Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Tek kanallı TRT döneminin klasik eğlencelerinden biriydi Eurovision Şarkı Yarışması… Özellikle Türkiye’nin yarışmaya katıldığı ilk yıllarda gereğinden çok önemsenip ciddiye alınırdı. Sonra zamanla her şey yerli yerine oturdu. Eurovision, Avrupalılar için ne ifade ediyorsa, bizim için de aynısını ifade etmeye başladı…

        Sonuçta, çok abartılmaması gereken bir şarkı yarışmasıydı ama bir benzeri daha yoktu… İşte bu benzersizlik, Eurovision’u yıllar içinde bir popüler kültür fenomeni haline getirdi.

        Bugün artık sadece bir şarkı yarışması değil. Ekran başındaki seyircilerin oylamaya katılması, rekabetin tadını daha da artırdı. Abartılı sahne şovları, dansları, kostümleri, makyajları ve çoğu unutulmaya mahkûm harcıâlem şarkılarıyla Eurovision, katılımcı ülke sayısının giderek arttığı 2000’li yıllarda neredeyse kendi kendisinin parodisine dönüştü. Öteden beri banal bulunan yanları, elitist kültürün küçümsediği müzikal hafifliği ve ‘hiç bitmeyen demodeliği’ en büyük avantajları haline geldi.

        Eurovision, 1950’lere kadar uzanan nostaljisini tümüyle bir yana bıraktığınızda dahi bugün hâlâ büyük bir şov… Ekran başına geçenlerin çoğu, şarkı dinlemek kadar gülüp eğlenmek ve rekabet heyecanına tanık olmak için seyrediyor Eurovision’u…

        İşte bu yüzden, Eurovision’u konu alan bir filmin komedi türünde olması şaşırtıcı değil. Ama asıl şaşırtıcı olan, ‘Eurovision Şarkı Yarışması: Fire Saga’nın Hikâyesi’nin (Eurovision Song Contest: The Story of Fire Saga) Eurovision’la hiçbir ilişkisi olmayan Amerika’dan gelmesi…

        Eurovision, Amerikalıların hiç anlayamadığı futbol tutkusu gibi Avrupa’ya özgü bir fenomen… İlk bakışta bir Avrupalının Amerikan beysbol ligi üzerine bir film çekmesi kadar tuhaf geliyor insana. Lakin, ABD’li oyuncu Will Ferrell’in uzun yıllardır Eurovision Şarkı Yarışması’nı konu alan bir film çekmek istediğini, 2018’de Portekiz’in Lizbon kentinde düzenlenen yarışmaya İsveç delegasyonu adına katıldığını ve organizasyonun provalar dahil her aşamasını yakından takip ettiğini öğrendiğinizde her şey yerli yerine oturuyor.

        Aslında bütün hikâye, Will Ferrell’in, 1999 yılında İsveçli eşi Viveca Paulin’in kuzenlerinin evinde Eurovision Şarkı Yarışması’nı izlemesiyle başlamış. Bu filmde Andrew Steele ile birlikte senaryo yazarı olarak karşımıza çıkan Ferrell, o günden sonra yarışmayı düzenli olarak takip etmiş. 2014’de Danimarka’nın Kopenhag kentindeki finalle birlikte ekran başından kalkıp ‘saha’ya inmiş ve televizyonda gördüklerimiz dışında olup bitenleri de gözlemlemiş.

        İşte bu yüzden, daha ilk sahnelerinden itibaren, filmin ‘Eurovision kültürü’ne hâkim biri tarafından yazıldığı çok belli… 6 Nisan 1974’de İzlanda’da, insanların Eurovision seyretmek için toplandığı bir evde açılıyor film… Annesini erken yaşta kaybetmesinin travmasını üstünden atamayan küçük Lars ve henüz konuşmayı sökemeyen Sigrid, ABBA’nın ‘Waterloo’ şarkısıyla kendilerinden geçip dans etmeye başlıyorlar… Lars’ın o günden sonra hayattaki en büyük amacı Eurovision’u kazanmak oluyor…

        REKLAM

        Bir sonraki sahnede artık birer yetişkin olan Lars (Will Ferrell) ve Sigrit’i (Rachel McAdams) ‘Volcano Man’ adlı şarkılarının video kliplerinde izliyoruz. Özellikle düzenlemesi ve sözleriyle Eurovision kokan bir şarkı bu… Will Ferrell’i o tuhaf kostümüyle klavyeli çalgının başında gördüğümüz anda filmin ruhunu hissediyoruz. Sadece parodiden söz etmiyorum. Eurovision’u her şeyden daha çok ciddiye alan bir adamın hikâyesi bu…. Dolayısıyla, komik olmaması imkânsız…

        Ama hayatında hiç Eurovision izlememiş birisi için ne ifade edeceğini kestirmek gerçekten zor. Sadece Eurovision’a özgü olarak düzenlenmiş şarkılara, garip danslara, teatral sahne şovlarına, son yıllarda giderek daha abartılı hale gelen makyaj ve kostümlere tanık olmadan bu filmdeki mizahın tadını çıkarmak bence mümkün değil. Gerçi, Will Ferrell’in filmdeki şarkı performanslarının her birinin ayrı bir komedi sahnesi gibi tasarlanıp çekildiği kesin. O sahnelerde mizah herkesi yakalıyor. Buna karşılık, Sigrit’i baştan çıkarmaya çalışan Rus Alexander Lemtov’un (Dan Stevens) teatral bir şovla yorumladığı ‘Lion of Love’ adlı şarkısı, hayatında hiç Eurovision seyretmemiş birine çok eğlenceli gelmeyebilir.

        Biraz Eurovision kültürünüz varsa, İzlandalıların Katiana’ya (Demi Lovato) neden o kadar güvendiklerini de anlıyorsunuz. Çünkü Eurovision tarihinde şarkıcının sahne kişiliği, güçlü sesi ve içten yorumu sayesinde yüksek puan alan birçok sıradan şarkı vardır…

        Özetle, filmde dinlediğimiz bütün yarışma şarkıları, bence ‘Eurovision ruhu’nu yansıtmayı başarıyor. Peki, ‘Eurovision ruhu’nu çıkardığınızda, geriye ne kalıyor derseniz, 'İzlanda folkloru ve kültüründen nasiplenen orta karar bir Will Ferrell komedisi’ demekten başka çare yok. Belki de bu nedenle, film Amerikalı eleştirmenlere pek bir şey ifade etmiyor.

        Eurovision’a sadece bir yarışma olarak bakarsanız, filmin kayda değer bir omurgası kalmıyor. Lars ile Sigrit arasındaki romantik hikâyeyi ve her iki karakterin duygusal serüvenini ciddiye almak açıkçası zor… Lars ile ona saygı duymayan babası (Pierce Brosnan) arasındaki sorunlar komik ama basit.… Rus Lemtov ile Yunan şarkıcı Mita’nın (Melissanthi Mahut) dâhil olduğu aşk dörtgeninin de elbette ciddiye alınır yanı yok. Kaldı ki, oradaki bütün mesele Sigrid’in Lemtov’a ‘Sen gay misin?’ diye sorduğu sahne değil mi zaten…

        REKLAM

        Will Ferrell’in bu filmi Eurovision’a aşina olanlar için çektiği o kadar açık ki… Covid-19 pandemisi olmasaydı film, 2020 Eurovision Şarkı Yarışması’nın Hollanda’nın Rotterdam kentinde gerçekleşeceği hafta tüm dünyada gösterime girecekti… Çünkü Ferrell, herhangi bir seyircinin canlı yayında baştan sona izleyeceği tek bir yarışmayla dahi Eurovision’un kodlarını hemen çözeceğini biliyordu. Dolayısıyla, film ve yarışma seyirciler üzerinde harika bir sinerji yakalayabilirdi. Ama Ferrell’in şansı yaver gitmedi. Eurovision yarışması pandemi nedeniyle tarihinde ilk kez iptal edildi…

        ‘Eurovision Şarkı Yarışması: Fire Saga’nın Hikâyesi’ aynı zamanda duygusal bir kendini iyi hisset filmi… İlk sahnede dans eden küçük Lars’ın evdeki büyüklere ‘Bana gülmeyin!’ diye tepki göstermesi, filmin meselesini açık ediyor. Will Ferrell, Eurovision’u sevgi ve parodi arasında gidip gelen sıcak bir yaklaşımla ele alıyor. Lars ile Sigrid’in Eurovision’a ve iyi müziğe olan inançları, filme duygusal bir hava katıyor. Gülsek de eğlensek de, karakterlerin saflığı, masumluğu aklımızdan çıkmıyor. Sonuçta, 1974 yılında ‘Waterloo’ gibi bir şarkının gücüne kapılan iki tutkulu çocuğun öyküsünü izliyoruz. Sigrit’in İzlanda folklorundaki Speorg notasına çıkmak istemesi, annesinin ‘Beyninle değil kalbinle şarkı söyle!’ demesini de unutmayalım.

        ‘Eurovision Şarkı Yarışması: Fire Saga’nın Hikâyesi’, insanların parti yaparken eğlenmek için seyrettikleri bir kült filme dönüşebilir zamanla... Yönetmen David Dobkin, biraz da bunun bilincinde çekmiş filmi… Şarkıların pek eksik olmadığı süper hafif ve komik bir film bekliyor sizi…

        Alaycı üslubuyla yarışmayı BBC televizyonunda yıllardır yorumlayan Graham Norton’un yanı sıra Eurovision’da yarışan birçok şarkıcı da konuk oyuncu olarak çıkıyor karşımıza…

        Bir yanda, karlar altındaki küçük İzlanda kasabasının mütevazı, sıcak atmosferi; diğer yanda, tüm Avrupa’yı birleştiren gösterişli bir şarkı yarışması… Filmin konsepti bu ikili zıt yapı üzerine kurulduğundan David Dobkin, İzlanda sahnelerinde sıcak ve renkli bir atmosfer kuruyor. Özellikle kasaba barında söyledikleri ‘Ja Ja Ding Dong’ şarkısı akılda kalıcı… ‘Soğuk Kuzey’in sıcaklığı yarışmanın gerçekleştiği Edinburgh kentinde de karşımıza çıkıyor.

        REKLAM

        Amerikan sinemasının günümüzdeki en önemli komedyenlerinden biri olan Will Ferrell’i ve mizah anlayışını sevmemin de katkısıyla filmi baştan sona ilgiyle izledim. Bütün o Eurovision şatafatının ortasında, samimi, sahici bir karakter olarak ne yapacağını bilemeyen Sigrit’te Rachel McAdams’ı da beğendim. Bu arada, Sigrit’in şarkılarını McAdams’ın değil İsveçli Molly Sandén’in seslendirdiğini belirtelim.

        Belki çok ciddiye alınacak bir hikayesi yok ama geleceğe kalacak ‘kült bir Eurovision komedisi’ yapmak için üstünde özen ve tutkuyla çalışıldığı belli…

        ‘Eurovision Şarkı Yarışması: Fire Saga’nın Hikâyesi’ni Netflix’te izleyebilirsiniz.

        6.5/10

        Diğer Yazılar