Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Şebnem Korur Fincancı gözaltına alınınca kıyamet koptu.

        Kıyameti koparanlar haklı.

        İfadeye çağrıldığı anda geleceğini söyleyen birini, apar topar evinden almak bir Adalet değil olsa olsa bir şov, bir sözde milliyetçilik gösterisi olabilir.

        Milliyetçiliği ayaklar altına almaktan, radikal milliyetçiliğe doğru evrilen bir iktidar gücünün, seçim öncesi kendisini kanıtlama gösterisinden ibarettir.

        Ve ilginçtir, aslında mevcut iktidarın geçmişinde Şebnem Korur Fincancı ile fikri değilse bile fiili yol arkadaşlığı hiç de azımsanmayacak ölçüdedir.

        Mesela Ergenekon davası.

        Dönemin Başbakanı’nın “Ergenekon davasının savcısı” olduğunu ilan ettiği günlerde, Şebnem Korur Fincancı da aynı davanın tek müdahilidir.

        Fincancı, “Ergenekon davası sanıklarının faaliyetlerinden zarar gördüğünü” iddia ederek davaya sanıklar aleyhine müdahil olma talebinde bulunmuş ve bu talebi kabul görmüş tek kişidir.

        Zekeriya Öz’ün iddianamesini peşinen kabul eden kişidir Şebnem Korur Fincancı.

        Ancak yine de tutarlıdır.

        İktidarın FETÖ ile ve bağlı olarak FETÖ’cü savcılarla ve hakimlerle yolu ayrıldıktan sonra bile Şebnem Korur Fincancı bu davaya inancını sürdürmüş, herkes davanın bir FETÖ kumpası olduğunu kabul ettiği zamanda bile bu davanın bir kumpas olmadığı iddiasını dile getirmiştir.

        Fincancı bir insan hakları savaşçısı görüntüsü ile saygınlık kazansa bile özünde, insan haklarından daha çok devlet karşıtlığı temelinde şekillenen bir ideolojisi olduğu izlenimi oluşur insanda.

        Karanlıkta kalmış suikastların bazılarında sanıkların Şebnem Korur Fincancı’nın verdiği işkence raporları ile ceza almaktan kurtulduğu mağdur yakınları tarafından iddia edilmiştir (Ceyhan Mumcu’nun Aydınlık röportajı). Bu raporlardan bazılarının sanıkları fiziki olarak muayene etmeden verildiği de iddialar arasındadır.

        Şebnem Korur Fincancı’nın anlayışına göre devlet her zaman yanlışı yapan taraftır.

        Onun önkabulü devletin her zaman hatalı ya da suçlu olduğudur.

        Devlet yapmadığını kanıtlamalıdır.

        Bu açıdan bakıldığında, Şebnem Korur Fincancı’nın “TSK’nın kimyasal silah kullandığı” iddiasına verdiği destek de kariyeri boyunca yaptıklarından farklı değildir.

        Ergenekon davasına verdiği destekle, Mumcu ve Kışlalı cinayetlerinde sanıklardan yana aldığı tavırla tutarlıdır.

        O dönemde Fincancı ile aynı fikirde buluşan iktidar, bugün Fincancı’yı gözaltına aldırıyorsa burada ilkesel değişiklik yapan Fincancı değil, iktidar ya da iktidarın taraflarından biridir.

        Fincancı bildik Fincancı’dır.

        Ve böyle biri olmak Fincancı’nın gözaltına alınma gerekçesi olamaz. Fikrine, düşüncesine kızarak birini içeri atamazsınız.

        Hele hele Fincancı’ya kızarak, Türk Tabipler Birliği adından Türklüğü çıkarmaya kalkışmak son derece akıl dışı bir tutum olacaktır.

        TBMM çatısı altında, o günkü egemen fikre aykırı veya yanlış düşüncelere sahip olan biri çıkarsa TBMM’nin ilk T’sini de çıkaracak mıyız yani!

        Türklük bu kadar kolay vazgeçilecek bir şey mi!

        Davet

        Davet
        0:00 / 0:00

        Okurlar sorup duruyor, “Muhalif gazetecileri davet eden AK Parti seni de davet etti mi?” diye.

        Bana göre bu soru yanlış.

        Ben “muhalif gazeteci” değilim.

        Ben sadece “gazeteciyim”.

        Gazeteci özünde muhaliftir zaten ama her şeye muhaliftir.

        Sorgular, soruşturur, yanlışı dile getirir.

        Yanlışı yapanın kimliği önemli değildir gazeteci için.

        Konu siyaset ise bu iktidar da olabilir, muhalefet de.

        Hepsini eleştirir.

        Yetki ve güç iktidar tarafında daha fazla olduğu için ve sorumluluk iktidara ait olduğu için elbette iktidarı daha fazla eleştirir ama iktidarı eleştirirken, muhalefete karşı suskun kalmaz.

        Ve daha önemlisi gazeteci muhalif olma iddiası altında muhalefetten nemalanmaz.

        İktidarın elindeki kamu kaynaklarından beslenen gazeteci ile, muhalefetin elindeki belediye kaynaklarından beslenen gazeteciler arasında fark yoktur.

        İkisi de “besleme gazetecidir”.

        Tek farkları kimin beslediğidir ve yarın iktidar değiştiğinde şartları tam olarak eşitlenecektir.

