Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türkiye’nin sağlık sistemi dört koldan çökme işaretleri veriyor.

        Hastaneler, giderek artan taleplere yanıt veremez hale gelmiş durumda.

        Suriye kökenli değil de, Türk vatandaşı iseniz işiniz zor.

        Randevu almak zor.

        Gittiğiniz randevuya vaktinde girebilmek zor.

        Çalışan iseniz, izin saatinde gittiğiniz hastanede o saatler arasında randevunuz bile olsa tedavi görmeniz hemen hemen imkansız.

        Şehir hastaneleri iyi ama giderek artan talep karşısında çaresizler. Yoğunluğa yanıt vermekte zorlanan personeli delirmek üzere.

        Tüm hastanelerde sağlık personeli canını dişine takmış yetişmeye çalışıyor ama fiziken imkansız bir işi başarmaya çalışıyorlar.

        Hastane sisteminin çökme noktasına gelmesinin önemli nedenlerinden biri çok açık biçimde göçmenler.

        Daha da beter olan taraf ise ilaç tarafı.

        Artık Türkiye’de hiçbir ilaç yok.

        Şaka değil. Aradığınız bir ilacı bulmanız imkansız hale gelmiş.

        Kanser ilaçlarını, pahalı, üretimi zor ilaçları geçtim, en sıradan antibiyotikler, basit ağrı kesiciler, sıradan nezle grip ilaçları, ateş düşürücüler, hatta boğaz pastilleri bile bulunamıyor.

        Eczaneler sürekli isyan eden müşteriler ile dolu.

        Eczacılar sürekli ecza depolarını arıyor, olmayan ilaçların peşine düşüyor, öfkeli hasta veya hasta yakınları eczacılarla tartışıyor.

        Geçen gün doktora gittim.

        Son derece sıradan bir ilaç yazdı reçeteye.

        Sonra altına bir ilaç daha.

        “Üstteki bulunmaz ise alttakini alırsınız. Birbirinin muadili” dedi.

        İki ilacı da 11 eczane, 3 ecza deposundan bulamadılar. Eskiden bir alana neredeyse bir bedava verdikleri bir ilaç.

        Yeniden doktoru aradım. “İkisi de bulunamıyor” diye.

        Bir üçüncü seçenek yazdı.

        Onu da zor bela ücra bir eczanede bulduk, kurye ile getirttim.

        İlacı ararken 100 liralık yakıt tüketmişimdir. Kuryeye ödediğim para ile ilaç fiyatının 10 katını bulma masrafı olarak harcamışımdır muhtemelen.

        Böyle bir sağlık sistemi, böyle bir sağlık politikası olmaz.

        Devlet hastanelerinde hizmete ulaşmak giderek güçleşiyor.

        Sağlıktaki yüksek enflasyon nedeniyle özel sağlık hizmeti giderek pahalı hale gelirken, kalitesi aynı hızla düşüyor.

        Özel sağlık sigortaları artık yüksek gelirli vatandaşın bile ödeyemeyeceği miktarlara çıkıyor bu da sonuçta kamu hastanelerine olan talebin artmasına neden oluyor.

        Çöken ekonomi, ilaç fiyat belirleme politikasını işlemez hale getirdiği için ilaçlar üretilmiyor, satışa sunulmuyor.

        Sunulanlar da katkı payları giderek vatandaşın canını yakar hale geliyor.

        Övündüğümüz ama sürdürülebilir olmadığını başından beri söylediğimiz sağlık politikası ve sistemi göçmen katkısı ile hızla çöküyor.

        Ve kimsenin de umuru değil.

        Her şey “Seçime kadar idare etsin” mantığı ile yürütülüyor.

        Seçimden sonrası ise.

        Pek parlak görünmüyor.

        İktidarın tek seçim taktiği HDP'lileştirme

        İktidarın tek seçim taktiği HDP'lileştirme
        0:00 / 0:00

        İktidarın seçim taktiği belli oldu.

        Millet İttifakı’na HDP üzerinden saldırılacak.

        HDP üzerinden CHP’ye saldırılacak. CHP PKK’lılaştırılacak.

        Bu yöntemle İYİ Partili seçmenin de ittifak adayından uzaklaşması sağlanacak.

        Anadolu’da ise muhafazakar Kürt seçmen üzerinden gizlice mezhepçi söylemler yayılacak.

        Buna karşı HDP’den tek farkı “İslamcılık” olan ve “HDP’nin tüm talepleri artı şeriat” diyen bayrağı bile tanımayan HÜDA PAR, mezhepçilik üzerinden yerli ve milli ilan edilecek.

        HDP etkisi de artık kamu görevlisi olarak gördükleri Öcalanlar üzerinden kırılmaya çalışılacak.

        Bu taktik tutar mı!

        Belirli bir ölçüde, belirli bir kesim üzerinde elbette tutar.

