Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dünyanın farklı ülkelerinde, farklı zaman dilimlerinde ve farklı şartlarda meydana gelen banka yapılandırmalarını diğer yazılarda incelemeye çalıştık. Bu son yazıda hem 1970-2007 arasındaki tüm krizlere değinmeyi hem de bunlara ilişkin bazı sayılar vererek yolu biraz daha açmayı amaçlıyorum.

        Banka kurtarma, kredi yapılandırma gibi kavramlar bir gecede aniden ortaya çıkmıyorlar. Bir süreç ve onun ardından gelen belli kalıpları izliyorlar. Benim de bu yazıda hayli yararlanacağım IMF (Uluslararası Para Fon) raporlarına göre bankacılık krizleri tek başlarına, kamunun da içinde olduğu şekilde ya da kur krizi ile birlikte cereyan edebiliyor.

        Ekonomist Laeven ve Valencia'ya göre, dünya çapında son 40 yılda kabaca 124 sistemik bankacılık krizi (çok dayıda banka ya da kredinin batma aşamasına gelmesi) yaşandı. 208 kur krizi ve (Milli parada %30 ve üzerinde nominal değer kaybı) ve 63 kamu krizi (Ülke hazinesinin en az 1 ödemesini yerine getirememesi) tecrübe edildi.

        Arjantin gibi benzer krizler çok sayıda yaşayanlar da var. 2 krizi aynı anda yaşamak zorunda kalan 26 ülke ve 3'lü krizi yaşayan 8 örnek var. 2007 sonrasında genellikle kur krizi hariç bankacılık krizleri yaşadık. Neden böyle? Çünkü sorunlar ani varlık fiyat düşüşüne bağlı olarak gelişmiş ülkelerde yaşandı. 90'ların Asya'sı olsaydı olay yeri bunun yanına diğer kriz biçimlerini de eklemek gerekecekti muhtemelen.

        Peki ne değişti?

        IMF'nin bir başka çalışması şu sayıları bize veriyor.

        Mali Yük Kamu Borç Artışı Ekonomik Daralma
        Milli Hasılaya Oran Olarak (%)
        Eski Krizler (1970-2006)
        Gelişmiş Ülkeler 3,7 36,2 32,9
        Gelişen Ülkeler 11,5 12,7 29,4
        Toplam 10 16,3 19,5
        Yeni Krizler (2007-2009)
        Gelişmiş Ülkeler 5,9 25,1 24,8
        Gelişen Ülkeler 4,8 23,9 4,7
        Toplam 4,9 23,9 24,5

        ***

        Bugüne çekmeye çalışalım bu sayıları. Görülüyor ki yaşanan zarar ziyan azalmış. Ülkelere olan etkiler iyiden iyiye azalmış ancak konu önemini koruyor. Bankacılık sistemi elbette krediyi reel sektöre sağlamak için var ancak bankacılığın temelinde ayakta, sağlıklı bir şekilde ve karlı olmak var. Bunu unutan ülkelerde sert kredi büyümesini takiben yaşamsal sorunlar görülüyor. Bu önemli bir ders. Bankacılık fazladan risk almayacak kadar iyi denetlenmeli, sürekli riskten kaçarak kredi sıkışıklığına yol açmayacak kadar da güçlü sermaye yapısına sahip olmalılar.

        Eksilerden bugünlere değişen bir diğer konu ise özellikle gelişen ülkelerde kur rejimlerinin dalgalı ve sermaye akımlarının serbest olmaları. Bunun da ülkelere ve bankacılık sistemlerine kattıklarını anlatmak için sadece bir yazı yeterli olmaz.

        Krizlerin getirdiği düzenleme kabiliyetleri ve yeterli bilgi birikimine sahip yetişmiş personel sayılarındaki artış da 'basiretli bankacı' kavramının yükselişi ile risklerin sınırlanmasında epey yardımcı oluyor.

        ***

        Tüm bu tariflerden sonra belli ki dalgalı kurları, kabiliyetli bankacıları ve tecrübeli düzenleyicileri ile birçok ülke artık krizlere karşı donanımlı durumda. Gelişmiş ülkelerde merkez bankası desteği, gelişen ülkelerde de düşük kamu borcu sebebiyle bir ülke krizi beklemek de olsa olsa kötümserlik olarak adlandırılabilir. Geriye en makul kötümser beklenti olarak aşırı kredi tüketiminden ötürü meydana gelebilecek bir bankacılık sistemik krizi ihtimali kalıyor.

        Türkiye dahil, dünyanın birçok yerinde yetkililerin incelemesi gereken olasılık bu. Bunun da olmasından önce ya da olduktan sonra atılabilecek adımlarla tamir edilmesi muhtemel. Böylesi bir durumda ise dünyanın farklı ülkelerinde nasıl yanıtlar verildiğini tek tek incelemeye çalıştık.

        Türkiye için mesele durumun ciddi olup olmadığına karar vermek. Bunun için testler gerekiyor. Sonuca göre, gerekiyorsa eğer bir tedavi önermek mümkün olacak. Şu an ne dense afaki olacak.

        Diğer Yazılar