Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ‘’(…)

        Ölüm gibi bir şey oldu...

        Ama kimse ölmedi.’’

        Özdemir Asaf bu şiirin sonunu yazarken tahminen 2019 büyümesini düşünmemişti. Ne var ki bu mısralar yaşadıklarımız ile tam örtüşüyor.

        2016 darbe teşebbüsüne ekonomik olarak da bir cevap üretmek gerekiyordu. Bu sebeple vergi indirimleri, vergi ötelemeleri, vergi afları, canlandırma tedbirleri, mali teşvikler ve para politikası ile canlandırma adımlar tek tek uygulamaya kondu. Devasa bir kredi büyümesi yakalandı.

        Sonuç 2017 yılında %7’yi aşan büyüme oldu.

        Dış ilişkilerde bozulma, Türk Lirası’nda sert değer kayıpları ve bolca yönetimsel hata ile kurda birkaç partide geniş dalgalanmalar gördük. Hep aynı yönde cereyan eden bu dalgalanma 2018 yılı 3. çeyrekte zirveye ulaştı.

        Kur, birkaç haftada neredeyse %50 yükseldi.

        Her 2 liralık kredisinden 1 lirası döviz olan şirketler borçlarının durup dururken arttığına şahitlik ettiler. Bilançolar fena halde bozuldu. 10 yıl önce reel sektörün borcu milli hasılamızın dörtte biriyken artık dörtte üçüne denk geliyordu!

        Bankaların aktif kalitesi hızla bozuldu. Kötü krediler katlandı.

        *

        2000’lerin başında kamu krizi yaşayan ve 2008’de küresel krize maruz kalan Türkiye için reel sektörün karşılaştığı bu adı konmamış kriz çok yeniydi.

        Yavaşlayan enflasyonla birlikte faizlerin sert şekilde geri çekilmesi, kamunun kredi genişlemesi için destekleri ve finansal koşulların gevşemesi için yoğun çabası, serbest piyasa koşullarının kısmen askıya alınması ve dış ticaretin net lehimize çalışması ile işler en kötüye gitmedi.

        2017’nin bol teşvikli ve KGF destekli, potansiyel – üstü büyümesinden sonra milli hasıla zaten yavaşlamaya başlamıştı. 2018 biterken daralma net şekilde görülür olmuş ve büyüme artık dip yapmıştı.

        İstanbul seçimlerinin tekrar edilmesi bu dibin uzun ve zikzaklı olmasına sebebiyet verdi. Beklenen toparlanma epeyce geç geldi.

        2019’un belki de en önemli hikayesi daha önce birçok kur krizi yaşamış ülkede görülenle aynıydı.

        Dış ticaret!

        Tipik olarak, kuru %30 ve üzerinde değer yitiren ülkelerde ithalat kanalı çöküyor. Çünkü kimse üretmek ya da tüketmek istemiyor. Durum bu olunca dış ticaret açığı otomatik olarak kapanmaya başlıyor. Fonlanması gereken açık azalınca kurun üzerindeki baskı da kalkıyor. İhracat, dış talebin canlı olması ve kurun getirdiği rekabetçilik ile artış kaydediyor.

        Sonuç, cari açığın kapanması.

        Türkiye’nin yıllık 56 milyar dolarlık cari açığı da işte böyle artıya döndü ve büyümeye katkı verdi.

        Güven ve iştah kanalları kapalı olan tüketiciler sebebiyle işletmeler stoklardan yiyip durdular. Yatırımlar çift haneli olarak çakıldı. Hem inşaat faaliyeti hem de makine teçhizat yatırımları sert şekilde geriledi. 2019’u kurtaran dış ticaret oldu.

        Ta ki son çeyreğe kadar.

        Son çeyrekte hem büyüme son yılların en güçlüsü oldu hem de kompozisyon istenen yapıya bürünmeye başladı. Stokların üretilmesi, tüketimin dönüşü ve o tüketimi sağlayan dış ticaretin fazlaca rahatsız etmeden açık vermesi... Son çeyrekte görülen yıllık %6’lık büyüme hızının baz etkisi ile yavaş yavaş normalize olmasını bekliyoruz.

        Böylece aylar önce geride bırakılan dip şimdi daha görünür hale geldi.

        O zaman da sorun aynıydı. Hâlâ aynı. Ekonomi çökmeyecekti zaten ve bankalar da batmayacaktı. Keza devamlı olarak hata yapılamazdı. Mesele bundan sonrası.

        Büyüme profili düşmüş, şirketleri çok daha borçlu hale gelmiş ülkemiz eski büyüme platosuna sürdürülebilir şekilde nasıl, yeniden yükselecek?

        Diğer Yazılar