Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bursa'da katıldığı bir toplantıda güftesinde "rakı" kelimesi geçtiği için "Vardar Ovası" şarkısının okunmamasını rica eden Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç şaka yapmış olacak... Zira, netameli bulunan şarkılar geçmişimizde öyle rica ile değil, "Bu eser bundan böyle okunmayacak, aha işte bu kadar!" diyerek yasaklanmıştır ve musiki tarihimizde yasak edilmiş dünya kadar eser vardır...

        BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç, Bursa'daki Balkan Göçmenleri Federasyonu'nda "Vardar Ovası" türküsünün icra edilmesinden önce "İçinde rakı sözü geçiyor, başka birşey söyleyin" demiş...

        Bülent Bey iki sene önce gönderdiği bir Twitter mesajında aynı türkü için "muhteşem parça" dediğine ve "Vardar Ovası'nı eşim ile birlikte ve büyük bir keyifle dinliyorum" diye yazdığına göre, şaka yapmış olacak...

        KENDİ BESTESİNİ YASAKLATTI

        Büyük ihtimalle şaka yapmıştır, zira şarkı yasaklamak öyle rica ile yahut "Güftesinde filânca kelime geçiyor, okumayın" demekle olmaz; bu işin resmî yahut gayrıresmî çeşitli yolları vardır, "Bu eser bundan böyle okunmayacak, aha işte bu kadaaar!" denir, hattâ padişahlar kendi bestelerini bile yasaklamışlardır ve musiki tarihimiz yasaklı dünya kadar eserle doludur.

        Meselâ, Osmanlı Tarihi'nin eli sopalı hükümdarlarından Dördüncü Murad "dinlediğinde hüzünlendiği" için bizzat bestelediği türküyü yasak etmiştir. Asırlar sonra, İkinci Abdülhamid zamanının en meşhur şarkılarından biri güftesi padişahın ağabeyi olan ve hapiste bulunan devrik hükümdar Beşinci Murad'a ait olduğu ve şarkının sözlerinde "murad" kelimesi geçtiği için yasaklanmış ve eser ancak 1908'den, yani İkinci Meşrutiyet'in ilânından sonra okunabilmiştir.

        AYRI ŞEHİRLERDE ASTILAR

        Şarkılara getirilen yasaklamalar cumhuriyet döneminde de devam eder ve eserlerin ya güfteleri yahut güfte şairleri "muzır" görülerek yasaklanırlar.

        İşte, bu yasaklardan bazıları...

        Türkiye, 1926 yazında hâlâ tartışılan "İzmir Suikasti girişimi" hadisesi yüzünden karmakarışıktır. Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya İzmir'de suikast hazırlığı içerisinde bulundukları iddia edilen muhaliflerden on yedisi İstiklâl Mahkemeleri'nde idama mahkûm edilmiş, mahkûmların bir kısmı 13 Temmuz'da İzmir'de, diğerleri de 26 Ağustos'ta Ankara'da asılmışlardır...

        DARAĞACINDA OKUNAN ŞARKI

        Ölmelerine karar verilenlerin arasında İttihad ve Terakki'nin önde gelen isimlerinden ve Fenerbahçe Klübü'nün eski başkanlarından Doktor Nazım Bey de vardır. Ankara'da darağacına çıkartılır, son sözlerini söylemesi istenince "Paşa'ya söyleyin, bu rûzgâr-ı bî-mededin inkılâbı var" der demez ilmik boynuna geçirilip altındaki sandalye tekmelenir.

        Doktor Nâzım'ın söylediği ve "Bu amansız günler bir zaman gelir, değişir" anlamına gelen sözler Lâle Devri'nin meşhur şairi Nedîm'e aittir, şiirin tamamı o devrin önemli bestekârlarından Lemi Atlı tarafından bestelenmiştir ve meşhur bir şarkıdır.

        Mustafa Kemal Paşa infaz haberini getirenlere Doktor Nâzım'ın son sözlerinin ne olduğunu sorar, darağacında Nedîm'in mısraının söylediğini öğrendiği sırada tuhaf bir tesadüfle radyoda Lemi Atlı'nın bestelediği aynı güfteli şarkısının çalındığını işitir ve "Bir daha bu şarkı çalınmasın" der! Şarkının okunma yasağı çeyrek asırdan fazla bir zaman sonra, 1950'lerde Adnan Menderes'in başbakanlığı sırasında kaldırılacaktır.

        Yasağın kaldırılması meselesinde tuhaf bir muamma gizlidir: Adnan Menderes ile Doktor Nazım Bey akrabadır ve Menderes'in yasağı akrabalık sebebi ile mi yoksa Lemi Bey'in şarkısını çok sevdiği için mi kaldırttığını kimseler bilmemektedir...

        Ve bir başka yasak maceramız; güfteleri Nâzım Hikmet'e, besteleri de Mesud Cemil'e ait şarkıların bestelenmelerinden seneler sonra rafa kaldırılmalarının öyküsü:

        Modern Türk sinemasının ve Türk tiyatrosunun kurucusu kabul edilen Muhsin Ertuğrul, 1930'ların sonuna doğru "Mineli Kuş" adında müzikli bir film çekmektedir... Senaryoyu o günlerde de hayli meşhur olan bir isim, Nâzım Hikmet yazmış ve üç şarkı güftesi kaleme almıştır.

        "Martılar âh eder, çırparlar kanat", "Kanatları gümüş yavru bir kuş" ve "Göz bakar konuşmadan" sözleri ile başlayan güfteleri o zamanın önde gelen bir müzisyeni, Mesud Cemil besteler.

        PLAK OLDU, YASAKLANDI

        Mesud Cemil, Nâzım'ın şiirlerine alışılmadık fakat son derece hoş melodiler giydirir ama çekimler devam ederken, 1938'in meşhur "Harbokulu olayları" yaşanır. Nâzım tutuklanır, "komünistlik"ten 28 seneye mahkûm edilir, bu arada olan "Mineli Kuş"a da olur ve çekimler duruverir...

        Senelerden buyana aramama, Türk sinema tarihinin uzmanlarına devamlı olarak sormama ve soruşturmama rağmen "Mineli Kuş"un çekilen kısmının âkıbeti hakkında hiçbir şey öğrenemedim...

        Filmden geriye sadece şarkılar kalmıştır ve Münir Nureddin bu şarkıların ikisini, "Martılar âh eder" ile "Kanatları gümüş yavru bir kuş"u birkaç sene sonra Türk sazları yerine orkestra refakatinde nefis bir icra ile taşplağa okur ve şarkılar sık sık icra edilirler...

        Derken aradan yine çeyrek asır geçer ve 12 Mart gelir. O zaman TRT'de görevli olan ve şimdi hayatta olmayan işgüzarın biri kalkıp kurumun başındakilere gider, ellerini önüne bağlayıp boynunu büker ve "Bu şarkıların sözlerini komünist Nâzım Hikmet yazmış... Arada bir okundukları oluyor... Her ne kadar aşk şarkısı gibi görünseler de, aslında sosyal bir sınıfın bir başka sosyal sınıf üzerinde hâkimiyet kurması temeline dayalı olup yıkıcı ve de bölücü hüviyet taşıdıklarını arzederim! Emir buyursanız da bu komünist eserleri yasaklasanız" der ve şarkılar yasaklanır!..

        Eserler gerçi TRT'nin repertuvarından çıkartılmamışlar ama radyolara "Bundan sonra okunmayacaklar" diye şifahi bir talimat verilmiştir. Bu iki şarkıyı seslendirmeye yirmi küsur sene boyunca kimseler cesaret edemeyecek, ancak 1990'ların ortalarında tekrar okunur olacaklardır.

        MAKAMIN ADINI DEĞİŞTİRDİK

        Müzik yayınları bizde o senelerde sadece devlet radyolarından yapıldığı için, "şarkı yasaklaması" demek eserlerin radyolarda okunmasının yasaklanması demektir ama yasak getirilen şarkılar sadece bu eserlerden ibaret değildir! Bazı eserler tamamen yasaklanırken bazılarının da güfteleri değiştirilmiş, hattâ "Sultaniyegâh" makamının ismi bile "İnkılâp Türkiyesi'nde 'Sultan' sözü geçmez" denerek "Millî Yegâh" haline getirilip sansürlenmiştir.