        Ama borsa tabiriyle bu zaten “siyasi yatırımcının” satın aldığı bir olasılık.

        Nasıl ki, artık Merkez Bankası’nın sözde faiz indirimlerinin başta kur olmak üzere piyasada bir etkisi olmuyor ise, bunların da siyaset piyasasında etkisi sınırlı olur.

        Öyle ya da böyle bu seçimin en etkili faktörü çarşı pazardaki fiyatlar, kiralardaki artışlar, vatandaşın hayal kurmasına bile artık izin vermeyen konut ve otomobil piyasası ve hepsinden önemlisi yeni seçmenin değişim konusundaki talebi olacak.

        Çok sorulan sorunun olmayan yanıtı

        Çok sorulan sorunun olmayan yanıtı
        0:00 / 0:00

        Sonra yan masada oturan müşteri aynı soruyu yöneltiyor.

        Dükkana giriyorum, satış görevlisi, onunla konuşurken meraklı müşteri.

        Herkes ama herkes “Seçim ne olur” diye soruyor.

        Vallahi de, billahi de, tillahi de bilmiyorum.

        Kimse de bilmiyor.

        Ne muhalefet biliyor, bakmayın rahat gibi görünmelerine, ne de iktidar biliyor.

        Anketlerin büyük bölümü zaten gerçekten uzak, pek çoğu anket yapma yetkinliği olmayan firmalar, ha babam sonuç yayınlıyorlar, çoğu inandırıcı değil.

        İnandırıcı olan da net bir şey söyleyemiyor zaten.

        Peki bunca yılın tecrübesi ile ne biliyorum?

        Bildiğim şu.

        Anadolu’da kentlerde öyle tahmin edildiği gibi büyük bir oy kayması falan yok.

        Seçmenler blok halinde bir yerden bir yere geçmiyor.

        Deprem bölgesinde bile devletin tüm aczine rağmen kimse siyasi tarafını değiştirmiş gibi değil. En azından anlamlı bir değişimden söz etmek mümkün değil.

        Benim basit hesapla gördüğüm şudur.

        Cumhur İttifakı, her şeyi bol keseden verse bile yüzde 40-42 arası bir oy toplayabilir görünüyor.

        Millet İttifakı ise temkinli bir yaklaşımla 45-48 arası bir oyu toplamış görünüyor.

        Bunun ne kadarı Cumhurbaşkanlığı seçimine yansır, orada durum ne olur bugünden tam kestirmek mümkün değil.

        Ben bu kez Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın il il dolaşıp, peş peşe çok sayıda miting yapacağı kanaatinde değilim.

        Kampanyasını daha çok medya üzerinden yürütecek gibi duruyor.

        Ama çok önceden söylediğim gibi.

        Bu seçimin sonucunu AK Parti belirlemeyecek.

        AK Parti kazanırsa CHP kazandırmış olacak.

        Öyle bir şey olursa bize de yazacak o kadar çok şey çıkacak ki!

        Ben bile şaşıracağım.

        Yeni Altay'ın AFSS'si var

        Yeni Altay'ın AFSS'si var
        0:00 / 0:00

        Tankın 3. nesil tank olmasını sağlayan en önemli özelliğinin aktif savunma sistemleri olduğunu detaylarını vermeden yazdım.

        Yeni Altay’ın özellikle tanklara yukarıdan gelen saldırılara karşı koruyacak savunma sistemleri kurulduğunu, bunların da Aselsan ve Roketsan tarafından üretilen yerli sistemler olduğunu belirttim.

        Tabii herkesin merak ettiği soruyu da sordum.

        Tankın üretimini ve planlamasını yapan mühendislere “Peki bunca savunma sistemi yapmışsınız ama anti fanila bir sistem de var mı?” dedim.

        Önce anlamadılar.

        Sorumu anlaşılır hale getirince kahkahayı patlattılar. “Egzozuna bir fanila tıkmak suretiyle tank etkisiz hale getirilebilir miydi?”

        Tankın arkasına geçtik ve egzoz çıkışına baktık.

        Zaten ulaşması kolay bir yerde değildi ama içine bırakın atleti palto soksanız tıkanmayacak kadar geniş bir egzoz çıkışı vardı.

        Tasarımı yapan mühendis “Fatih Bey bu egzoz borusunun diğer yanında 27.000 cc’lik bir motor var. Bu egzozun çıkıştaki sıcaklığı birkaç yüz derece ve özel bir alaşımdan yapılıyor. Buraya değil atlet yorgan tıksanız durduramazsınız.”

        Açıkçası bu AFSS (Anti Fanila Savunma Sistemi) iyi bir haber mi kötü bir haber mi bilemedim.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Liyakata önem verilmediği zaman çökenin sadece devlet kurumları olduğunu zannetmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar