Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün açıkladığı “İnsan Hakları Eylem Planı” kesinlikle son günlerde, apar topar, oy hesabı yapılarak hazırlanmış bir çalakalem metin değil.

        Yazıya böyle girmemin sebebi sosyal medyada ve muhalif çevrelerde “AK Parti oy kaybettiğini anlayınca acele ile bu planı oluşturdu” yorumları yapılması. Adalet ve insaftan uzak bir yakıştırma bu.

        Adalet Bakanlığı 2 yıla yakın bir süredir her kesim, her siyasi görüş, her meslek grubundan çok çeşitli çevrelerle görüştü, istek ve şikayetlerini dinledi, teferruatlı bir çalışma yaptı.

        Hakkını teslim edelim, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ve yakın çalışma ekibi bu çalışmaya çok büyük emek verdi. Adeta iğneyle kuyu kazar gibi bu mükemmel eylem planını hazırladılar. Hepsine helal olsun.

        Hazırlıklar çerçevesinde düzenlenen kurultaylardan birine ben de Şubat 2020’de katılmıştım.

        Farklı siyasi görüşlerden medya mensuplarının bir araya geldiği toplantıda Bakan Gül tüm katılımcıları teker teker, uzun uzun dinleyip notlar almış, çalışmalarının genel çerçevesini aktarmıştı.

        BEN BU KADARINI BEKLEMİYORDUM

        Belli ki tüm detaylarıyla birçok alandaki aksamalar ve şikayetler değerlendirilmiş ve ortaya tam anlamıyla özgürlükçü bir perspektifle kaleme alınmış bir metin çıkmış. Açıkçası ben bu kadar mükemmel bir çalışma beklemiyordum.

        Muhalifler ne derse desin, dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı paket dört dörtlük bir çerçeve çiziyor.

        Bu plana sırf muhalefet etmek için muhalefet eden sözde muhaliflere hiçbir şekilde saygı duymuyorum.

        Mevcut iktidar içinde, bu eylem planından rahatsız olanları da çok iyi biliyorum.

        Şimdi bu sözde muhaliflerle sözde iktidarcılar “insan hakları ve özgürlük düşmanlığı” ortak paydasında buluşup bu planı ifsad etmek için her şeyi yapacaklar bunu da biliyorum.

        Elbette hem güvenlik hem yargı bürokrasisi içinde Tayyip Bey’in dünkü muhteşem konuşmasını büyük bir endişeyle dinleyenler olduğunu da biliyorum.

        Onlar bürokratik güçlerinin hukuk ve insan hakları ile sınırlandırılmasını istemiyorlar. Onlar “Ben Devlet'im, istediğimi istediğim zaman döverim. Hukuk falan tanımam” diye özetlenebilecek ceberrut düşünceye inanıyorlar.

        Şimdi bu bürokratik çevreler ve onların medya uzantılarıyla sözde muhalif medya çevreleri nasıl müttefik olacak göreceksiniz.

        Sözde Düşman kardeşler Türkiye’nin istikbalini boğabilmek için yine ittifak içine girecekler.

        Türkiye’ye çok yakışan özgürlükçü-demokrat bir ruhla yazılmış, bireyi devlet karşısında önceleyen bu metnin görünmez düşmanı da çok olacak.

        Esasen Cumhurbaşkanı dünkü konuşmasında özetle şunu söyledi...

        “Devlet insanlarımızın hizmetkarıdır. İnsanlarımız devletin kulu kölesi değildir. Devlet kutsal bir kavram değildir. Bireyler devlet için değil, Devlet bireyler için vardır. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”

        Tayyip Erdoğan tam 20 sene önce büyük bir ihtiyaçtan ortaya çıkan AK Parti’nin de kuruluş felsefesini anlattı aslında dünkü konuşmasıyla.

        Karşımızda gerçek bir hukuk devletini inşa etmek için mükemmel bir metin var.

        Ha bu metin ne kadar uygulanabilecek? Gelin bunu tartışalım, o konuda kuşkularımızı ifade edelim ama önce çizilen çerçevenin harikulade olduğu noktasında uzlaşalım.

        Bu konuşmanın bırakın yarısı yüzde 10’u bile hayata geçse çok olumlu etkilerini hep birlikte görürüz. Türkiye ferahlar ve rahatlar.

        MUHALEFET EZBER BOZABİLİRDİ

        Bence burada muhalefet cephesi ezber bozan bir pozisyon alabilirdi.

        Dünkü toplantıya muhalefet liderleri de davetliydi. Ancak gitmediler.

        Daha sonra da muhalefet “Önce anayasaya uy” çağrısı yaptı Cumhurbaşkanına. Ben özellikle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'ndan farklı bir tutum beklerdim.

