Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Film başlıyor ve çok değil, 5-10 dakika içinde animasyon tekniği açısından yenilikçi ve yaratıcı bir iş seyrettiğinizi anlıyorsunuz... En gelişmiş bilgisayar animasyon teknolojisi ile sinema anlatım tekniklerinin özgün ve yaratıcı grafik yaklaşımlarla bir araya getirilmesini daha önce pek çok kez gördük. “Örümcek-Adam: Örümcek Evreninde” (Spider-Man: Into the Spider-Verse) bunlara “el çizimleri”nin, yani klasik animasyonun tadını ve daha da önemlisi, resimli roman estetiğini ilave ediyor.

        Kendi adıma, resimli roman estetiğinin bir filmde daha önce bu kadar yoğun ve işlevsel olarak kullanıldığını pek hatırlamıyorum. Sadece “konuşma balonları”ndan, kadraj içinde beliren yazılardan sözetmiyorum. Onları zaten başka filmlerde de gördük.

        Burada filmin her yerine sinmiş daha derin ve kapsamlı bir resimli roman etkisi var. “Kâğıda basılı resimli romanlar”da kullanılan anlatım tekniklerinin çoğu çıkıyor karşımıza. Bazen kadraj bir resimli roman sayfası gibi tasarlanıyor, bazen kamera sayfanın üzerinde sanki hareket ediyor, bazen de sayfanın çevrilmesi hissini veren geçişler görebiliyoruz... Dahası, bazı sahnelerde kâğıdın dokusunu, mürekkebin hissini ve nerdeyse ofset baskı havasını dahi hissetmek mümkün.

        Peki, hikâye ne anlatıyor? Tam da burada, 2010'lu yıllarda Marvel Comics'in Örümcek-Adam resimli romanlarının “acaip” farklı damarlardan ilerlediğini hatırlatmalıyım. 2014'de yayınlanan bir macera, okurları Örümcek Evreni'yle (Spider-Verse) tanıştırmıştı. Burası paralel evrenlerden gelen farklı Örümcek Adam'ların karşılaştığı, etkileşim halinde olduğu bir yerdi. İlk kez 2011'de yayınlanan bir macerada karşımıza çıkan Afro-Latin kökenli Miles Morales'i de unutmayalım. New York'ta yaşayan genç sanat okulu öğrencisi Miles Morales, Örümcek Adam / Peter Parker'ın ölümünün ardından yeni Örümcek-Adam olarak çıkmıştı karşımıza... Senaryosunu Phil Lord'un yazdığı “Örümcek Adam: Örümcek Evreninde”, ana karakter olarak Miles Morales'i alıyor ve onun üzerinden bizi Örümcek Evreni'yle tanıştırıyor...

        Bir polisin oğlu olan genç Miles Morales'i örümcek ısırığına maruz kalmadan önce tanıyoruz. Miles duvarlara resim çizmeye bayılan, sokak sanatına tutkulu bir genç. Gittiği yatılı sanat okulundan, oradaki yeni arkadaşlarından ve kendisine öğretilenlerden pek memnun değil. Eski okuluna dönmek ve özgür kalmak istiyor ama babası okullu bir sanatçı olması konusunda ısrarlı... Babası kanun dışı yöntemleri nedeniyle Örümcek Adam'ı da sevmiyor. Aslında bir yanıyla, duygusal bir baba – oğul hikâyesi seyrediyoruz... Oğlun kendi kurallarını babaya kabul ettirmesi ve babanın da onu anlayıp saygı duyması üzerine bir film.

        Ancak ön planda Miles'ın değişim süreci var. Miles'ın, süper yeteneklerinin ortaya çıkmasıyla kötü adam Kingpin'in yol açtığı talihsiz olayların içine sürüklenmesi aynı anda oluyor. Süper yetenekleri, ilk anlarda başına bela oluyor, onun için hayatı çok zorlaştırıyor. Tam da bu günlerde, hayranı olduğu Örümcek-Adam / Peter Parker'la karşılaşıyor ve genç yaşta ağır bir sorumluluk alıyor. Miles, başlangıçta fazlasıyla çaylak, şaşkın bir süper kahraman ve hikâyenin ana damarı, onun yeteneklerini kullanmayı öğrenmesi, sorumluluk alması, yani “büyüme süreci” üzerine kurulu... Bu arada, diğer ana karakter, bir başka evrenin Örümcek Adam'ı olan Peter B. Parker'ı unutmayalım. Motivasyonunu kaybetmiş gönülsüz bir süper kahraman olarak çıkıyor karşımıza ama Kingpin'in korkunç planları onu da değiştiriyor, sorumluluk almak zorunda bırakıyor.

        Film, hiç kimsenin doğuştan mükemmel olmadığını, süper kahramanlığın öğrenilemeyeceğini, ancak hissedilerek, içten gelen dürtülerle yapılabileceğini söylüyor. Süper kahramanlığın en önemli özelliğinin süper yeteneklerden ziyade sorumluluk duygusu olduğunun altını çiziyor.

        Filmin en sevdiğim yanlarından biri, “beyaz adam ağırlıklı süper kahraman filmi modeli”ni yıkıp yerine beyazların merkezde yer almadığı, çok kültürlülüğe kapı açan alternatif bir dünya getirmesi oldu... Gerçi 2000'li yıllarda süper kahraman filmlerinde beyaz ırkın ve erkeklerin egemenliği çoktan kırıldı. Özellikle Marvel bu konuda övgüye değer işler yaptı. Ama “Örümcek Adam: Örümcek Evreninde”, cinsiyet, ırk ve her tür ayrımcılığın anlamını yitirdiği çok kültürlü dünya görüşüne övgü niteliği taşımasıyla benim için bir adım öne çıkıyor. Çünkü filmdeki paralel evrenlerin fazlalığı, çok kültürlü bir dünya modelini akla getiriyor.

        Süper kahraman öyküleri ve animasyon, daha önce defalarca bir araya geldi. “Animasyon süper kahraman” filmlerini bir alt tür olarak kabul edersek “Örümcek Adam: Örümcek Evreninde” bence türün gelmiş geçmiş en iyi birkaç örneğinden biri... Özellikle süper kahraman filmlerini sevenlerin “sadece bir animasyon” diye düşünüp pas geçmemesini öneririm. Animasyon sevenlerin de süper kahraman filmi diye uzak durmaları yanlış olur. Resimli roman estetiğini kullanması itibarıyla son yılların en yenilikçi animasyonlarından birini kaçırmış olurlar...

        Bob Persichetti, Peter Ramsey ve Rodney Rothman'ın yönettiği film bence 2018'in en iyilerinden biri... Ana karakterin ruhunu ve kültürünü yansıtan müziklerini de çok sevdim. Filmde 3D tekniği, “üç boyutlu bir şovdan” ziyade görsel bir derinlik unsuru olarak kullanılıyor. Öyle ki, kendinizi bir resimli romanın içinde dolaşıyormuş gibi hissediyorsunuz. “Örümcek Adam: Örümcek Evreninde” süper kahraman ve animasyon sevenlerin kaçırmaması gereken bir film.

        Filmin notu: 8

        Diğer Yazılar