Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Üç harfli marketler ile iktidar arasındaki kavga seçime kadar bitecek gibi görünmüyor.

        Ancak iktidar medyasını takip edenler, kavga olduğunun farkında değil muhtemelen.

        Çünkü uzun yıllar boyunca üç harfli market zincirlerinden aldıkları reklamla palazlanan iktidar medyası, üç harfli marketlerin iktidarın suçlamalarına verdiği yanıtları bile yayınlamıyor.

        Oysa dün de yazdığımız gibi durum ortada.

        Büyük oranda kamu kaynağı kullanan, büyük oranda sübvanse edilen Tarım Kredi Kooperatifi dükkanlarındaki fiyatlar ile herhangi bir market raflarındaki fiyatlar arasında bir fark, bir uçurum yok.

        Fiyatlar aynı.

        Bu da normal.

        Türkiye’deki fiyat artışlarının nedeni marketlerin fiyat politikası değil, ülkenin ekonomi politikası.

        Faiz düşüreceğim diyerek TL’yi değersiz hale getirirseniz, kurlar uçar, fiyatları da uçurur.

        Marketlerle de kavga etmeye gerek yok.

        Elinizde Rekabet Kurumu var, Maliye Bakanlığı var.

        Gidersiniz bu marketleri denetlersiniz.

        Malın girdiği fiyat bellidir, çıktığı fiyat zaten bellidir.

        REKLAM

        Bu dev zincirlerde her şey de faturalıdır.

        Bakarsınız aradaki farka, fahiş kâr, fahiş fark var mı görürsünüz.

        Tabii bu yetmez.

        Bu market zincirleri, üretimlerinin bir kısmını da kendi yaptırıyor, markasız ürünleri de piyasada ürettiriyor.

        Yani araya kendilerine ait aracı şirketler koyuyorlar.

        Biz geçmişte bu şirketlere de çok dikkat çektik.

        Bu üç harfli dediklerinizin araya koydukları şirketler vasıtasıyla halka açık şirketlerden örtülü kâr transferi yaptığını, bu market zincirlerinin iktidara yakın patronlarının, bu aracı şirketlerin yüzde 100 sahibi olarak asıl parayı buradan kazandığını söyledik.

        Bu çok açık bir SPK suçu idi.

        Ama o zaman iktidara yakınlardı, iktidarı ve medyasını finanse ediyorlardı.

        Kimse kılını bile kıpırdatmadı.

        Ve şimdi seçime doğru bir kayıkçı kavgası.

        Bir suçlu arama telaşı.

        Oysa bu marketlerin belki de tarihlerindeki en masum dönemi.

        Bana dostunu söyle

        Bana dostunu söyle
        0:00 / 0:00

        Ben Teke Tek Bilim’de hangi ekonomisti ağırlayıp, bir bilim olarak ekonomiyi konuşmuş, Türk ekonomisine bilimsel bir gözle bakmışsak, CHP lideri onları danışman almış.

        Hoşuma gitmedi değil.

        Demek ki, doğru isimleri bulup konuk etmişim.

        Ama CHP lideri birini suçlamak istediği zaman beni suçlamayı tercih ediyor.

        “Alo” falan diyerek bize yüklenmeye çalışıyor.

        Oysa o da farkında ki, ben burada doğru insanlarla doğru şeyleri konuşmaya, yön gösterici olmaya çalışıyorum.

        Bu arada CHP’nin eski genel başkanının kızı Kılıçdaroğlu’nun ABD’li profesör Rifkin’i danışman olarak almasına aynen iktidar ağzıyla tepki gösteriyor.

        Acaba Aslı Baykal, Rifkin’in kim olduğunu, ne olduğunu biliyor mu, duymuş mu!

        Size şu kadarını söyleyeyim, eğer Rifkin CHP liderine değil de, Beştepe’ye danışman olsa idi bugün bütün Türkiye “Alman mucizesinin arkasındaki danışman Türkiye’yi uçurmaya geldi" manşetleri atılırdı.

        İYİ Parti Ekonomi Politikaları Başkanı Bilge Yılmaz gibi Wharton SB öğretim üyesi.

        Uzun yıllar Angela Merkel’e danışmanlık yaptı.

        2008 krizinde de, 2011 krizinde de Almanya Başbakanı’nın fikrine değer verdiği bir bilim adamıydı.