        Baştan olumsuz bir tavır içine girmek bu metnin hayata geçme olasılığını azaltmaktan başka işe yaramaz.

        Muhalefet cephesi yani hem CHP hem de İYİ Parti ve Meral Akşener insan hakları ve özgürlükler adına asla doğru yapmıyor.

        Aynı şekilde Ali Babacan ve DEVA ile Ahmet Davutoğlu ve Gelecek Partisi de isabetli ve faydalı bir siyasi tutum almıyor maalesef.

        Bu negatif tavrın yerine “Biz bu plana tam destek veriyoruz ve uygulanıp uygulanmadığının takipçisi ve müfettişi olacağız. Bu konuda iktidarın tepesindeyiz” dese tüm muhalefet partileri hem söylem üstünlüğünü elde eder hem de iktidar blokunu metindeki vaatleri hayata geçirmeye zorlar.

        Ama bir kör kutuplaşmadır, bir inatlaşma halidir gidiyor. İnsan hakları ve özgürlükler gibi değerleri önemseyen yok. Varsa yoksa siyasal iktidar kavgası...

        LOCKE, HUME VE MILL ANCAK BU KADAR İYİ YAZARDI

        Hiç abartmadan söylüyorum bence üç büyük özgürlük ve insan hakları filozofu John Locke, David Hume ve John Stuart Mill hep birlikte mezardan çıksalar ve Türkiye için bir insan hakları eylem planı hazırlamak için kafa kafaya verseler ancak bu kadar iyi bir metin yazabilirlerdi.

        Tayyip Bey’in dünkü konuşmasında bu üç büyük filozofun da ruhu vardı.

        İfade özgürlüğünün önünü müthiş şekilde açan, birey haklarını, teşebbüs özgürlüğünü önceleyen, kamulaştırmayı zorlaştıran, kadına karşı şiddete yeni ve çok hayati tedbirler getiren, çoğulcu bir toplumu amaçlayan ve farklılıklara saygı duyan bir anlayışı özetliyor metin.

        Keşke oradaki temel ilkelerin hayata geçtiği bir ülkeye el birliğiyle ulaşabilsek…

        Bunun en üst mertebeden açıklanmış olması ve net bir vaat olarak ortaya konmasını kıymetli buluyorum.

        Mevcut büyük sorunların elbette farkındayım. Türkiye yeniden özgürlük-güvenlik dengesinde özgürlüğün ağır bastığı bir sürece evrilmek zorunda.

        Bu 85 milyon yurttaş, yaklaşık 5 milyon da bizimle yaşayan göçmen kardeşimiz ile birlikte 90 milyon insan olarak bu topraklarda yaşayan hepimizin ihtiyacı.

        KRİTİK SOMUT DÖNÜŞÜMLER

        Erdoğan’ın bu konuşması yoruma açık olmayan, somut dönüşümler de içeriyor.

        Birçok başlık sayabilirim bu kategoriye giren.

        Mesela öğrenci ve kamu görevlilerinin inançlarına göre dini bayramlarında izinli sayılmaları…

        Yahudi kardeşlerimiz hanuka bayramlarını iş gününe denk gelse de evde kutlayabilecek, Rum dostlarımız Noel ortamında aileleri ile, Ermeni vatandaşlarımız dini bayramlarında kendi cemaatleri ile vakit geçirebilecek.

        Maalesef sayıca çok az kalmış topluluklardan bahsediyoruz, gayrimüslim memur mu var ki, diyebilirsiniz ve haklısınız.

        Ancak bu bir dönüşümü, çoğulcu ve farklılıklara saygılı bir toplum hedefini işaret ediyor.

        Bence çok kritik bir zihniyet dönüşümünü beraberinde getirebilecek bir detay.

        Tabii kör kutuplaşmada boğulup, cepheleşmeye kurban edilmezse...

        Daha birçok ayrıntı var dikkatimi çeken. Bugünden itibaren başta hukukçular olmak üzere herkes günler ve haftalar boyunca yorumlayacak.

        Ancak şu kadarını söyleyeyim: Kamulaştırmaya yani insanların malına mülküne yok yere çökülmesine yeni hukuki sınırlar getiren, bireyin haklarını genişleten, hak arama yollarını çeşitlendirip somutlaştıran, kadını ceberrut erkeğe karşı koruyan, yargılama sürelerini kısaltmayı ve tutukluluk halini istisnalaştırmayı hedefleyen maddelerin sonuna kadar takipçisi olmalıyız.

        Türkiye uluslararası toplumun saygın bir üyesi olarak yoluna devam etmek istiyorsa içe kapanmacı değil, dışa açılmacı, uluslararası anlaşmalara saygılı ve şeffaflaşmayı başarmış bir ülke haline gelmek durumunda.

        Diğer Yazılar