Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir ülkenin iflas ettiği gün, o ülkeye tatile gidilirse fıkra gibi anların içinde kendinizi bulmanız kaçınılmaz olur; işte benim Yunanistan’ın Selanik şehrinde yaşadıklarım da aynen öyleydi.

        Gittiğim yerleri aşağıda detaylı olarak sizlerle paylaşacağım ancak ilk olarak size, maddeler halinde bu şehrin ve insanlarının benim tecrübe ettiğim özelliklerini sıralamak istiyorum;

        • Selanikliler kesinlikle frappuccino seviyor!
        • Otobüs duraklarına ciddi garezleri var.
        • Balkonsuz evleri olmadığı gibi yeşilliği olmayan teraslara karşılar.
        • Yemek siparişinden önce mutlaka masaya ikramlar getiriyorlar.
        • Graffitisiz duvarları yok.
        • İndirim cenneti olduğu bir gerçek.
        • Müzeler, sokak levhaları ve hatta mönüler, her şey Yunanca.

        Ülke iflas etmiş, hava kapamış, ha yağdırdı ha yağdıracak derken sabahın 08:00’nde Selanik’te güne merhaba dedim. Yediğim nanenin daha o saatte farkına vardım ancak, çok geçti, artık Selanik’teydim. Acıkmıştım ve her turist gibi şehrin en popüler yerlerine gitmek istiyordum. Bende kahvaltı etmek için bizim Taksim’imiz gibi olan Aristoteles Meydanı’nda açık yerler bulacağımın ümidiyle meydana çıktım. Meydanda ilk dikkatimi çeken bankanın önündeki öfkeli kalabalık oldu. Yolun her iki tarafında, karşılıklı bulunan bankalar kapılarını açmamış ve insanlar bu duruma sinirlenmişti. Bende gazeteye yetiştiririm belki diye bir iki fotoğraf çekiyordum ki amcanın biri onları çektiğimi gördü. Zaten sinirli olan amca Yunanca “Maskolos” gibi bir şey diyerek yanındaki adama beni gösterdi ve bir müddet bana bakarak konuşmaya başladılar. Sanırım sinirli amca “elin milletine maskara da olduk” tan girip hükümete yağdırıyordu ama bu benim uydurmam tabii ki amca bana da yağdırıyor olabilir. Neyse durumla kel alaka olan ben, konuya daha fazla müdahil olmadan ortamdan sıvışmayı başardım.

        Kahvaltı edebilmek için koskoca meydanda sadece tek bir yer açıktı; Tepkevλnç adlı tatlıcının hemen karşısındaki, garip Yunanca ismi olan yer. Gönül isterdi ki oranın adını yazabileyim ancak, inanın ne telaffuzu ne de yazımı benim için mümkün değil. O yüzden size konum bilgisini vererek durumu çözmeye çalıştım. Bir de eğer olurda yolunuz Selanik’e düşerse, size ufak bir tüyo vereyim, sakın ola sabah 09:00’dan önce açık bir yer aramaya kalkmayın; sonra benim gibi üzülürsünüz.

        Zoruna da olsa bulduğum ilk açık kafeden bozma yere oturduktan sonra kendimce gezilecek yerlerin güzargahını oluşturdum. Sırasıyla Atatürk Müzesi, Aziz Dimitros Kilisesi, Ano Poli Tepesi, sahildeki şemsiyeler, Kale diye devam ediyordu listem. Hava muhalefeti sebebiyle görmeyi hedeflediğim yerlerin bir kısmını göremesem de elimden geldiğince gezmeye çalıştım. Kahvaltımı ettikten sonra da vakit kaybetmeden ilk olarak Ata’nın evini ziyaret ettim.

        ATATÜRK MÜZESİ

        İtiraf etmeliyim ki Ata’nın doğduğu ev olması sebebiyle benim için zaten kutsal bir mekan olan müzede biraz hayal kırıklığı yaşadım. Ne yazık ki yapılan restorasyon sonrası müze tamamen yenilenmiş. Üzüldüm! Çünkü; eskiye dair neredeyse hiçbir şey yok… Ata’nın kullandığı özel bir iki eşya haricinde, müze yalnızca fotoğraflardan oluşuyor bile denebilir. Zübeyde Hanım’ın ve Ata’nın heykellerine ise diyecek yok, gören üstünü başını düzeltiyor, insan bir çeki düzen vermek istiyor kendine.

        Müzenin hemen ardından aynı sokakta bulunan Aziz Dimitros Kilisesi’ne gitmek isterken, ben tam tersini yapmak zorunda kaldım. Hava, çiselemeden sağnak yağışa geçiş yapınca zorundalıktan ne yapacağını şaşırıyor insan! Yağmurdan kaçmaya çalışırken, bilmeden etmeden Aristoteles Üniversitesi’nin oradan OTE kulesine inmişim sonradan farkettim.

        OTE KULESİ

        Yerel halkın şehrin yeni simgesi olarak gördüğü bu kulenin bana kalırsa bir albenisi falan yok. Bir Telekom markasının yaptığı kulede 360 derece şehri görebiliyorsunuz ama kule sahilde bulunan “Beyaz Kule” nin burnunun dibinde olunca OTE kulesinin pek de bir fiyakası kalmamış bence.

        BEYAZ KULE

        Bizim Galata bu kuleye on basar ama yine de haksızlık etmeyeyim, bu da güzel. Hele ki tepesine çıktığınızda Leoforos Nikis caddesini olduğu gibi görüyorsunuz ve manzarası gerçekten harika. Leoforos caddesi, şehrin en popüler caddelerinden biri, üzerinde oranın en pahalı restoranları, barları bulunuyor ve kuleden kuş bakışı şehir çok güzel gözüküyor. Şehrin en güzel manzarası bir bu kulede bir de Ano Poli tepesindeymiş. Ano Poli’ye çıkamadığım için manzarasını bizzat görmedim ama kuledeki manzaraya hayran kaldığımı söyleyebilirim.

        Kulenin tepesinde bir müddet aval aval bakındıktan, bir sürü fotoğraf çekindikten sonra yeme içme olayına geçip günü kapatmak niyetindeydim lakin, aklıma gitmediğim Aziz Dimitros kilisesi geldi. Kuleden indikten sonra ufak bir kahve molası verdim ve bayır yukarı olan kilisenin yolunu tuttum.

        AZİZ DIMITROS KİLİSESİ

        UNESCO dünya kültür mirasları arasında gösterilen kilise, yangınlarla boğuşmuş, yağmalara uğramış, Osmanlı zamanında bir dönem cami olmuş gibi baya geniş bir tarihi var. İçi de bir gösterişli ki; varaklar, melekler, sütunlar göz alıyor. Tüm bu şaşaaya rağmen kilisenin en çok beğendiğim kısmı alt kattaki mermerler, dar kapı girişlerinden uzanan yollar oldu. İnsan kendini San Pietro’nun altında koşturan Robert Langdon gibi hissediyor. Buraya geldiğinizde dikkat etmeniz gereken tek konu, dilenciler. Kilisenin etrafında baya bir dilenci bulunuyor. Dikkatli olmanızda fayda var.

        Başta belirttiğim gibi Selanik’te yapılacak çok bir şey yok. Sahilde şemsiyelerin altında resimler çekinebilir, Port bölgesinde gün batımının keyfini çıkarabilir, denize karşı efsane yemekler yiyebilir, Tsimiski caddesinde alışverişin kralını yapabilirsiniz. Bütün bunları tek güne sığdırmanız mümkün. Bir sonraki seyahate kadar şimdilik Selanik’ten ileteceklerim bu kadar.

        Diğer Yazılar