Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Çevre Şehircilik Bakanı Murat Kurum, yanlış ifade edilmiş bir cümleyi aradan birkaç gün geçtikten sonra düzeltti aslında.

        “Yıkılan binaların yüzde 99’u 2000 öncesi yapılmış binalar” cümlesini.

        Bakan Kurum’un verdiği oran daha doğru bir noktayı işaret ediyor.

        Diyor ki, “Denetime tabi olmayan binaların yüzde 99’u yıkıldı.”

        Bu şu demek.

        Bu yıkılan binaların projesi var mı yok mu bilinmiyor, en azından devletin elinde bunların bir projesi yok.

        İnşaat kalitesi ile ilgili bir bilgi, bir rapor devletin elinde yok.

        Ama bu binalar “yasal”.

        Niye yasal?

        Çünkü sayısız imar affı ya da af kelimesi kullanılmaması için imar barışı çıkarılmış ve bu binalar yasal hale gelmiş.

        Devletin, bir şey yapamayan ama imar affı sonrası yapmak istese bile yapamayan belediyelerin eli kolu bağlanmış.

        Bakan Kurum, güzel söylemiş.

        Denetime tabi olmayan binaların yüzde 99’unun yıkıldığını açıklamış.

        Ama bilgi eksik kalmış.

        Bu binaların kaçının imar barışından yararlandığı ve yıkılan binaların yüzde kaçının imar barışı kapsamına sokulan binalar olduğunu da açıklasaymış.

        Yıkılan binalardan kaçının kaçak olduğu halde “Yapı Kayıt Belgesi” aldığını da söyleseymiş.

        Kaçının yıkım kararının bu İmar Barışı yasası ile durdurulduğunu da belirtseymiş.

        Hani şu 2018’de TBMM'de 223 milletvekilinin katıldığı ve 209’u AK Partili, 8’i CHP’li 217 milletvekilinin oyuyla kabul edilen imar barışının.

        Bu arada bu imar barışı yetmezmiş gibi, iktidar kanadı 2022’nin son aylarında TBMM’ye yeni bir imar affı teklifi daha getirmişti.

        Hadi sıkıyorsa seçim öncesi onu da bir oylasınlar bakalım.

        Benim oğlum bina okur döner döner yine okur

        Benim oğlum bina okur döner döner yine okur
        0:00 / 0:00

        O yolun adı “ihale yolu”.

        Bu yolun açılmak üzere olduğunu, depremin hemen ardından bana gelen telefonlardan zaten anlamıştım.

        Çeşitli müteahhitlik firmalarının sahip ya da yöneticileri arayıp bilgi veriyor ve “5 ay içinde 5 bin” ya da “3 ay içinde 2 bin” konut yaparız, 5 müteahhit 1 yılda 100 bin konut teslim ederiz” diyorlardı.

        Belli ki, bir şeyler konuşuluyor, bir şeyler pişiriliyordu.

        “Kentleri planlamadan yapmayalım” derken bu duruma da değinmiş, korkularımı aktarmıştım.

        Korktuğumuz başımıza gelmeye başladı bile.

        İktidar şimdiden ihaleler için piyasaya çıkmış.

        Teklifler alınmaya başlamış.

        Mesela Hatay’ın bir ilçesinde 492 adet konut inşaatı ile altyapı ve çevre düzenlemesi ihalesine 6 firma şimdiden 2 tur vermiş bile.

        İhalede ilk üçe giren firmalar arasında ise May İnşaat, Egemen İnşaat ve kamuoyunda epeyce bir tartışılmış olan Siyah Kalem Mühendislik var.

        İktidar bildiği yolda ilerliyor, bildiğini okumaya devam ediyor.

        Biz ise şunu biliyoruz.

        Kendi hatalarından ders alana akıllı, başkalarının hatalarından ders alana ise çok akıllı denir.

        Kendi hatasından bile ders almayana ne dendiğini ise ben söylemeyeyim siz bulun.

        Kasalar ne olacak!

        Kasalar ne olacak!
        0:00 / 0:00

        Hatay'da depremi yaşayan ve evini, barkını, işyerini kaybeden vatandaşlardan çok yoğun sorular geliyor.

        Bunların en başında ise "Evlerdeki değerli eşyaların ama özellikle de dükkanlarda bulunan kasaların akıbeti" soruluyor.

        Özellikle Hatay'daki kuyumcular "Dükkanlarımız yerle bir ama içlerinde kasalarda kilolarca altın var, kuyum var, gümüş var, bu kasaları ve içlerindekini nasıl alacağız, alabilecek miyiz?" diye soruyorlar.

        Evlerdeki kasalar ve altınlar, takılar da cabası.

        Bir yetkili bunu net bir şekilde açıklasa da millet de ne yapacağını bilse!

        Hissetmiyorsan enayisindir

        Hissetmiyorsan enayisindir
        0:00 / 0:00

        Çünkü yanıt sizi ürkütüyor.

        Kendinizi aptal gibi, hadi aptal demeyeyim enayi gibi hissetmenize neden oluyor.

        Niye mi?

        Hadi beraber bakalım.

        Eşek gibi çalışıyorsunuz.

        Gelirinizin yaklaşık yüzde 30 kadarını vergi diye ödüyorsunuz.

        Kalan üzerinden yaptığınız harcamalarda da bazen yüzde 1, bazen yüzde 8, genelde de yüzde 18 civarında tekrar vergi ödüyorsunuz.

        Yetmiyor, otomobil falan almaya kalkışırsanız, yüzde 45 ila yüzde 220 arasında ÖTV ve yüzde 18 KDV vermek zorunda kalıyorsunuz.

        Çocuğunuzu özel okula yolluyorsunuz, MEB’in bütçesine girmiyorsunuz.

        Sağlık harcamalarınızı özel sağlık sigortasından karşılıyor, SGK’ya yük olmuyorsunuz.

        Devletin yaptırdığı yollarda para ödeyerek seyahat ediyorsunuz, devletin yaptırdığı köprülerden geçerken köprü mü size geçti, siz mi köprüden anlamıyorsunuz.

        Yakıt alırken yüzde 200, bu halinize içerken yüzde 300 vergi ödemeye devam ediyorsunuz.

        Sonra memleketin başına bir felaket geliyor.

        Onca vergiyi ödediğiniz devlet geliyor ve “Hadi bağış yapın” diyor.

        Bakın işte bunu gerçekten “Seve seve” yapıyoruz ama yine de soruyoruz.

        İyi de bizim vergilerle Devlet bize ne yapıyor Allah aşkına.

        Biz vergi mükellefi miyiz, İBAN mükellefi mi!

        Tüm bunları düşününce kendinizi enayi gibi hissetmiyorsunuz.

        O zaman zaten enayisiniz demektir.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Eleştiriye tahammül edemeyenlerin sürekli ekşi ayran içmek zorunda kalacağını anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar