Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son yıllarda yıldızı parlayan Melissa McCarthy, “Ajan” (Spy) filminde, masa başı işlerini bırakıp önemli bir operasyona katılmak üzere “saha”ya inen CIA ajanı Susan Cooper’ı canlandırıyor

        SİNEMAYA doksanların sonlarında yan rollerle başlayan Melissa McCarthy’nin bir komedi yıldızı olarak yükselişi sürüyor. Kadın komedi oyuncularına çok şans verilmeyen bir endüstride peş peşe gelen başrolleriyle yükselen bir grafik çiziyor. Önümüzdeki yıl da “Hayalet Avcıları” gibi önemli projelerde karşımıza gelecek McCarthy, “Ajan”da (Spy) masa başından “saha”ya inen CIA ajanı Susan Cooper’ı canlandırıyor. Cooper’ın, fiziksel görünümü nedeniyle toplum tarafından bir türlü “yıldız oyunculuğa” layık görülmeyen insanları temsil ettiği söylenebilir. McCarthy daha önceki filmlerinde de genelde toplumun imajla ilgili önyargılarına karşı mücadele eden, sınırları zorlayan karakterleri canlandırdı.

        Susan Cooper da fiziksel güzelliğe ve imaja odaklanmış bir toplumda, arzularını bastırmak zorunda kalan bir karakter olarak çıkıyor karşımıza. Sözgelimi, bilgisayar başından kulaklıkla sürekli destek olduğu havalı ajan Bradley’ye (Jude Law) âşık ama bunu dile getiremiyor. Operasyonlarda görev almak istiyor ama Rick gibi (Jason Statham) erkek meslektaşları tarafından küçümseniyor. Öte yandan, nükleer bomba pazarlamaya çalışan Rayna’yı (Rose Byrne) takip etmesi için Paris’e gönderileceği zaman, Susan’ın arzusunun da aslında imajla ilgili olduğunu anlıyoruz. Cooper sadece işe yarayan bir ajan değil; lüks otomobiller kullanan, şık giyinen, yüksek teknoloji ürünü silahlara sahip havalı bir ajan olmak istiyor.

        İMAJ VE GERÇEKLİK FARKI

        Öykü iyilerle kötüler arasında geçiyor gibi görünse de altan alta Cooper’ın “havalı bir ajan” olma arzusu üzerine kurulu. Roma’da bindiği motosikletin devrildiği sahne filmin ruhunu özetliyor: Hayatın pratik gerçekliği ile Cooper’ın hayal ettiği imaj çoğunlukla birbirine uymuyor. Bizim için de aynısı geçerli değil midir? Bir yanda kendimize biçtiğimiz imaj, diğer yanda ise işlerin yürümesi için yapılması gerekenler vardır ve bunlar her zaman birbiriyle örtüşmez.

        HAREKETLİ BİR KOMEDİ

        Öte yandan Susan macera boyunca imajını ve karakterini sürekli değiştirmek zorunda kalıyor. Öyküye her şeyi içine atan romantik ve içedönük bir kadın olarak başlıyor; olayların akışına göre becerikli bir aksiyon kahramanına, usta bir dövüşçüye ya da ağzı bozuk şirret bir kadına dönüşebiliyor. Susan’ın esnekliğine ve koşullara uyum yeteneğine karşın Jason Statham’ın canlandırdığı maço ajan Rick Ford’un sert erkek imajının içinde işe yaramaz bir karikatür olması kuşkusuz kayda değer bir nokta.

        Yönetmen Paul Feig, filmin anlatımını Susan’ın karakter değişimleriyle paralel bir eksene oturtuyor. Senaryoyu da yazan Feig, bir James Bond filmi gibi açtığı “Ajan”ı bazen bir ajan filmleri parodisine bazen bir aksiyona dönüştürebiliyor. Diyalog ağırlıklı komediden durum komedisine geçiş yapabiliyor ve aslında çok da ilginç bir öyküye sahip olmayan “Ajan”ı eğlenceli, hareketli bir komedi filmi haline getiriyor. Vücudunu çok iyi kullanabilen ve bebeksi, şirin yüzüyle seyirciyle sıcak bir bağ kuran McCarthy’nin sırrı ise herhalde hem samimi hem komik olmayı becermesi.

        Filmin notu: 6.5

        SERBEST suç bölgesi

        İnsanların başta cinayet olmak üzere istedikleri her tür suçu özgürce, yakalanma korkusu olmadan işleyebilecekleri bir bölge hayal edin. Filme adını veren Vice böyle bir yer işte... Parasını bastıran istediği suç fantezisini yaşayabiliyor. Öldürülenler ise insan görünümlü robotlar. Devre dışı kaldıktan sonra yeniden programlanıp sisteme dahil ediliyorlar. Bir gün içlerinden biri (Ambyr Childers) geçmişi hatırlamaya başlıyor ve kaçıyor...

        ‘VURDULU KIRDILI’

        Hikâye kâğıt üstünde heyecan verici olsa da perdede kendi halinde, vasat bir kaçıp kovalamaca filmi seyrediyoruz. Kötü adamımız, Vice’ın patronu Julian (Bruce Willis); iyi adamımız ise sert ve dağınık dedektif Roy (Thomas Jane). Her ikisi de derinlikten yoksun, renksiz ve düz karakterler. Roy, Vice’ın suç oranını yükselttiğini düşünüyor. Julian ise “savunma teknolojisi” diyerek derin devleti işaret ediyor. Yapay zekâ Kelly ve ona yardımcı olan mühendis Evan (Bryan Greenberg) ise öyküye hafiften bir duygusallık katıyorlar. Senaryonun zaten herhangi bir iddiası yok. Asıl amaç “vurdulu kırdılı film” tercih edenlere hitap etmek.

        AKSİYONDAN ZİYADE ÇATIŞMA VAR

        “Vice”ı seyrederken aksiyon estetiği olarak beklentinizi yüksek tutmamanızı öneririm. Takip ve çatışma sahnelerinin çoğu birbirine benziyor. Kelly kurşun yağmurlarından nedense tek bir sıyrık dahi almadan kurtuluyor. Roy da video oyunlardaki gibi sürekli güvenlik görevlisi haklıyor. Filmin yapay zekâ konusunda yaratıcı ve yeni hiçbir şey söylemek gibi bir iddiası olmadığını da belirtelim.

        Filmin notu: 5

        Diğer Yazılar