Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Stresi yüksek müsabakalar sırasında maç spikerinin bu sözleri size bir iğne gibi batar. Zaten gergin olan kaslarınıza şimdi bir de “acaba mı” formunda bir istifham yerleşir. Bir kıymık gibi adeta.

        Maddi gerçeklik ortada, öndesiniz işte. Böyle biterse kazanacaksınız. Ama o hatırlatır: “Tehlikeli” der. Elbette huzurunuzu kaçırmak istemez, ancak uyarır.

        Erdoğan Cumhurbaşkanlığı’nı, Cumhur İttifakı parlamentoyu kazanmışken bunu konuşmak gerekir. Ekonominin aciliyet bekleyen bir yanı olduğu için.

        Politik gürültünün azalmış olması ve kendi içinde uyumlu bir siyasi desen oluşması olumludur. Diğer yandan, çözülmeyi bekleyen dengesizlikler birikti.

        Sabah saatlerinde 4.54’ü gören doların birkaç saat içinde yeniden 4.72’ye değmesi bunu pek iyi yansıttı. Önce güçlü sonuçlara selam, ardından sorunları çözmeye davet.

        Newton ile birlikte determinizm de öldüğü için ekonomik devam yollarından daha şimdiden emin olamayız. Ekonomide yeri olmayan tarafgir bir zaviye ile bu gidişatın çok hayırlı olacağını savunmak da, “Gidiş duvara doğru” demek de anlamlı olmaz.

        Elbette her şey belirsiz değildir. Devam yollarını kestiremeyiz ancak devam yollarının sonuçlarını pekâlâ, üstelik neredeyse kendimizden emin bir şekilde ilan edebiliriz. Döviz ve faizdeki yükselişi durdurmazsak olacaklar konusunda farklı düşünen, akıl baliğ kimseyi tanımıyorum. Bu çok iyi bir başlangıç noktası. Keşke birkaç ay önce böyle olacağını tarif ederken de mutabık kalsaydık. Neyse.

        Aynı noktadan baktığımıza göre şimdi feza çok daha berrak. Yüksek kur bilançoları çatırdatıyor. Her iki liralık ticari kredinin bir lirasının dövizle alınmış olduğu gerçeği ve kurun iki yılda iki katına çıktığı verileri cepte. 2007’den bu yana dünya çapında döviz borcu en çok artan şirketler kürsüsünde ne yazık ki ikinci sıradayız. Demek ki? Dövizi düşürmek zorundayız.

        Milli paramızın uzun süreli ve yüksek frekanslı oynaklığı ve değer kaybı bilançoları tahrip etti ve enflasyonu azdırdı. Peki döviz bize neden lazım oldu? Sahip olduğumuz tasarruf miktarı, tüketim ve yatırım isteğimizin altında kalıyordu da bunca zaman, ondan. Öyleyse yatırım ve tüketimden birini öne çekip diğerinden birazcık fedakârlıkta bulunacağız. Üzülerek söylüyorum ama bu, ekonominin yavaşlaması demek. İşte bu yavaşlamayı yönetmek gerekecek. Yumuşak bir iniş kuru sakinleştirecek. Enflasyonu düşürecek. Uzun vadeli faizleri aşağı çekecek.

        Buraya kadar madem ki birlikte geldik, sürekli iç talebi körükleyerek potansiyel büyümenin üstünden aşırarak yeni yüksekler yapmayacağımız konusunda beraberiz demektir. Mevcut yüksek özel sektör dış borcu daha fazla artmaz anlamı çıkar buradan. Ayrıca düşen tüketimle cari açığın da küçüleceğini hesap etmek olası.

        Acil ihtiyaçlar var. Ardından nefes alıp yapılabilecekler var. En son uzun soluklu olmak için yapılması gerekenler var. Her bir gruba bir nesil dersek, Türkiye’nin 3 nesil ihtiyacı var.

        Dövizi, cari açığı ve enflasyonu aşağı çekip güven kazandıracak kısa vadeli adımlar. Bunları kısaca tartışmaya çalıştım. Ardından ülkeye yaşanacak fon girişlerini artıracak ve bozuklukları düzeltecek ikinci nesil adımlar gelmeli. OHAL ve onu gerektirecek şartların ortadan kalkması gibi. Adalet sisteminin tamiri ve yatırım ortamının iyileşmesi bu gruba giriyor. Bu grup bize doğrudan yabancı yatırım çekecek ve istihdama da yardımcı olacak. Son olarak ise ilk ikisine “’tamam” işaretledikten sonra girişilecek üçüncü nesil geliyor. İşte bunlar reformlar. Eğitim, vergi reformu, kamu reformu vs. Uzun ve çetrefil.

        Her şey elimizde. Yavaşlamayı yönetebilirsek sonuçları da kestirebiliriz. Aksi halde belirsizlik hâkim olur.

        Diğer Yazılar