Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dünya genelindeki verilere göz attığımızda, geçtiğimiz sonbahardan bu yana sinema salonları açısından işlerin kötü gittiğine dair bir işaret yok. 2021 yılının aralık ayında gösterime giren ‘Spider-Man: Eve Dönüş Yok’ (Spider-Man: No Way Home), 804,793,477 dolar ile gelmiş geçmiş en çok hasılat getiren filmler arasında üçüncü sırada. ‘Top Gun: Maverick’ ise gişelerde kazandığı 685,798,255 dolar ile altıncı sırada yer alıyor. Aynı listede 2022’de gösterime giren ‘Doctor Strange: Çoklu Evren Çılgınlığında’ (Doctor Strange in the Multiverse of Madness) ve ‘Jurassic World Hakimiyet’in (Jurassic World Dominion) ilk 50’ye girdiğini de belirtelim. Enflasyon oranlarını hesaba katarak yapılan listelerde belki tüm zamanların ilk 100’ünde değiller ama sinema salonları için kâbus gibi geçen pandemi döneminin ardından başta ABD olmak üzere dünya genelinde sinema salonu işletmecilerine ferah bir nefes aldırdıkları kesin.

        Boxoffice Mojo’daki son verilere göre 2022 yılında 100 milyon dolar hasılat barajını geçen 24 film var. Dolayısıyla, pandemi döneminde ‘İnsanlar bundan sonra artık sinema salonlarında film seyretmez’ diyenlerin durumu hayli abarttığını söylemek mümkün.

        REKLAM

        Türkiye’ye gelirsek, 2020 ve 2021’le karşılaştırdığımızda, sinema salonları için bir toparlanma yılı olduğu konusunda hiç kimsenin kuşkusu yok. ‘Bergen’in 1989’dan bu yana Türkiye’de en çok seyredilen filmler sıralamasında 5 milyon 474 bin 129 seyirciyle sekizinciliğe yerleşmesi şüphesiz moral verici. Ama dünya geneliyle kıyasladığımızda, eldeki tüm verilerin umut dolu olduğunu söylemek zor.

        'Bergen'
        'Bergen'

        Sözgelimi, Boxoffice Türkiye’deki 2022 yılının ilk 33 hafta 3 gün verilerini, önceki yılların ilk 33 hafta 3 gün verileriyle karşılaştırdığımızda, işlerin henüz yoluna girmediğini daha iyi görüyoruz. 2019 yılında aynı dönemde kesilen bilet sayısı 32 milyon 545 binin üzerindeyken 2022 yılında bu sayı 26 milyon 99 bin civarında. Sinemacılarla salon işletmecilerin anlaşmazlığından önce her şeyin yolunda gittiği son yıl olarak kayıtlara geçen 2017’nin aynı döneminde kesilen bilet sayısının 44 milyon 352 bin olduğunu düşündüğümüzde, sinema salonlarında film izleme sayısındaki dramatik düşüş daha da dikkat çekici hale geliyor. Popcorn Krizi olarak bilinen ve yapımcılar lehine yasalarda yapılan değişikliklerle sonuçlanan ‘salon işletmecisi – film yapımcısı anlaşmazlığı’ öncesi, Türkiye’de yıllık seyirci sayısı, 2017’de 71 milyonun üzerine çıkmıştı. Kriz sonrasında, 2019 yılında ise 60 milyonun altına düşmüştü. Son 4 ayda bir mucize olmazsa 2022 beklentilerinin bu sayıların çok altında kalacağını biliyoruz.

        Topu topu 5 yıl önce yabancı dağıtımcıların ayakta kalabilmek için ortak yapımlara yöneldiği, hatta yerli film dağıtmanın yolunu aradığı Türkiye’de manzara çok değişmiş durumda.

        Geçmişe dönüp baktığımızda, 2017 yılında Türkiye’de en çok seyredilen ilk 10 film arasında sadece 2 yabancı yapım görebiliyoruz. 2018’de bu sayı 1’e düşüyor. Popcorn Krizi’nin etkilerinin açık şekilde görülmeye başladığı 2019’da bile bu sayı 4’ü geçemiyor. 2022’ye baktığımızda ise durum açık şekilde tersine dönüyor. İlk 10’da şimdilik sadece 4 yerli film var. Bu filmlerden ikisinin ucuz bilet fiyatıyla gösterime girdiğini, yani düşük hasılat getirdiklerini de unutmamamız gerekiyor.

        REKLAM

        Evet, salon işletmecilerinin umudu yabancı filmlerde ama Türkiye’deki sinema seyircisinin aklının hâlâ yerli filmlerde olduğu aşikâr. Marvel ve DC yapımlarını bir yana koyarsak, Kuzey Amerika ve Avrupa gişelerinde harika sonuçlar alan ‘Top Gun: Maverick’, ‘Jurassic Park Hakimiyet’ gibi filmlere öyle çok fazla ilgi göstermeyen bir ülke Türkiye. Pazarlama ve dağıtıma ne kadar bütçe ayırırsanız ayırın, Amerikalıların ‘blockbuster’ dedikleri birçok süper prodüksiyonun Türkiye’de çok fazla şansı yok. ‘Hayır’ (Nope) ve ‘DC Süper Evciller Takımı’ (DC League of Super Pets) gibi 2022 yazının iddialı filmlerinin Türkiye gişelerinde aldığı sonuçlar tam bir hayal kırıklığı. Son üç haftayı lider kapatan ‘Suikast Treni’nin (Bullet Train) 165 bin seyirciyi ancak geçtiğini, ‘Elvis’ gibi bir filmin 56 binde kaldığını düşündüğümüzde, yabancı filmlerin Türkiye’de işleri yoluna koyacağını iddia etmek imkânsız.

        İyimserler, Türkiye’de yaz aylarında sinema seyircisinin azaldığını, pandemi nedeniyle 2 yıldır evlerine kapanan insanların karanlık salonlara gitmek yerine tatil beldelerine akın ettiğini, sonbaharda her şeyin yoluna gireceğini söyleyebilir. Karamsarların ise bu görüşe karşı öne sürebileceği ne yazık ki çok argüman var. Mesela, Türkiye’de en çok bilet satılan yarıyıl tatili dönemindeki dramatik düşüşü getirip önümüze koyabilirler. Son 12 yıllık verilere baktığımızda 2022, yarı yıl tatilinde en az bilet satılan yıl olarak şimdiden tarihe geçmiş durumda. Özetle, sinema salonlarının, bu verilerle bırakın PopCorn Krizi öncesini, pandemi öncesindeki 2019’un seviyesine ulaşması dahi mümkün görünmüyor.

        Salon işletmecilerini bir yana koyup işin üretim tarafına baktığımızda ise tam tersi bir durum çıkıyor karşımıza. Çünkü Netflix, Prime Video, Disney Plus, BluTV, Gain, PuhuTV gibi seyircilere internet üzerinden ulaşan çevrimiçi servislerin sayısının artmasıyla dizi ve film üretiminde niceliksel olarak ciddi bir artış var. Çevrimiçinde giderek yükselen ‘abone sayısı rekabeti’ nedeniyle Türkiye sinema endüstrisinin kötü bir dönem yaşadığı söylenemez. Tam tersine birçok yıldız, yönetmen, görüntü yönetmeni ve oyuncunun uzun süre iş kabul edemeyecek kadar dolu durumda olduğunu duyuyoruz.

        Daha önemlisi, sinema filmi ve televizyon dizisi üreten yapımcılar, çevrimiçi servislerle çalışmaktan memnunlar. Satılan bilet sayısı ve izlenme oranlarını dert etmeden sadece projenin niteliğine odaklanabiliyorlar. Ama tam da burada ‘çevrimiçi’ yöneticilerinin, en az yapımcılar kadar dönemin ruhunu belirlediğini unutmamak gerek. Dolayısıyla, yönetmenler ve yazarlar kadar çevrimiçi servislerin marka değerlerinin öne çıktığı, kendi tarzlarını oluşturdukları bir dönemin içindeyiz.

        'Erşan Kuneri'
        'Erşan Kuneri'

        Son yıllarda yaşadığımız her şey, 1990’ların ilk yarısında olup bitenleri hatırlatıyor bana. O yıllarda Yeşilçam, sinema salonlarını kendi haline bırakıp özel televizyonlar için çalışmaya başlamıştı. Yerli film seyircisinin artık evinden çıkıp sinemaya gitmediği iddia ediliyordu. Sonra hiç kimsenin öngöremediği gelişmeler oldu. Sinema okulları, televizyon, reklam, tiyatro gibi alanlardan gelen yeni bir yönetmenler, yapımcılar ve oyuncular kuşağı, Yeşilçam’ın özel televizyonlara çalışmasından doğan boşluğu hızla doldurmasını bildiler. Yeni döneme uyum sağlayan birkaç yapımcı ve her dönem seyircinin nabzını tutan Yavuz Turgul gibi eski kuşak birkaç yönetmen dışında, Yeşilçam bir süre sonra nerdeyse tümüyle devre dışı kaldı. Yeni kuşak seyirci Mustafa Altıoklar, Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz, Çağan Irmak gibi yeni sinemacılarla buluşmuştu artık… Bu isimlere süreç içinde yeni isimler eklendi. Çok değil birkaç yıl içinde baş döndürücü bir yapısal değişim yaşanmış ve Yeşilçam nostalji olmuştu artık. Bir süre sonra, özel televizyonlar dahil herkes yeni sinemacıların peşindeydi. Onlar da yıllar boyunca sinema ve televizyonu birlikte götürdüler.

        Şimdilerde ise genel olarak çevrimiçi servisler için çalıştıklarını, sinema salonlarına henüz dönmediklerini görüyoruz. İşte bu yüzden, önümüzdeki dönemde sinema salonlarında yerli film seyretmek isteyen seyircilerin taleplerine yanıt verecek yeni bir sinemacılar kuşağının çıkma ihtimali azımsanamaz. ‘Bergen’in ulaştığı gişe başarısı bunun açık bir ispatı. İşte bu yüzden, önümüzdeki dönemin önemli gelişmelere sahne olabileceğini düşünüyorum.

        Sinema işletmecilerinin Türkiye pazarında ayakta kalmak için küçülmeyi tercih etmesi, salon sayısını azaltması uzak bir ihtimal değil. Beş yıl önce yılda 80 milyon bilet hedefleyen ve tüm dünyanın dikkatini çeken bir sektörün bu hallere düşmesi gerçekten çok üzücü. Ama tüm bu dramatik düşüşe rağmen nüfusa oranla satılan bilet sayısına baktığımızda Türkiye, hâlâ istikbal vadeden bir ülke.

        Umarım, yeni sinemacılar ve bağımsızlar bu boşluğu doldurmak için yeni stratejiler geliştirirler. Çünkü Türkiye’de sinema salonlarında yerli film seyretmek isteyenlerin sayısının azaldığını hiç sanmıyorum. Çevrimiçinde kaliteyi ne kadar yükseltirseniz yükseltin, insanlar bazen evin dört duvarı arasından çıkmak, karanlık salonlarda başka insanlarla birlikte gülmek, ağlamak ve duygulanmak isterler. Ayrıca, çevrimiçi dizi ve filmlerin, sinema salonlarından ziyade açık televizyon kanallarıyla rekabet ettiğini unutmamak gerek.

        Diğer Yazılar