Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Avrasya Tüneli (İstanbul Boğazı Karayolu Tüp Geçişi Projesi) hizmete girmek için gün sayıyor. Üstelik hizmete girmeden önce de önemli bir ödül alarak Türkiye’yi gururlandırdı. Ancak proje, deniz altında mesafe kat eder, mühendislik anlamında ilklere imza atarken karşılaştığı zorluklar kadar, finansman tarafında da ciddi sıkıntılar yaşadı. Tek başına iktidara gelen AK Parti hükümetleri olmasaydı kesinlikle mevcut ihale şekli ve kazanan şirketin ekonomik yapısıyla finansman bulma şansı olmayacaktı. Peki, başarı nasıl geldi?

        Yaklaşık 4 yıl önce 15 Ağustos 2012’de kaleme aldığım yazım üzerine son yılların tüm büyük projelerinde imzası olan Başbakan Binali Yıldırım dönemin ulaştırma bakanını arayarak nasıl bir çözüm üretmek üzere olduklarını ilk defa bu sütunda açıklamıştı. Akabinde de büyük projeleri kazanan şirketlerin, kredi bulmakta zorlanmaları üzerine geliştirilen çözüm, Resmi Gazete’de “Hazine Müsteşarlığı Tarafından Gerçekleştirilecek Borç Üstlenimi Hakkında Yönetmelik” adıyla yayımlanarak yürürlüğe girdi.

        Hazine’nin, büyük projelerin riskini yüklenme garantisi vermesiyle Osmangazi Köprüsü’nün de içinde yer aldığı İzmit Körfez Geçişi ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü gibi büyük projelerin önü açıldı.

        Böylece araç veya yolcu garantilerine ilave olarak Hazine’nin ilgili şirketlerle “Borç Üstlenim Anlaşması” imzalamasıyla hem kredi bulunmasında rahatlık sağlandı, hem de kısmen finansman maliyetlerinin aşağı çekilmesine katkı sunuldu.

        Elbette Hazine’nin devreye girme yöntemi için birçok eleştiri yapılabilir; ben de zamanında epeyce çaba sarf ettim. Lakin bir finansman modeli olan Yap-İşlet-Devret (YİD) ile yapılan ihaleler için Hazine devreye girmemiş olsaydı, durum vahimdi. Bu durumda buyrun kararı verin: Şu veya bu şekilde bu projelerin bitmiş olması mı, yoksa sıkıntılı süreçler sonrası rafa kaldırılmaları mı iyi olurdu?

        Yapı Merkezi ve Güney Kore’den SK E&C şirketleri tarafından gerçekleştirilen Avrasya Tüneli, New York’ta Global En İyi Proje Ödülleri listesinde köprü-tünel kategorisinde birinci olma başarısını ve geçmişini değerlendiren Yapı Merkezi İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Başar Arıoğlu’nun, “Projeye garanti verilmesi için sunduğumuz modelle Hazine’yi ikna ettik” sözleri, yukarıda bahsettiğim hususlar çerçevesinde değerlendirilirse bir anlam ifade edecektir. Zira bazı bakanların karşı çıktığı o ikna süreci, tam 2 yıl sürdü. Ve başarıya ulaşma aşamasında da devrede bizatihi dönemin Ulaştırma Bakanı olarak Binali Yıldırım vardı.

        15 GÜNLÜK SÜT, GÜNLÜK SÜT OLUR MU?

        Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği Derneği (SETBİR) Başkanı Tarık Tezel’in Para Dergisi’ndeki, “Market zincirlerinde satılan çiğ sütler sağlıklı değil” açıklaması dikkatimi çekti. Aynı zamanda SÜTAŞ Yönetim Kurulu Başkanvekili olan Tezel’in sözleri önemli, ama beni ikna edecek kadar değil. Neden mi?

        Çünkü SETBİR üyesi şirketlerin market zincirlerini süsleyen günlük sütleri cam şişelerde raflara geldiğinde sevinmiştik. Böylece Onkoloji uzmanı Dr. Yavuz Dizdar’ın tanımlamasıyla “dayanıklı beyaz tüketim gıdası” olarak kutulardaki sütlerin yerine günlük, besin değeri olanları tüketecektik. Ama bakın ne oldu?

        Başlangıçta günlük sütlerin üzerinde üretim ve tüketim tarihleri yer alıyordu ve ömürleri 3-4 günle sınırlıydı. Daha sonra önce üretim tarihleri kaldırıldı. Sonra da tüketim ömrü 20 güne kadar çıkan ürünler marketlere sürüldü. Benzer durum halihazırda diğer gıda ürünleri için de geçerli. Vatandaş da buna karşılık, çiftliklerden direkt tüketiciye ulaşan ve giderek yaygınlaşan günlük süt satış modeline yöneldi. Bu durumda kabahati kime yıkmak gerekir?

        Diğer Yazılar