Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kovid 19 geçtiğimiz yıldan bu yana her şeyi baştan aşağı değiştirdi. Bu değişikliklerin bazıları kalıcı olacak.

        Ülkemizdeki, Almanya’da ve Çin’de sel felaketleri yaşandı. Almanya’da ekonomiye güç veren nehirler bu kez can aldı örneğin.

        Kuraklık pek çok bölgeyi etkiledi. Tarım ürünlerinin fiyatları uçtu. Köylü farklı etkilendi, ürünleri pazarlayan ya da onları tüketecekler farklı.

        99 depreminden bu yana bir deprem gerçeğinin farkındayız. Ülkemiz, özellikle de İstanbul gibi ekonominin kalbi niteliğinde bir bölge ağır bir risk altında.

        Marmara Denizi'ndeki müsilaj yılların tortusu gibi karşımızda. Bir sonuç ve yarının sebebi gibi karşımıza dikildi.

        Listeyi uzatmak mümkün belki ancak lüzumu var mı?

        Yeterince kanıt ve harekete geçirecek boyutta olay var. Bunlara bakıp da yarının dünden farkı olmaz diye düşünmek mümkün mü?

        Tüm bu olan bitenleri yok saymak akıl dışı bana göre. Üstelik yok saymanın bedeli de olacak besbelli.

        Sadece iklim değişikliği ve onun omzumuza yükledikleri değil benim burada bahsettiğim.

        Kârı, rantı, marjı değil sürekliliği ve düşük risk yaratarak mümkün olan en kaliteli çıktıyı almayı konuşmalıyız artık.

        Düşünce ve uygulama biçimimizi değiştirmek zorundayız diyorum. Dile kolay ancak büyük iş bu. Sonuçları olacak bir iş.

        REKLAM

        Bakanlıklar arasında farklı eşgüdümleri gerektirecek, kamunun özel sektör ile başka bir ilişki kurmasını zorunlu kılacak, projeler fonlanırken ve uygunluğu düşünülürken bu yeni zihniyete göre etüt edilecek.

        Karın yanında uzun süreli olması ve diğerlerinin ne kadar faydasına / zararına kâr yapıldığı da önemli olacak.

        Bununla bitmiyor. Birçok üründe stoklu çalışmak, saklama kapasitesine sahip olduklarımızda arz güvenliği sağlamamız gerekecek. Petrolde örneğin, 15-20 dolarlardan alıp kenara koyamaz mıydık?

        Bu mesela, Varlık Fonu'nu baştan düşünmeyi gerektirebilir. Bu yüzden diyorum; düşünmek ve uygulamanın sonuçları olacak.

        Kaynakları tahsis ederken rasyonel ve bu temalara uygun şekilde bölüştürmeliyiz. Bunlara aykırı hareket etmenin sadece zararla sonuçlanacağını sanmıyorum. Aynı zamanda önerdiğim şekilde hareket edecek ülkelerin ekonomik sistemleri ile de ayrı yerlere düşeceğiz. Şirketlerimiz zorlanacak, sigortalar pahalı olacak, vergiler yüksek olacak vs.

        Avrupa’nın karbon salınımı ile olan kavgasını göz ardı etmek mümkün olacak mı örneğin? Bu saydıklarımın da bana kalırsa pek farkı yok.

        Merkezsizleşmenin hüküm sürdüğü şu zamanda finansa merkezi olmayı ya da merkez olacaksak her şeyi bir yerde toplamak mı yoksa toptan hizmet vermek mi diye düşünmek gerekecek.

        Yani tüm kamu binalarını aynı semte toplayınca merkez olmuş olacak mıyız? Yoksa merkez kavramının çehresi değişti mi?

        Kanal İstanbul’un çevresel etkileri ve İstanbul’un çevre illere göre zaten var olan göreceli üstünlüğünü ciddi şekilde düşünmemiz gerek. Partizanlıktan uzak şekilde.

        Çünkü geldiğimiz acıklı hal artık partilerin ve ideolojilerin üstünde. Doğa kendi düzenini dayatıyor. Anlamak için haberlere bile bakmak yeterli.

        Diğer Yazılar