        Yasaklamalar üstelik sadece Türk şarkılarına değil, arada bir Batı Müziği icracılarına da uygulanmış, meselâ "Ermeni ve terör örgütü ASALA'nın destekçilerinden" olduğu iddiası ile Fransa'nın en meşhur seslerinden Charles Aznavour'un şansonları radyolarımızda senelerce çalınmamıştır!

        Geçmiş senelerde yasaklanan Türk Müziği şarkılarından bazılarının isimlerini yandaki kutuda okuyabilirsiniz...

        İcra edilmeleri seneler boyu yasak olan şarkılardan bazıları

        * Sözleri ve bestesi Dördüncü Murad'a ait ve bir çeşit türkü olan varsağı: "Yola düşüp giden dilber / Musa'm eğlendi gelmedi". Dördüncü Murad bu eseri Musa adındaki yakın dostunun çıkan bir isyanda yeniçeriler tarafından parçalanarak öldürülmesi üzerine bestelemiş ama daha sonra her icra edilişinde Musa'yı hatırlayarak hüzünlendiği için okunmasını yasaklamıştı. Şarkı, bir akşam hükümdarın da bulunduğu bir mecliste yasağa rağmen Evliya Çelebi tarafından okundu, Dördüncü Murad yine hüzünlendi ama eserin icrasını serbest bıraktı.

        * Sözleri Beşinci Murad'a, bestesi Hacı Fâik Bey'e ait Nihavend şarkı: "Nâ-murâdım, tâliim âvâredir". Sözlerini devrik padişah Beşinci Murad yazdığı ve güftede eski hükümdarı hatırlatan "Murad" kelimesi geçtiği için İkinci Abdülhamid tarafından yasaklandı.

        * Sözleri divan şairi Nedîm'e, bestesi Lemi Atlı'ya ait Uşşak şarkı: "Bu imtidâd-ı cevre bahtın şitâbı var". Güftenin sonunda "inkılâb" kelimesi geçtiği, "devrin değişeceğinin" söylendiği ve İzmir Suikasti dâvâsında suçlu görülüp 26 Ağustos 1926'da idam edilen İttihadçı liderlerden Dr. Nazım Bey darağacında bu şiiri okuduğu için, 1950'li senelere kadar yasaklı olarak kaldı.

        * Güfte şairi bilinmeyen, bestesi Refik Fersan'a ait Mahur şarkı: "Gökte benim yıldızımsın". Bestekârın 1965'te vefat etmesinin ardından güftedeki "yıldız" kelimesinin "Kızıl yıldızı" hatırlattığı iddiası ile birkaç sene boyunca yasaklandı.

        * Sözleri Nâzım Hikmet'e, bestesi Mesud Cemil'e ait Nihavend şarkı: "Kanatları gümüş yavru bir kuş, gemimizin direğine konmuş". 12 Mart döneminde yasaklandı.

        * Sözleri Nâzım Hikmet'e, bestesi Mesud Cemil'e ait Hicaz şarkı: "Martılar âh eder çırparlar kanat". 12 Mart günlerinde yasaklandı.

        * Sözleri Nâzım Hikmet'e, bestesi Mesud Cemil'e ait Nihavend tango: "Göz bakar, konuşmadan söyler kalpten geçeni". Resmen yasaklanmadı, sonra "Cici Berber" filminde okundu ama tekrar okunamadığı için unutuldu.

        * Sözleri Ârif Hikmet Bey'e, bestesi Mesud Cemil'e ait Sultaniyegâh şarkı: "Bir haber yok, bilmiyorlar nerdesin". Hakkında herhangi bir yasaklama kararı olmamasına rağmen Mesud Cemil dolayısı ile Nâzım Hikmet'i hatırlattığı için ve "Ne olur ne olmaz, başımıza bir iş gelmesin" endişesinden dolayı bu eser de hiç icra edilmedi ve unutuldu.

        Diğer Yazılar