Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Uzaya yönelik çalışmalar için Türkiye’nin daha fazla bekleme şansı yoktu. Başka alanlardaki durumuzla kıyaslama yapılarak eleştiriler ileri sürülmesinin de mantığı yok. Bundan 20 yıl önce ülkemizin İnsansız Hava Araçları (İHA) alanındaki konumunu düşünürsek, uzaya yönelik çalışmalarda da bu motivasyonla başarılar elde etme şansımızın yüksek olduğunu söyleyebiliriz.

        Unutmayalım ki Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun ilk yıllarından 50’li yıllara kadar olan dönemde uçak üreticisiydi. Bu konumu sebebiyle Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü’nün (ICAO) kurucu üyesi olarak yer aldı. Sonra uçak tasarlayıp, üretmekten tamamen koptuk. Havacılık sektöründe yeniden varoluş sürecimiz ise İHA’larla başladı. Üstelik dijital çağda İHA üretmek için birçok sektör disiplinini bir araya getirmek gerekiyor. Türkiye bunu başardı ve caydırıcı güç anlamında İHA’lar ile önemli bir oyun değiştirici rol de üstlenmeye başladı.

        Ayrıca küresel ölçekte uzaya yönelik çalışma yapan, ajans kuran ülke ve şirket sayısı da yine 20 yıl önceyle kıyaslanacak durumda değil. Zira artık uzay bir fantezi değil. Varsayımlarla yola çıkılan, ülkelerin kendi aralarında teknoloji yarıştırdığı bir alandan ziyade önemli ihtiyaç olarak yatırım yapılan, var olmaya çalışılan bir alan. Şu an çeşitli amaçlar için 3 bin civarında uydunun olduğu bir yer.

        REKLAM

        Ayrıca uzay, 20 yıl öncesi gibi yüksek maliyetle ulaşılan bir yer değil. Ülkeler ve şirketler arasında ciddi iş birlikleri yapılarak daha makul maliyetlerle uzay çalışmaları yapılıyor. Telekomünikasyon, savunma, güvenlik ve birçok alanda verimli üretim yapabilmek için de bir şekilde uzayda olmak gerekiyor.

        Uzun bir süredir gündemde olan Türkiye Uzay Ajansı (TUA), Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın duyurduğu “Milli Uzay Programı” ile yolculuğuna başlaması ülkemiz için önemli bir dönüm noktasıdır. Ancak Türkiye’nin uzaya yönelik çalışmalarının öncesi ve bu alanda hazırlıkları olduğu unutulmamalı. Her şeyden önce 15 yıldır bu düşünce etrafında çalışmalar yapılıyordu. Mesela Türk Havacılık Ve Uzay Sanayi AŞ (TUSAŞ) uzaya yönelik yaptığı yatırımlar için bugünleri bekliyordu.

        Uzay alanında dünyada çok az sayıda gelişmiş ülkenin sahip olduğu Uzay Sistemleri Entegrasyon ve Test Merkezi (USET) TUSAŞ’da bulunuyor. Bu merkezde bulunduğumda açık söylemem gerekirse şaşkınlığımı gizleyememiştim. GÖKTÜRK-1 Programı kapsamında TUSAŞ’ın Ankara’daki tesislerinde yer alan bu merkez dünyada birkaçını gördüğüm örnekleriyle yarışır şekilde hayata geçirildi.

        Ancak unutmayalım ki Türkiye, uzay çalışmalarında başta insan kaynağı olmak üzere birçok alanda yolun başındadır. Bu alana adım atmadıktan sonra da ilerleme, gelişme ve teknolojik iş birlikleri kurma şansınız olmuyor. Yabancıya uydu yaptırıp, attırmakla da mesafe kat edilmiyor. Uzaya yönelik haklarımız ve hukuki taleplerimiz için mutlaka bu alana girmemiz gerekiyordu.

        Türkiye Uzay Ajansı’nın (TUA) resmen faaliyetine başlamasıyla 2023’te Ay'a roket fırlatılması, ilk Türk astronotun uzaya gönderilmesi de hayal olmaktan çıkmıştır. Yaklaşık 30 yıldır tanıdığım, dostum TUA Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım da bilgi ve birikimiyle Türkiye’nin yeni vizyonuna değer katacaktır. Nitelikli insan kaynağı temininde zorluk çekildiğini biliyorum. Fakat uzay konusunda yurtdışında önemli konumlarda olan Türklerin varlığı, ODTÜ, İTÜ gibi üniversitelerimizdeki çalışmalarla bu engelde kısa sürede aşılacaktır.

        Türkiye'nin 5G hikâyeleri 2

        Türkiye'nin 5G hikâyeleri 2
        0:00 / 0:00

        Türkiye’nin telekomünikasyon sektöründeki 5G serüvenine dikkat çektiğim yazımı, ‘Kral Çıplak’ mealinde yorumlayan çok sayıda mesaj aldım. Hem de sektörün en önemli isimlerinden. Kurumlar arasında tartışmalarla başlayan, maddi kaynaklar ile beyin gücünün bir türlü ortak hedefe yönlendirilememesi sebebiyle kısır bir döngü söz konusu. Tartışmanın özü bu. Fakat eleştiri yönelttiğim tarafın da cevabı var.

        Haberleşme Teknolojileri Kümesi (HTK) Yönetim Kurulu Başkanı ve GTENT Kurucularından İlhan Bağören’in gönderdiği açıklamasını aynen aktarıyorum.

        HTK’nın 5G projesi ile ilgili yazdığınız yazıyı hayretle okudum. Yazdıklarınızı neye dayandırdığınızı bilmiyorum.Uçtan Uca Yerli ve Milli 5G projesindeki ürünlerle ilgili bilginiz var mı? Uluslararası pazarlarda satış yapmak için ne gerektiğini biliyor musunuz? Yüzlerce patenti olan firmaların bunu ne kadar ticarileştirdiği hakkında bilginiz var mı?

        Benim kurup yönettiğim firmalar bugüne kadar 500 Milyon USD’den fazla küresel pazarda satış yaptı, dünyanın her ülkesinde satıldı, IBM, Samsung, Siemens, Alcatel, Nokia bizim firmalarımızın ürünlerini sattı. İlk firmamı NASDAQ’da sattığımda dünya pazarının % 65i elimizdeydi. (Hiç bir patent olmadan.) Siz bu tür işler nasıl yapılır, biliyor musunuz da eleştiriyorsunuz? Öğrenmek isterseniz anlatayım, ama korkarım siz gerçeklerle ilgili değilsiniz.”

        İlhan Bağören’in gönderdiği cevap yazısı bu kadar. Ama köşemin formatına uygun içerik ve uzunlukta göndereceği her türlü açıklamayı da buradan yayınlamaya hazırım. Bir de benim neden gerçeklerle ilgili olmadığım konusunda biraz detay verirse memnun olurum.

        Patentin, mülkiyet hakkının önemi yokmuş!

        Patentin, mülkiyet hakkının önemi yokmuş!
        0:00 / 0:00

        Türkiye’nin 4,5G ihalesiyle telekomünikasyon sektöründe önemli bir atılım yapması bekleniyordu. Maalesef kurumlar arasındaki çekişmeden dolayı Savunma Sanayi Başkanlığı’nın (SSB) desteğiyle ortaya çıkan ve şu an kullanılan yerli baz istasyonu ULAK’a bile yeterince sipariş verilmedi.

        4,5G’de sağlanmış başarıyı değerlendirip, üzerine 5G çalışmalarını koyup devam etmek yerine başka türlü oluşumlara gidildi. Organizasyonlarda, şirketleşmelerde epeyce hatalar yapıldı. Ben de özetle kaynakların ve beyin gücünün dağınıklığıyla başarı şansının azalmasına dikkat çektim. Eğer HTK Başkanı İlhan Bağören veya bu konuyla ilgili diğer isimler bir cevap göndermek isterlerse özellikle şu hususları aydınlatmalarını bekliyorum.

        Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun (BTK) önderliğinde ilerleyen HTK’nın geliştirdiği ürün ve çözümler için aldıkları kaç patent var? (Başvuru değil). Bu ürünler için yurt dışındaki firmalara (Nokia vs.) patent parası olarak ödeyecekleri fikri mülkiyet masrafı (hava parası) ne olacak? Benzer ürünlerle fiyat ve teknolojik inovasyon olarak nasıl rekabet edecekler?

        Oluşuma önderlik edenlerin kendi firmalarının ve HTK da yer alan diğer şirketlerin daha önce bu konular ile 5G için geliştirdikleri teknolojiler var mı? Mesela yurt dışına sattıkları hangi ürünleri var?

        Ürün geliştirirken diğer firmalardan alıp kullandıkları lisanslı yazılımlar nelerdir? Geliştirdikleri ürünlerinin yerlilik oranı nedir? Rekabette onları öne çıkaracak inovasyonları nelerdir? 5G’deki ürünün özellikle baz istasyonunu kısmının 10 binlerce sayıda üretimini nerde yapacaklar? Mesela Huawei ile bu ve benzeri konularda patent ve inovasyon olmadan nasıl rekabet edecekler?

        Bu sene hazır olacağını söyledikleri bir ürün için yurtiçi ve yurtdışından hangi operatörler ile bir satış veya deneme anlaşması yapıldı? ULAK baz istasyonu üretiminde elde edilen tecrübelerden ne kadar faydalanıldı?

        İlhan Bağören’in cevabından patentin, mülkiyet hakkının önemi yokmuş anlamı çıkıyor. Satılan her baz istasyonunda yaklaşık yüzde 20 oranında patent parası söz konusuyken, nasıl rekabet edeceklerini de izah ederse sevinirim.

        Diğer Yazılar