        Sadece Merkel’e değil İspanya Başbakanı Zapatero'nun ve Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin de danışmanı idi.

        Kapitalizmin kendi kendine yarattığı sorunlar üzerine fikirlerinin yanı sıra. 3. Endüstri devrimi ve Endüstri 4.0 üzerine kafa yormuşluğu, yenilenebilir enerji kaynaklarının endüstrideki önemi, yeni endüstri döneminde istihdam ve belki de hepsinden daha dikkat çekici olarak fosil yakıtların dünya ekonomisine verdiği zararlardan kurtulmak için alternatif enerji kaynakları üzerine ciddi çalışmaları var.

        Şimdi bu isim tartışılıyor.

        Bir tabela üniversitesinden, tek bir yayınlanmış eseri olmayan, makaleleri intihal ama babadan partili, tarikatçı birini danışman olarak atasaydı kimsenin gıkı çıkmazdı.

        Böyle isimleri bulup çevresine katmak belki de Kılıçdaroğlu’nun şimdiye kadar yaptığı en doğru şey.

        Çünkü derler ki, insan en yakındaki beş kişinin ortalamasıymış.

        Ya da bizim lisanda dendiği üzere “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim”.

        Burada mesele Kılıçdaroğlu'nun bu danışmanları gerçekten dinleyip dinlemeyeceği, çevresindekilerin bu danışmanları hayata küstürüp küstürmeyeceğidir.

        Senin garabetin, benim garabetim

        Senin garabetin, benim garabetim
        0:00 / 0:00

        AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, 6’lı masanın Anayasa taslağındaki “Seçilmiş Cumhurbaşkanı seçilmiş Başbakan” önerisi için “Hem Cumhurbaşkanı'nı halk seçecek hem Başbakan'ı. Ucube bir sistem” demiş.

        Büyük oranda katılıyorum.

        Ömer Çelik haklı.

        Ben de pazartesi akşamı konuk ettiğim 6’lı masa temsilcisi üç genel başkan yardımcısı ile, Gelecek Partili Prof. Serap Yazıcı, CHP’li Muharrem Erkek ve İYİ Partili Uğur Poyraz’la bunu konuştum.

        Bana göre 6’lı masanın Anayasa önerisinde “Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi” gibi bir garabet var.

        Bir yandan “Güçlendirilmiş parlamenter sistem” diye yola çıkacaksınız, diğer yandan “Ben yetkimi halktan aldım” diyecek bir Cumhurbaşkanı’nı iki turda seçecek ve parlamentonun üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallandıracaksınız.

        Bu gerçekten garabettir, mantıksızlıktır.

        Bunu da, Teke Tek’te Anayasa Hukuku Profesörü Yazıcı’ya “Cumhurbaşkanı'nı halka seçtirdiğiniz zaman güçlendirilmiş parlamenter sistem değil, zayıflatılmış Cumhurbaşkanlığı getirmiş olmuyor musunuz?”

        Hiç beklemediğim şekilde Serap Yazıcı Hoca da “Size katılıyorum” dedi ve anlattı:

        “Aslında doğru olan Cumhurbaşkanı’nı TBMM’nin seçmesidir. Bu konuda haklısınız. Biz de böyle olmasından yanayız. Bunu masada uzun uzun tartıştık. Ama masada oluşan fikir halka verilen bir yetkinin halktan geri alınmasının yanlış olacağı ve halkta tepkiye neden olabileceği şeklindeydi. Ben bu fikre katılmasam da uzlaşma bu yönde oldu” dedi.

        İlginç buldum.

        Doğru olmadığı aşikar olduğu halde, 2007 yılında verilen bir yetki bir kez verildiği için geri alınamıyor ve Anayasa’da kalıyor.

        Ömer Çelik’in dediği gibi ikisinin de halk tarafından seçilmesi garabettir.

        Bu garabeti 2007’de başımıza saran partinin, şimdi bu garabet için “Garabettir” demesi de ayrı bir garabettir.

        Mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi için de garabet demeleri de zannederim pek yakındır.

        Eğer AK Parti seçimi kaybederse muhtemelen seçimin ertesi günüdür.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Kuyuya attığımız taşı bir gün belki de kendimizin çıkarmak zorunda kalacağımızı unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar