Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kasım Süleymani’nin ABD tarafından öldürülmesinin ardından yeni yıl yepyeni bir tonda kendini hissettirmeye başladı. Böylece bir süredir ısınan sular kaynama noktasına gelmiş oldu.

        *

        Obama 2. döneminin sonlarına yaklaşırken aklındaki tek bölge Asya / Pasifik idi. Orta Doğu’da İsrail’in bitmek tükenmek bilmeyen agresifliği ve ABD’nin yine doğal ortaklarından olan Suudi Arabistan’ın anti-demokratik uygulamaları, kendisinin arkasında bırakmak istediği miras ile uyumlu değildi. İran ile Devrim sonrasınca yaşanan gerginliği bitiren adam payesini istiyordu Demokrat Başkan Obama.

        Kafasındaki politika uyarınca İsrail’in oldukça sert muhalefetine rağmen İran’ı uluslar arası sisteme katmaya çalıştı. Bu eğilimi JCPOA (P5 + 1 Nükleer Anlaşması) ile taçlandırdı. İran, küresel komüniteye karşı nükleer tesislerini açacak ve karşılığında ülkeye uygulana ekonomik ambargo son bulacaktı.

        İran karşıtlığı üstünden kendi pozisyonunu tanımlayan İsrail ve Suudi Arabistan gibi bölge liderleri için bu kabul edilemezdi. Aynızamanda ikili sistemle yönetilen İran’ın muhafazakar kanadı için de haberler iyi değildi. Reformcu kanat Ruhani liderliğinde İran halkına şimdi daha güzel günler vaat ediyordu.

        İran ekonomisinin kısa sürede 50 milyar dolar civarında yatırım çekeceği hesap ediliyordu. Küresel ekonomik sistem eski bir ülkeye yeniden merhaba diyecekti.

        *

        Başkan Trump’un ilk yurt dışı hamlesi oldukça tarihi oldu. Uçuşa yasak bölgeyi de kullanarak Suudi Arabistan’dan İsrail’e uçtu. ABD’nin Orta Doğu politikası çoktan belli olmuştu. İran’a karşı Suud – İsrail hattı kuruluyordu. Netanyahu’ya ‘dayan, geliyorum!’ diye tweet atan Başkan sözünü tuttu.

        İran’ın generallerine saldırı belki o gün yapılmıştı. ABD, Cumhuriyetçiler döneminde gerek danışmanlar gerekse de diğer figürleri üstünden İran’ı kutuplaşmaya itmek istediler. Trump’un ilk işlerinden biri, makul bir gerekçe göstermeden nükleer anlaşmasından çekilmek oldu. Bunu, ABD Büyükelçiliği'nintaşınması, Golan Tepeleri’nin İsrail'eait olarak kabul edildiğinin açıklanması, Kudüs ziyareti ve zorlama Filistin Barış Planı izledi.

        Peşi sıra İran yaptırımları geldi. Mayıs ayına kadar birçok ülkeye kısa süreli ‘yaptırımlardan bağışıklıklar’ tanımlansa da ilerleyen aylarda İran’dan petrol ithal edenlerin ABD yaptırımları ile yüzleşecekleri davul zurna ile ilan edildi. Türkiye dahil 8’e yakın büyük alıcı bu alımlarını sonlandırdı.

        Yaptırımlardan önce günlük 4 milyon varile yakın üreten İran bu sayıyı neredeyse yarı yarıya indirmek zorunda kaldı. Ekim verisi -resmi rakamlarla- günlük petrol ihracatının 500 bin varilin de altına kaydığını söylüyor. İran’ın 2020 bütçesine bakınca, 250-500 bin varillik günlük ihraca göre çalışıldığını görüyoruz.

        İran riskleri biliyor.

        *

        Yemen’deki vekalet savaşı ve Suriye’de Rusya ile dirsek temasında ABD’ye karşı kazanılan mevzi ve Esad’ın görevinde tutulması İran’ın başarısı olarak kayıtlara girdi. Ancak sorunlu ülkeler ve problemler bitmiyor. Lübnan’da mezhep ayrılığına dayanan güç dengesinin Hizbullah tarafından kontrol altında tutulması ve Irak’ta neredeyse tamamen İran kontrolündeki merkezi yapı protestolar ile sarsıldı.

        Irak’ta ABD işgali sonrasında kurulan yapının artık tümüyle iflas ettiğini savunan gösterilerde yüzlerce insan hayatlarını kaybettiler. Akdeniz’in zengin ve stabil ülkesi Lübnan ise iç savaşın ardından en hareketli günlerini yaşadı. Politik elitin tasfiyesini isteyen milyon mertebesinde inşa sokakları kilitledi. Bankalar, kamu ve özel sektör krize girdi. Birçok ekonomik birim temerrüt noktasına geldi.

        Sosyal medyanın bir araya getirme gücü, ekonomik olarak geride kalmışların politik elite isyanı 2019’un ortak temasıydı zaten.

        İran olanları böyle okumadı. ABD’nin desteği ile güç dengesinin bozulması olarak okudu. Bunun bir sebebi aynı zamanda ülke içindeki karışıklıklar ve protestolardı.

        ABD yaptırımları sonrasında IMF tahminlerine göre ekonomi 2018’de %4,7 daralırken, 2019’da daralma %9,5’e ulaştı. Bu yıl büyümenin sıfır olması bekleniyor. İran ekonomisi tıkanmış durumda.

        *

        İki seçimdir iktidar olamayan ve hakkında yolsuzluk soruşturmaları ile Mart seçimlerine giden İsrail Başbakanı Netanyahu için haberler iyi. Konu gerginlik ise bunu yönetecek kişi kendisi olmalı. Kasım ayındaki başkanlık seçimleri öncesinde elinde ekonomi olan ancak hiçbir dış politika başarısı olmayan Başkan Trump için de durum çok problemli görünmüyor.

        İran ile bağları koparmak istemeyen ve ABD’nin her dayattığı politikaya evet der pozisyona düşmek istemeyen AB içinse durum daha da karmaşık hale geldi. Nükleer zenginleştirmeye giden bir ülke ile ABD’ye rağmen ticaret yapmak artık zorlaşacak.

        İran’da General’in ölümü büyük üzüntü uyandırdı şüphesiz. Ne var ki yaşananlar aslında reform yanlıları adına hayatı daha da zorlaştıracak.

        *

        Piyasa için gerginlik belirsizlik demek.

        İran’ın sonraki hamlesi ne olacak kestirmek güç. Irak’ın tüm yabancı askerlerin ülkeyi terk etmeleri gerektiği yönündeki kararı bir başlangıç. ABD’nin yaptırım tehdidi ile bu salvoyu yanıtlaması da yol gösterici. Günlük 4,7 milyon varil petrol üreten Irak ve petrol fiyatları için risk arttı demektir.

        Petrolün varil başına fiyatı böylece 70 doları aşarken altın ve gümüş gibi değerli metaller sığınılacak liman muamelesi görüyor. Durum o kadar kaotik ki Bitcoin bile yükselişte. Gelişmiş ülke tahvilleri giriş görürken riskli varlıklarda doğal satışlar görülüyor.

        Yukarıdaki kısa İran ekonomisi pasajlarından anlaşılacağı üzere İran’ın ekonomik ömrü daha fazla yıpranmaya müsaade etmeyecek. Ülkenin zor ekonomik şartlarda başka ülkelerde bu denli aktif olmasının sosyal olarak da olumsuz karşılığı var seçmen nezdinde. Bu yüzden gelecek tepkinin boyutunu siyasi analistler bırakalım ancak başarı şansı maddi gerçekliğe bağlıysa, durum İran adına pek parlak değil.

        Diğer Yazılar