Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Almanya-Türkiye ilişkileri politik olarak uzun bir süredir gerilim halindeydi. Yeniden iyileşme dönemine girildi. Almanya’dan yeni yatırımların gelmesi için de karşılıklı olarak çabalar söz konusu.

        Almanya Başbakanı Merkel’in en yakınındaki isim Ekonomi Bakanı Peter Altmaier, bu amaçla aralarında önemli şirketlerin CEO’larının da bulunduğu bir heyetle Perşembe günü Türkiye’ye çıkarma yapacak. Güzel bir gelişme. Çünkü her şeye rağmen dış ticaretimizde liderliği elinde tutan Almanya, Avrupa’da da en büyük ticari ortağımız.

        Bu dengeli görünen ortaklığın çok fazla sebebi var. Devamlılığı için de çaba gerekiyor. Çünkü görüntü itibariyle Almanya’dan ürün aldığımız kadar, mal satıyor olmamız, en azından dengeyi tutturmamız önemli. İşte burada asıl kayda değerin ne olduğuna bakmamız icap ediyor?

        Almanya’dan ne alıp, ne satıyoruz? Almanya’nın Türkiye’deki yatırımlarından, tesislerinden, fabrikalarında elde edilen ürünler Avrupa’ya gidiyor. Almanya’dan her türlü mamul, yarı mamul, makine, üretim için gerekli olan araç gereç de Türkiye’ye geliyor. Aynı zamanda Alman yatırımlarının, Türkiye içinde bazı sektörleri de baskıladığının da düşünülmesi elbette şart.

        Demem o ki, Alman Ekonomi Bakanı’nın iki ülke ilişkilerini düzeltme kabilinde yapacağı ziyaret şüphesiz kayda değer, ama yeni yatırım kapıları açılırken, önceki yıllara göre daha fazla dikkat gerekiyor. İçerideki yatırımcıların, üreticilerin ilerlemesini, yükselmesini destekleyecek şekilde işbirlikleri için fırsatlara da bakılırsa azami fayda sağlanabilir.

        Almanya ile ticari ilişkilerimiz, ne ABD, ne Çin, ne Rusya ve ne de başka bir ülke ile yaptığımız dışı ticaret benziyor. Çok daha kaliteli, verimli ve sürdürülebilir. Fakat yine de Almanya’nın bu ikili ticaretten ülkemizde çok daha ötelerde fayda elde ettiğinin bilinmesi lazım.

        HIZLI TREN PROJESİ'NDE ACELE EDİLMESİN!

        Alman Ekonomi Bakanı, 35’i iş dünyasından olmak üzere toplam 80 kişiyle, yeni projeler için Türkiye’ye geliyorsa, hazırlıklı olmalıyız. Almanya ve Türkiye 150 yıldır inişli çıkışlı işbirliği yapmışlar. Fakat 1850’den 4-5 yıl öncesine kadar, bu topraklarda tüfek yapamadığımızı Alman Mavzer (Mauser) ile büyüyen nesiller olduğunu unutmayalım. Şimdi benzer konu yüksek hızlı tren projesiyle demiryolları için geçerli.

        Almanya’nın da gündeminde Siemens kanalıyla Türkiye’de yüksek hızlı tren ağını kurmak var. Türkiye 35 milyar Euro’yu Alman şirkete yatırarak ve uzun vadeli Alman kredisiyle bu işi yaptırarak, bu şeklide teknoloji kazanabilir mi? Hayır. Bilakis geri gider. Bu alanda gelişmekte olan şirketlerimiz de yok olur. Asıl kendi şirketlerimize destek verilirse çok yönlü kazanç sağlarız. Bir de bu açıdan olaya bakılmalı....

        İHRACAT, İTHALATI NE ZAMAN KARŞILAR?

        Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, Eylül 2018 ihracatının % 22,6 artışla 14,5 milyar dolara ulaştığını ve tarihin en yüksek eylül ayı ihracat rakamı olduğunu açıklamıştı. Eylülden eylüle yıllık ihracatımızda 165,1 milyar dolar olmuştu. Bu tablo yeni tarihi zirve olarak sunuldu. Ama bizim bu hedefi, yıllar önce çoktan geçmiş olmamız gerekiyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 500 milyar dolarlık 2023 ihracat hedefi bu neticelerle yakalanamaz.

        Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) rekor kırma işini sevdiği için hedefe ne kadar yaklaşıldığına değil, küçük adımlara bakarak, ilginç sonuçlara odaklanıyor. Göreve gelen hemen hemen tüm bakanları da dış ticaretin ihracat tarafında kırılan rekorlar kulvarına sokuyor. Benim yıllardır verdiğim uğraşılar sonunda ihracat verilerinden bir ay sonra sessiz sedasız duyurulan ithalat rakamları da aynı anda açıklanmaya başlanınca gerçekler daha net ortaya çıktı. Asıl rekor kıranın kim olduğu daha net anlaşıldı. Ve en azından ithalattaki yüksek rekorlar da dikkat çekti.

        Küçük büyümelerin, adımların tarihi gelişme gibi gösterilmesinin iş dünyasını, sektörleri ne kadar motive ettiğini bilemiyorum. Ama bazen normalin bile çok altında kalan büyümelerin, bir önceki yılla, ayla veya dönemle kıyaslanıp, rekor ya da tarihi başarı gibi sunulmasının fayda değil, zarar getirdiğine inanlardanım. Özellikle ülkemizin geleceğini çok yakından ilgilendiren ekonomide daha gerçekçi olunması gerekir.

        Mesela Eylül 2018 rakamlarında yüz güldüren gelişmeler oldu. Türkiye ihracatı eylülde geçen yılın aynı ayına göre % 22,57 artarak 14 milyar 476 milyon dolar, ithalat ise % 18,1 düşerek, 16,4 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Bu düşüş de ihracatın, ithalatı karşılama oranını % 88,4 düzeyinde çıkardı.

        Son 9 yılın en yüksek düzeyi olan bu tablo incelenmesi gereken durumdur. Çünkü incelenip, nasıl olduğuna ve ne kadar sürdürülebilir olabileceğine bakılmalı. Bunun devamlılığı, hatta % 100’e yaklaştırılması için neler gerekli olduğunun da tartışılması icap ediyor. Ama sadece ihracatçılarla ve ihracat rakamlarıyla meşgul olarak yapılacak iş değil.

        Belki bu durumu yaşadığımız döneme, bize gizli veya açık ambargo uygulayanlara borçluyuz. Biraz içe kapanıp, savunma sanayinde olduğu gibi başka sektörlerde de dışardan ümit keserek bir şeyleri başardık! Bilemiyorum.

        Diğer Yazılar