Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bazı şeyler karıştırılıyor. Hukukun üstünlüğü, eğitim sisteminin çağdaşlığı tam olmadan hiçbir şey yapılamazmış gibi düşünülüyor. Uzun vadede elbette bu geçerli olabilir. Ancak Türkiye’nin en kısa vadeli sorunu durduk yere finansal riskler biriktirmeye başlamasıdır. Üstelik ‘dengelenme’ sürecinde aslında bunlardan kurtulmamız lazım gelirken.

        Öyle ya, ülke yavaşlarken enflasyon ve cari açık düşecek. Şirketler net borç ödeyici olacakları için riskleri azalacak. Böylece kur reel olarak değerlenecek ve sonraki adım için hazır olacağız.

        Bizim gibi yüksek kredi büyümesinin ardından sert yavaşlayan ekonomilerde enflasyonun seyri kritiktir. Örneğin Arjantin’in IMF kredisi almasına rağmen enflasyonu çözemediği için kötümser sürecin uzaması büyük ölçüde bundan kaynaklanıyor. Bir kez ekonomik ve finansal şok kesişti mi bir seçim yapmanız gerekir. İşsizlik, enflasyon aynı anda artıyor ve ekonomi yavaşlıyorsa…

        Önce enflasyon çözülmeli. Çünkü enflasyonu çözseniz de çözmeseniz de işsizlik artacak ve ekonomi yavaşlayacak. Ancak çözmeden işsizlik ve büyümeyi rayına çözme şansınız kalmıyor. Bu durumda enflasyondan feragat edip büyüme lehine ödünleşme yapma devrinin geride kaldığını kabullenmek gerekiyor. Bunun tersini denemek lüzumsuz kamu desteği ile bütçeyi riske atarken, enflasyonda görünümün iyileşmesini de riske atar.

        Yurt dışı yatırımcılar Türkiye’nin başarısında pay sahibi olmak isterler. Kimi bunu fonlayıp faiz geliri elde etmek ister. Kimi hisse senedi alıp şirketlere ortak olur, kimileri ise doğrudan yatırım yaparak kar payı amaçlar. Belki de sonradan daha iyi bir fiyatla yatırımını elde çıkarmak ister. Bunlar olurken birileri spekülasyon amacıyla bizim varlıklarımızı satarlar mı? Elbette olur. Dünyanın her yerinde olur. Bu durumda engel olmak hakkımız olur mu? Buna da yanıtım evet. Ancak bunun metotları vardır. Bu bahçenin gülünü sulamamak bir yoldur mesela. Ancak her bahçeye giden hortumu kesmeyi denediğinizde yarın öbür gün bahçeler size ürün vermez.

        Faiz, çok yönlüdür. Mevduatı olanın enflasyona karşı korunacağını düşündüğü seviye ile bankanın ihtiyacına göre bir yerde belirlenir. Buradan sonra aktiflerinin önemli oranda bu kaynakla fonlayan banka bir miktar kar ve risk primi ekleyerek kısa vadeli bu küçük tasarrufları birleştirir ve bunları daha uzun vadeli büyük tutarlardaki kredilere dönüştürür. Piyasa şartlarında oluşan faiz aynı zamanda Rekabet Kurumunun da güvencesi altındadır. İşler ekonomi ve piyasa koşullarına göre belirlenir.

        Mevduat faizini düşük tutmayı denemek doğaldır ki kredi maliyetlerini aşağı çeker. Bu da ekonomiyi hızlandırabilir. En azından bir süre. Ancak enflasyonun telafi bedeli vatandaşı doyurmaz hale gelirse bu kez kaçış başlar. Döviz tevdiat hesaplarının artması aynı zamanda TL’den uzak durulması olarak da okunabilir. Dolarizasyon tehlikelidir.

        Milli paraya güvenin denemesi olmaz. Oynaklık artar. Planlama yapmak, oynak kur fiyatları sebebiyle zorlaşır. Bankalar fiyat verirken yüksek forward / ileri tarihli döviz kuru fiyatı yansıtırlar. Maliyetler artar. Dövize dayalı ve düşük kar marjlı sektörler finansal zararlar yüzünden operasyonel olarak zarar görürler.

        Yerliler dövizini satmıyor. Öyleyse nereye başvurmalı? Yabancı yatırımcılara. Cari açığımız düşse de şirketlerimizin döviz ihtiyaçları sürüyor keza. Yabancı yatırımcı hikaye bekler. Hiçbir şey yoksa finansal riskler az olsun ister. Bu yüzden ‘ekonomimiz daralacak ancak enflasyon düşecek’ hikayesi gerçeğe yakınsa onlar bunu hemen satın alırlar. Oysa yıl başından bu yana hisse ve bonolarımızdan yabancı çıkışı yaşanıyor. Doğrudan yabancı yatırım verileri bir miktar geriden geldiği için henüz hesaba katmıyorum. Üstelik bonolarımızda ve türev enstrümanlarımızda pozisyonları çok düşük olmasına rağmen. Memleketimizin kamu kağıtlarında yabancı sahipliği %12’lere inmiş durumda. Geçtiğimiz yıllarda bunun 2 katı seviyeleri görüyorduk.

        Faizin, dolayısıyla kredi maliyetlerini düşük tutmayı denemenin bir sonucu da bu aslında.

        Ülkenin döviz ihtiyacı varken düşük yatırım çekmesi Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin azalmasına neden olur. Düşük döviz rezervi durduk yerde spot ışıklarını üstümüze çevirir. Işıklar çevrili iken rezervlerdeki rakamların tam anlaşılamaması, seviyenin tartışmaya açılmasını denemek istemeyiz. İstememeliyiz.

        Piyasa sonraları bir yolunu bulur. Finans dünyası çeviktir. Üstelik hem reel sektör için hem de kendi sağlığı için, kısacağı tüm sistemin selameti için sağlıklı şekilde ayakta kalmaya çalışır. Özel sektör tahvili ihraç eder, getiriden tatmin olmayan yatırımcıyı çeker. Mevduatta rekabet eder, bilançosunu fonlar. Özel sektör tahvil ihracında, mevduat rekabetinde sınırlamalar ve zorluklar yaşarsa sistem ‘error’ verir. Yatırımcı dövize yelken açar, bankanın kredi standartları sıkılaşır.

        Gevşetici denemeler bir bakmışsın sıkılaştırıcı olur.

        Bir büyüğümün sözü hiç aklımdan çıkmadı. ‘Hayatta her şey denenmez’ derdi. Doğrudur.

        2019 yılında dünyanın en iyi cari açık kapatıcısı ilk 2 ülkesinden biri olacak Türkiye!* Finansal risklerini azaltıp dengelenemezse işsizlikteki %14,7 seviyesi ne yazık ki bir ara seviye olur, enflasyondaki düşüş trendi geri çevrilir ve yılın ikinci yarısında beklenen büyüme biraz daha ötelenir.

        * IIF (Uluslar arası Finans Kurumu) tahminidir. Arjantin ve Türkiye’nin cari denge hesabında milli gelire oranlar en fazla iyileşme sağlanacağı tahmin edilmiştir. Tahminin yapıldığı rapor 8 Nisan haftasında yayımlanmıştır.

        Diğer Yazılar