Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İyi biri olmak için, kötü biri olabilir misiniz? Veya iyi olmak için ne kadar kötü olabilirsiniz?

        Hayat böyle. Her duygu ve yapı içinde zıddını barındırır. Mutlak diye bir şey yoktur; varsa o, koca bir “mutlak” yalandır. “Şeytan ve Maske” bunun bir özeti gibi. Anlatalım.

        Fumihiro Kuki adlı Japon’un hikâyesi bu. Olay, geri dönüşlerle, günümüz civarında geçiyor. Fumihiro, ailesi üzerinden bir tür kötülük tarikatı kuran ve bununla beslenen Shozo Kuki adlı ‘derin’ adamın oğludur. Shozo’nun dedesi de bu yoldan geçmiştir zaten ve ailenin birtakım üyeleri, I. Dünya Savaşı’ndan bu yana kötülükle beslenmektedir. Hem de dünyayı yerle yeksan eden bir kötülük.

        Baba ve oğul Kuki, çeşitli hizmetçilerle birlikte Tokyo yakınlarında bir malikânede yaşamaktadır. Fumihiro, ilerleyen zamanda babasının ne kadar kötü biri olduğunu yaşayarak öğrenir. Yaşamasına da gerek yoktur zaten, çok küçük yaşta babası ona bunu açıklamıştır: “Seninle eğitimin hakkında konuşacağım. Fakat senden umutlu olduğum içim değil, arkamda bu dünyaya bir ‘lanet’ bırakmayı istediğimden. Benim ellerimde bir lanete dönüşeceksin. Şeytanın yansıması da diyebilirsin... Seni bir lanet olarak yetiştirmek için dünyaya getirdim. Bunu değiştirme şansın yok. Bir lanet olacaksın. Kaçmaya, kurtulmaya çalışsan da lanet olacaksın. Bu asla değiştirilemez…”

        'ŞEYTAN VE MASKE' (Fuminori Nakamura - Çev: Sinan Ceylan - Doğan Kitap)
        'ŞEYTAN VE MASKE' (Fuminori Nakamura - Çev: Sinan Ceylan - Doğan Kitap)

        “NE AHLAK NE TOPLUM, BİR KAORİ”

        Kötü babanın Fumihiro’dan başka beş çocuğu daha vardır ama Fumihiro onları görmemiştir daha. Zaten onun tek gördüğü “Hayatımdaki en önemli şey ne ahlâklı olmak ne toplum ne de Tanrı’ydı, Kaori’ydi” dediği kişidir. Kaori, babası tarafından yetimhaneden alınmış, Fumihiro ile aynı yaştaki küçük kızdır. Aslında Fumihiro ile büyüsün diye evlat edinildiğini düşünürüz ama sonra Kaori’nin de babanın bir oyunu hatta maalesef oyuncağı olduğunu anlarız. Fumihiro’yu daha da şeytanlaştırmanın aracı olacak bir oyuncak…

        Ancak Fumihiro’muz ergenlik dürtüleriyle bir kez gönlünü vermiştir işte Kaori’sine. Onunla ve onunla yaptıklarıyla çok mutludur. Babası dememiş midir zaten, “Sakın unutma, mutluluk bir kaledir” diye. Babası tarafından kötülükle beslenmeye çalışılan Fumihiro’nun bu kaleyi sonuna kadar savunmak, hatta bu yolda cinayet işlemekten başka çaresi yoktur. Gerekirse “istatistiğe dönüşecek,” Japonya’da her yıl intihar eden 30 bin kişiden biri olacaktır…

        İlerleyen zamanda başka “yüzlerle” karşımıza çıkar ikisi de. Olay örgüsüne bir dedektif, bir polis, başka kadınlar, Kuki ailesinin diğer üyeleri ve dünyayı karıştırmaya çalışan bir çete de dahil olur. Çete derken JL adlı amorf bir örgütten bahsediyoruz. Şöyle der bir üyesi: “Bütün kabul görmüş değerlere saldırıyoruz. Otoriteye, sınıf farklarına, ortak algılara, toplumun yapısına… Ne olacağı umurumuzda değil. Devrim falan ilkel artık. İnsanların aklına saldırıyoruz. Yüzlerine kremalı pasta atmak gibi bir şey…”

        Bir kapitalizm eleştirisi olarak algılanabilir bu örgüt. Zira ilerleyen sayfalarda savaşın kısır döngüsü, yalanları, silah şirketlerinin kaos yaratıp bundan beslenmekteki ustalıkları da gözümüze sokulur. Kötülük zaten vardır dünyada, bunu körüklemek de çok kolaydır. Ama işte bir kale de bulunabilir her zaman: Mutluluk. Bu ikisi arasında gidip geliriz roman boyunca. Ve aklımızda hep babasının Fumihiro’ya söylediği şu sözler kalır: “Hiçbir şey değişmeyecek. Sen yine bir lanet olacaksın. Bu dünyada kötülükten yana olmaya devam edeceksin. Beni öldürerek kendine katmış olacaksın. İşte birini öldürmek böyle bir şey. Yani bir başka deyişle, birini öldürmenin en çekici kısmı bu. Kendi doğanı bozmak için başka birini kendine dahil etmek...”

        BİR MURAKAMİ OLMASA DA

        Fuminori Nakamura Japonya’nın giderek parlayan yazarlarından. 1977 doğumlu. İlk romanı “Cu” ile 2002’de Şinço Yeni Yazarlar İçin Edebiyat Ödülü’nü kazanmış. İngilizce’ye çevrilen ve Türkçe de yayımlanan ilk romanı “Hırsız”la Japonya’nın prestijli ödüllerinden Kenzaburo Oe’yi almış ve ABD’de de sükse yapmış. Nakamura eşiyle Tokyo’da yaşıyor.

        Haruki Murakami, Kenzaburo Oe, Kazuo Ishiguro’dan sonra bir Japon yazar daha yoğunlaşarak giriyor çeviri edebiyatımıza. Henüz bir Murakami olmasa da beğenenler, takip edenler olacaktır. Ancak yayına hazırlarken biraz daha dikkatli olmak şart. Zira kitabın başında seyrek olduğu için katlanılan hatalar, kitabın ortasında ayyuka çıkıyor ve sanki “Bu kadar okuduğunuz yeter, gerisi kalsın zaten biz de okumadık” havası yaratıyor. Sayfa sayfa gördüklerimi yazayım buraya biraz da sitemle ve yeni basımda faydalanılacağı umuduyla. Bir süre sonra ben de peşini bıraktım, söyleyeyim.

        Sayfa 20 - Böyle yapınca sınıftaki diğer öğrenciler böyle yapınca bana karşı daha rahat davranıyordu. (‘böyle yapınca’yı çok mu vurgulamak istediniz?)

        Sayfa 90 - İçir (için olmasın)

        Sayfa 112 - Seni (senin olmasın)

        Sayfa 159 - Cehemmene (cehennemi sevmediğiniz için mi böyle yazdınız, hem de ilk satırda?)

        Sayfa 180 - Pencerenin ardındandaki (kafamıza dan dan vurdunuz, anladık!)

        Sayfa 181 - Açlıktan ölünceye kadar ormanın dolanıp durdular (içinde bir yerlerde olmalı ama ben göremedim)

        Sayfa 184 - Bunun için için var gücümle (tamam içicez anladık)

        Sayfa 184 - Sözleşmelere uçakların bakımı da ekleriz (oraya ‘da’yı da ekleyin ama ayrı olsun)

        Sayfa 186 - Tek amacın onun yok etme anını yaşamak (benim böyle bir amacım yok, onun da)

        Sayfa 190 - Shintani’nin sen sevdiği filmler arasında (sen sevmek güzel belki ama en olsa daha iyi)

        Sayfa 191 - Uyarıda bulurmuşçasına (‘bulunmuşçasına’ da olur ‘bulunurmuşçasına’ da ama bu olmaz)

        Sayfa 207 - Ebette (elbette elbette)

        Sayfa 213 - Yalnız mısını? (sizle sen arasında gidip gelmişsiniz ama bir karar verin de devam edelim)

        300 sayfalık kitapta mazur görülebilir tashih sayısı dört-beştir. Fazlası bu kitabı tekrar Japonca’ya çevirir. Lütfen dikkat.

        REKLAM

        ***

        İKİ TAVSİYE

        Son 10 yılda Türkiye’den kâh batıya kâh doğuya farklı gerekçelerle göç edenlerin hikâyelerini dinlemiş Çuhadar. Nasıl bir hayat kurdular, Türkiye ile ilgili ‘oradan’ ne söylüyorlar? Balcıgil ise Nâzım Hikmet üzerinden insanlığın bütün hallerini anlatma iddiasında bir roman kaleme almış.

        Yeni Ülke Yeni Hayat (Bahar Çuhadar - Artemis)

        Putlar Yıkılırken (Osman Balcıgil - Destek)

        Diğer Yazılar