        Bugün muhalefet tarafından beslenen gazeteciler, yarın iktidar değişikliği sonrası “Tamam sizinle işimiz bitti. Biz yine muhalefetten besleneceğiz” diyerek AK Parti ya da MHP saflarına katılmayacaktır.

        Ama bugün iktidardan beslenenlerin büyük bölümü yarın iktidar değiştiğinde büyük ihtimalle saf değiştirerek yeni iktidardan beslenme yollarını arayacaktır.

        Bunun işaretlerini bugünden bile görmek mümkündür.

        O yüzden sorudaki “Muhalif gazeteci” tanımını doğru bulmuyorum, kendimi muhalif gazeteci olarak tanımlamıyorum.

        Sorunun özüne gelirsek.

        Davet edilmedim.

        Edilmeyi beklemiyordum.

        Edilseydim de gitmezdim.

        Samimi bulmadığım hiçbir davete katılmam.

        Zaten onlar da beni bilirler.

        Karnı tok bir adamı davet etmezler.

        Ayrıca çok daha önemli işlerim var o gün yapacak.

        Eşim ve kızımla beraber olacağım.

        'Scooter'ın sözde kuralları

        'Scooter'ın sözde kuralları
        0:00 / 0:00

        Scooter meselesinde soruları ben soruyorum yanıtları başkasına veriyorlar.

        Bu da beni çok güldürüyor.

        Birkaç gündür scooterların kural tanımazlığını, yasa bilmezliğini yazdım.

        Bu aletlerin en ufak bir güvenlik önlemi olmadan, ehliyete tabi olmadan, yaş sınırı olmadan kullanılıyor olmasındaki yanlışları anlattım ve “Bunları kim işletiyor da bu kadar başı boş bırakıyorsunuz” diye sordum.

        Baktılar ki, tehlike yakın yanıt verdiler.

        Tabii bana değil, iktidar sözcüsü gazeteciye. Hani şu Cumhurbaşkanı’nın tarafsız Ahmet Hakan’ı örnek göstererek “Ahmet Bey gereğini yapıyor, sen de gereğini yap” dediği zata.

        “Kural var, güvenlik güçleri, polis bu kuralları uygulasın denetim yapsın” diyerek.

        Elhak doğru.

        Birkaç kural var.

        Ben de bu kuralları CİMER’e sordurarak öğrendim.

        Bakın scooterlara getirilen kurallar ne:

        Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Bakanlığımız tarafından hazırlanan Elektrikli Skuter Yönetmeliği 14 Nisan 2021 tarihli ve 31454 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş.

        İgili bölüm şöyle diyor:

        "1) Ayrı bisiklet yolu veya bisiklet şeridi varsa taşıt yolunda sürülmesi,

        2) Otoyol, şehirler arası karayolları ve azami hız sınırı 50 km/s üzerinde olan karayollarında sürülmesi,

        3) İkiden fazlasının taşıt yolunun bir şeridinde yan yana sürülmesi,

        4) Yaya yollarında sürülmesi,

        5) Başka bir araca bağlanarak, asılıp tutunarak sürülmesi,

        6) İzin alınarak yapılan gösteriler dışında, akrobatik hareketler yapılarak sürülmesi,

        7) Manevra için işaret verme halleri dışında tek elle sürülmesi,

        8) Kamu nizamını bozacak, özel mülkiyeti ihlal edecek ve yayalar, engelliler veya hareket kısıtlılığı olan kişilerin güvenli ve bağımsız hareketlerini, araç ve yaya trafiğini engelleyecek şekilde park edilmesi,

        • b) E-skuterde;

        1) Diğer araçlar izlenirken, geçilirken, manevra yapılırken; karayolunu kullananların hareketini zorlaştırıcı, tehlike doğurucu davranışlarda bulunulması,

        2) Sürücü dışında başka kişilerin taşınması,

        3) Sırtta taşınabilen kişisel eşya harici yük ve yolcu taşınması,

        yasaktır.

        (2) Kullanılacak e-skuterin; gece diğer araç sürücüleri ve yayalar tarafından rahat bir şekilde fark edilmelerini sağlamak üzere; önde beyaz ışık verecek ve en az 20 metre önü aydınlatabilecek şekilde bir adet far, arkada, kırmızı renkte ışık veren bir lamba ve kırmızı reflektör ile 30 metreden duyulabilecek ses çıkarabilen zil, korna veya benzeri ses aleti ile teçhiz edilmiş olması zorunludur.

        (3) E-skuter kullananlar 2918 sayılı Kanunda ve ilgili diğer mevzuatta belirtilen kurallara uymakla yükümlüdürler."

        Güvenlik ekipmanı, ehliyet ve yaş sınırı ile ilgili hiçbir şey yok.

        Bir plaka, bir tanımlayıcı işaret zorunluluğu da yok.

        Bir scooter size çarpsa ve kaçsa bulmanız mümkün değil.

        Sadece bu sözde kurallar var ve bu kurallar bile uygulanmıyor.

        Ve polislerin bile kurallardan haberi yok. Olmadığını bir trafik polisinin bana yazdıklarından teyit ediyoruz.

        Şimdi bu yanıtı cebime koydum.

        Gördüğüm polise göstereceğim.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Tek doğruyu kendimizinki zannetmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar