfı servis edilmiş oldu.

        Hiç kimse bana TÜSİAD’ın bu açıklamasının içerik ve zamanlamasının iyi niyetli olduğunu anlatamaz.

        Hem seçtiği konu, hem konunun ele alınış biçimi hem de zamanlama olarak.

        Hiç kimse anlatamaz…

        Sebebe değil sonuca kızmak

        Sebebe değil sonuca kızmak
        0:00 / 0:00

        Enerji fiyatlarındaki artışlar nedeniyle vatandaşlarımızın gösterdiği tepki aslında pek çok şeyin işareti.

        Kızgınlar, kızıyorlar, hatta öfkeliler.

        60 metrekare lokantaya 44 bin TL elektrik faturası gelince dükkanı kapayıp kapısının önüne pankart asan vatandaş gibi. Öfkelerinin hedefinde ise elektrik dağıtım şirketleri var.

        Pankarta bir enerji şirketinin logosunu koyup, saydırmış vatandaş.

        İyi de, o enerji şirketi kamuya ait enerji dağıtım şirketini gasp mı etti, saldırıp ele mi geçirdi, zorla el mi koydu!

        Hayır.

        O şirket ve diğer tüm şirketler, benim de defalarca yazarak hatırlattığı gibi AK Parti iktidarı döneminde iktidar tarafından satılan kamuya ait enerji dağıtım şirketlerini satın aldılar.

        Çok da para verdiler.

        Ardından iktidar politikaları nedeniyle TL aşırı değer kaybedince, bu şirketler zarar etmeye başladı.

        Bu zararların kapatılması için bunlara ödenen komisyonların bir şekilde yükseltilmesi ya da başka bir yöntem bulunması gerekiyordu.

        Her ikisi de yapıldı. Dağıtım şirketleri araya bir şirket daha sokarak komisyonlarını dolaylı olarak arttırdılar. Buna engel olması gereken iktidar engel olmak bir yana bu durumu teşvik etti.

        Bu arada ekonomi politikaları nedeniyle değer kaybeden TL, zaten artan enerji fiyatlarının Türkiye’de üç misli artmasına neden oldu.

        Bunun tek çaresi yerli enerji kaynaklarına dönmekti.

        Güntay Şimşek’in birkaç gündür yazdıklarından anlıyoruz ki, bu da yapılmadı, yapılmıyor.

        Ucuz yerli kömür ile üretim engellenirken, pahalı ithal kömür ile üretim destekleniyor.

        Hal böyle olunca siz de 60 metrekarelik dükkan için 44 bin lira, 80 metrekarelik ev için 1500 TL elektrik faturası ödüyorsunuz.

        Sonra da elektrik dağıtım şirketlerine kızıyorsunuz.

        Oysa elektrik dağıtım şirketleri neden değil sonuçtur.

        Yıllar süren yanlış politikaların sonucu.

        Tıpkı hastanelerde aylar sonraya verilen randevuların, bulanamayan ilaçların, artan katılım paylarının neden değil sonuç olması gibi.

        Nedenlere odaklanmadıkça sonuçlara kızmaya devam edersiniz.

        Ve her gün bir önceki günü aramaya da!

        Ne liste ama

        Ne liste ama
        0:00 / 0:00

        Önceki gün telefonuma bir liste geldi, “Ne diyorsun?” sorusuyla beraber.

        Açtım okudum.

        İsimler ilginçti.

        Aldım okudum “Bu kadar geniş bir değişiklik yapılacağını zannetmiyorum. İktidar ortağı bu denli geniş bir değişime onay vermez” diye yanıt yazdım.

        “Ne alaka” dedi karşımdaki.

        “Bu kadar kökten bir kabine değişikliği olmaz diyorum” dedim.

        Karşı taraftan gülme emojileri geldi.

        Benim yeni AK Parti hükümeti zannettiğim liste “Özerk” Türkiye Futbol Federasyonu için Mehmet Büyükekşi’nin listesiymiş meğer.

        Ama Bakanlar Kurulu listesi olsaydı ona da uyardı.

        Öyle şahane bir liste yani

        Sayın Büyükekşi’yi de kutluyorum ve imreniyorum.

        Kendisi başkan olmak için doğmuş bir adam.

        Nereye gitse Başkan oluyor.

        Konjonktürel olarak bazı başkanlıklarını ya da yönetim kurulu üyeliklerini kaybetse de hemen bir başka yere başkan oluveriyor.

        Yeter ki, konjonktür uygun olsun.

        Yeni başkanlığı hayırlı olsun.

        İlk icraat

        İlk icraat
        0:00 / 0:00

        Mehmet Büyükekşi TFF Başkanlık koltuğuna oturur oturmaz hatta belki daha oturmadan ilk icraatına imza attı.

        Aylardır bir türlü sonuçlanmayan Türkiye Süper Ligi’nin yayın ihalesi, Büyükekşi’nin başkan olmasından saatler sonra sonuca ulaştı.

        Yeni Başkan, yayıncı kuruluşun yine Bein Sports olacağını bildirdi.

        Tabii biz de güldük.

        Allah aşkına içinizde tek bir Allah'ın kulu bu ihalenin Katarlı "dostlarımız" dışında birine verileceğini hiç düşündü mü!

        Gerçi bu rezil futbol ortamına bu kadar para verdikleri için belki de onlara teşekkür etmeliyiz.

        Ne dersiniz!

        Korkarım devleti göçmenlere yıktıracaklar

        Korkarım devleti göçmenlere yıktıracaklar
        0:00 / 0:00

        Gün geçmiyor ki, Türkiye’de düzenli ya da düzensiz olarak bulunan göçmenler bir olaya, özellikle de yüz kızartıcı suçlar denilen türden bir olaya bulaşmasın ya bir ayaklanma benzeri girişime kalkışmasın.

        Şu anda Türk polisi işi gücü bırakmış, bu göçmenleri Türk vatandaşlarından korumaya çalışıyor ya da bunların kendileri arasındaki olayları yatıştırmaya çalışıyor.

        Ve belli ki, verilen emirler gereği özellikle Suriyeli göçmenlere karşı son derece yumuşaklar.

        Kadınlar Günü’nde yürümek isteyen yerli ve milli kadınlar dövülürken, kendi aralarında savaya tutuşan Suriyelilere “Aman kardeşler yapmayın” şeklinde bir yaklaşım söz konusu.

        Ve şimdi yeni bir kararla bu göçmenlerin herhangi bir mahallede nüfusun yüzde 20’sini geçmeyecek şekilde yerleştirilmelerine karar verildi.

        Yani 10 bin kişinin yaşadığı bir mahallede en fazla 2 bin göçmen olabilecek.

        Korkum o ki, bu aynı zamanda Türkiye’de bir bu kadar daha yani 8 milyon yeni göçmene yer açmak anlamına da gelebilir.

        İktidarın göçmensever politikaları zaten belli de, muhalefetin bu konudaki politikasızlığı gerçekten dikkat çekici.

        Allah muhafaza bu ülkenin başına bir büyük felaket gelecekse bu ne dolar kurundan gelir ne ekonomik durumdan.

        Ama bu göçmen meselesi bu devleti yıkabilir.

        Bu sorunu Ümit Özdağ’ın şahsi meselesi gibi göstermek ve bu denli sessiz kalmak hayra alamet değildir.

        Korkum o ki, bu devleti bunca yıldır yıkmayı beceremeyenler bu işi göçmenlere yaptıracaklar.

        Halk buna izin vermez ise de bu kez olacakları Ümit Özdağ gibilerin üzerine yıkıp çıkacaklar.

        Lokanta iyi ama küçük

        Lokanta iyi ama küçük
        0:00 / 0:00

        İstanbul Büyükşehir Belediyesi özellikle öğrencilerin ama genel olarak fakir fukaranın çok ucuza yemek yiyeceği “Kent Lokantaları” açıyormuş.

        Bu ekonomik ortamda doğru bir yaklaşım.

        Bir belediyenin yapması gereken bir iş.

        Ben sözde dev projelerden daha fazla insan hayatına dokunan böyle işleri seviyorum.

        Hele hele bugünün ekonomik ortamında.

        Cumhurun çöpten meyve sebze toplamaya başladığı, öğrencilerin tarikat kontrolündeki yurtlara mahkum edilerek, parasızlık ve baskıdan intihara sürüklendiği günlerde.

        İlk lokanta Çapa’da açılacakmış ve bu lokantalarda sadece kadınlar istihdam edilecekmiş.

        Gerçekten şahane.

        Ancak bir sorun var.

        Bu lokantada günde 500 kişiye yemek verilebilecek.

        Sadece o bölgedeki üniversitelerde binlerce öğrenci var ve bunların büyük bölümü dar gelirli ailelerinin çocukları.

        Dahası yine o bölge İstanbul’da Suriyeli göçmenlerin de çokça olduğu bir yer.

        500 kişilik kapasite çok ama çok düşük.

        Tamam biliyoruz başka Kent Lokantaları da açılacak ama o güne kadar o lokanta önünde oluşacak izdiham görüntüleri, bu yararlı işi bir anda çok hatalı bir iş haline getirebilir.

        Keşke bu lokantalardan 50’si aynı anda açılabilseydi.

        Acele işe şeytan karışmasından korkarım.

        FED naslanmadı

        FED naslanmadı
        0:00 / 0:00

        FED'in faiz kararı şaşırtıcı bulunmuş.

        Oysa zerre şaşırtıcı bir şey yok.

        Aylar önce yazdık ve söyledik, "FED Mart ayından itibaren hızlı biçimde faiz arttıracak. Pek çok ülke bunu öngördü ve önlem aldı, biz ne yapıyoruz" diye sorduk.

        Olan da bu.

        ABD'de enflasyon beklenin üzerinde çıktığı için, FED'in faiz arttırımı da daha önce planlananınbir tık üzerinde.

        Enflasyon 7 civarı kalsaydı faiz 50 baz artacaktı.

        8'i aştığı için 75 arttı.

        FED biliyor ki, eğer enflasyon varsa, faiz konusunda çok Nas'lanmamak lazım.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Yer çekimine de şaşırmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar