Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2008 sonbaharı geldiğinde küresel borç krizi piyasaları hızla vurmuş, hangi bankada ne kadar zarar oluştuğu ise bir muammaydı. Bu aşırı-bilinmezlik durumu güven bunalımını daha da artırıyordu. İngiltere'de banka kurtarma planı bu yüzden bir önleyici vuruştan çok post-kriz sonrası uygulamaya dönüştü. Zararlar yazıldıktan sonra kamu işe el attı.

        2009 gelmeden kamu, bankaları sermayelendirme planı açıklamış ve önleyici tedbir olarak 2009 Ocak ayında gelecekte doğacak zararlara karşı koruma açıklamıştı. 250 yıllık banka Lloyds, HBOS zararları yüzünden batmak üzereydi. RBS ise hemen 1 yıl önce yaptığı ABN-Ambro alımını kutlamak ile meşguldü.

        Aşırı kredi verme iştahı, yanlış fonlama kanallarına güven ve düşük sermaye ile yüksek montanlı işlere girme arzuları bankaları dayanıksız hale getirmişti (Krizin sebeplerini araştıran meclis raporundan). Kamu böylece Lloys'da %50, RBS'de %70 ağırlık ile sermayedar oluyordu (RBS'nin 12 milyar sterlinlik sermaye artışı yeterli olmamıştı). Bundan sonrası için varlıklarda herhangi bir erime olması halinde hükümet aşağı potansiyeli sigortalayacaktı. Varlık Koruma Programı adını alan bu şemada sigorta primleri dönüştürülebilir hisse şeklinde kamuya aktarılacaktı. Yani sigorta ücretsiz değildi. Tüm bu çabaların karşılığında kamu, banka yönetiminde değişiklik ve bonusların & kar payının sınırlanmasını isteyebilecekti.

        Krizin üstünden 10 yıl geçti. Lloyds planı başarılı oldu ve tüm hisseler piyasaya satılarak kamunun bu işten zararsız çıkması sağlandı. RBS'de ise kamunun hala %62 hissesi bulunuyor.

        ***

        ABD mortgage krizine karşı İsviçre de alarm durumuna gelmişti. Aslında işler oldukça basit görünüyordu çünkü sistemik olarak önemli sadece 2 banka vardı. Credit Suisse ve UBS. CS herhangi bir yardım talebini reddederken UBS için durum çok daha farklı olacaktı.

        UBS'nin ABD kaynaklı kayıplarının büyüyeceğini gören otorite ve banka 2 aşamalı bir plan için anlaştılar. Önce kötü krediler bir kötü bankaya aktarılacak (StabFund), ardından ise UBS'ye tercihli hisse senetleri karşılığında sermaye konacaktı.

        StabFund kötü banka olacak ve toksik varlıkları alacak, böylelikle UBS iyi banka olacaktı. 2 trilyonluk varlığa sahip banka 60 milyar dolara kadar toksik varlığını StabFund'a devreccekti ve UBS bunun %10'u olan 6 milyar doları nakden ve önden yüklemeli şekilde kötü bankaya sermaye olarak koyacaktı. Kalan 54 milyar dolar ise İsviçre Merkez Bankası (SNB) tarafından, fona LIBOR + 250 baz puan faizle borç verilecekti. UBS de fona koyacağı 6 milyar doları kamudan %12,5 faiz ya da kendi hisselerinden ödünç vererek kullanacaktı.

        Günün sonunda UBS 39 milyar dolarlık kötü varlık aktarmak ve 4 milyar dolar borçlanmak zorunda kaldı. Credit Suisse ise yaklaşık 10 milyar doları çeşitli refah fonlarından ve hissedarlarından toplayarak bu fırtınayı atlattılar. UBS'de banka yönetimi değişmek zorunda kaldı. StabFund 5 yıl sonra UBS tarafından yaklaşık 3,8 milyar dolar ödenerek SNB'den geri alındı.

        Diğer Yazılar