Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Süper prodüksiyon bir Hollywood felaket filmi olan “Uzaydan Gelen Fırtına” (Geostorm), iklimin uzaydan uydularla kontrol edildiği bir gelecekte geçiyor. Ama kötü adamların devreye girmesiyle sistem, dünyayı yok edebilecek bir silaha dönüşüyor

        Hollywood, küresel ısınmanın sonuçlarına 2004’te “The Day After Tomorrow” adlı felaket filmiyle çekmişti dikkatimizi. “Uzaydan Gelen Fırtına” ise küresel ısınmanın birkaç adım sonrasına bakıyor... Açılış sahnesinde, bir kız çocuğu önce küresel ısınmaya bağlı doğal afetlerin dünyayı nasıl yakıp yıktığını; sonra da ulusların bir araya gelip dünyayı nasıl kurtardığını anlatıyor. ABD ve Çin önderliğindeki bilim insanları, uzayda uydularla iklimi kontrol eden, “Hollandalı Çocuk” adı verilen bir savunma sistemi kuruyorlar. Sorun çözülüyor ama açılışı takip eden sahnede, sistemin fikir babası ve kurucusu Jake Lawson'un (Gerard Butler) ABD'li politikacılar tarafından tasfiye edildiğini görüyoruz. Birkaç yıl sonra ise iklim felaketleri yeniden yaşanıyor ve Jake göreve çağrılıyor.

        Bu arada, çoğu felaket filminde olduğu gibi hikâyenin bir babayla çocuğunun ayrılmasıyla geliştiğini ve “dağılmış, parçalanmış aile” ekseninde ilerlediğini belirtelim. Bu tür filmlerde kurtarılması gereken sadece dünya değildir. Aile düzeninin de yeniden tesis edilmesi gerekir. Mesele, genellikle ayrı düşmüş ebeveynler ya da babalık vasfını yerine getiremeyen bilim insanlarıyla ilgilidir. Ama buradaki aile meselesi, Lawson kardeşlerin anlaşmazlığıyla ilgili... Teknokrat Jake, kendisinden sonra Hollandalı Çocuk'un başına getirilen bürokrat kardeşi Max'e (Jim Sturgess) güvenmiyor ama evladı gibi gördüğü Hollandalı Çocuğu kurtarmak için işinin başına dönüyor ve dünyayı kurtarmak için tasarladığı sistemin, tehlikeli bir “iklim silahı” haline geldiğini keşfediyor...

        “Uzaydan Gelen Fırtına”, iklimin kontrol edilmesi ve bir kitle imha silahına dönüşmesi üzerinden kuruyor “felaket fikri”ni... Bundan birkaç yıl önce, bazı ülkelerin “meteorolojik silahlar” geliştirdiği, hatta bunları Türkiye üzerinde denedikleri yönündeki söylentiler dolaşıyordu. Bunlar şehir efsanesi olabilir. Ama iklim değişikliğinin insanları giderek daha çok korkuttuğu, senaryonun da tüm bu korku, kaygı ve paranoyalardan beslenerek yazıldığı kesin... Senaryoyu Paul Guyot ile yazan yönetmen Dean Devlin, küresel felaketler karşısında politikacıların değil, bilim insanlarının ipine tutunmamız ve hiç bırakmamamız gerektiğini ima ediyor. Ayrıca soykırımcılığa kadar uzanabilecek milliyetçiliği eleştiriyor ve dünyanın şu halinde biraz komik kaçsa bile “tek gezegen tek halk” benzeri iyi niyetli sloganlar dahi atıyor.

        Tüm bunlar bir yana, asıl mesele her zaman olduğu gibi yine giderek artan gerilim, büyük ölçekli tahribat ve finale kadar sabırla beklenen o “rahatlama” duygusuyla ilgili... Ama etkili, çarpıcı dramatik anlar ya da iyi işlenmiş karakterler beklemeyin. İddiasız bir felaket filmi bu... Buna karşılık, süper prodüksiyon bir Hollywood felaket filminden beklediğiniz her şey var: Şehirlerin yıldırımlarla bombalandığı, çöllerde buzul çağının yaşandığı, dolu yağışının insanları öldürdüğü, gökdelenlerin yerle bir olduğu tahribat dolu görkemli bir film bekliyor sizi. Zaten filmin asıl amacı o hap gibi yutturmaya çalıştığı mesajlardan ziyade bu yıkım ve felaket duygusu...

        Filmin Notu: 6

        Diğer Yazılar