Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son günlerde AB ile yaşanan gerginlikler elbette ki beni de tedirgin ediyor. Çoğunuz gibi benim de kafamda bu konuda deli sorular var. Ve ben de “Nereye gidecek bu işin sonu?” deyip hayıflanıyorum.

        Hatta ortalamaya göre çok daha fazlasını yaşıyorum; zira benim Avrupa ile deyim yerindeyse göbek bağım var. Kesmem de mümkün değil bu bağı.

        Çünkü benim canım, her şeyim, hayatımın anlamı, biricik evladım üniversite eğitimine orada devam ediyor. Gelecekte yapmayı düşündüğü mesleğin temelini orada alıyor.

        Allah muhafaza ama Avrupa ile ilişkiler çözülemez bir noktaya falan vardığında ya da bitiş düdüğü çaldığında bundan en fazla etkileneceklerden biri olurum ben! Olurum ama bir de gerçekler var. Hepimizin görmesi gereken... Hepimizin idrak etmesi gereken...

        Şu bir gerçek ki Türkiye büyük bir ülke ve Avrupa’nın artık bu ülkeyi bir müstemleke devlet gibi görmekten ve bu ülkenin bekasını tehdit eden, bölücülük yapan terör örgütlerine kol kanat germekten vazgeçmesi lazım.

        Kimse benimle bu konuyu tartışmaya kalkışmasın; zira çok iyi biliyorum ki Avrupa’nın tüm ülkeleri PKK ve uzantılı terör örgütlerinin sığındığı en güvenilir ülkeler.

        Şimdilerde de FETÖ’ye sahip çıkılıyor bu ülkelerde. Hem sahip çıkılıyor hem de kalkıp Türkiye’nin kendi içerisindeki bu örgütlerle ilgili yaptırımlarına müdahale ediliyor.

        Canları istiyor aşağılıyorlar, canları istiyor hor görüyorlar, canları istiyor “Sizi tamamen devre dışı bırakırız” deyip tehdit ediyorlar!

        Bakın... Bu yazdıklarımdan başka bir mana falan çıkmasın...

        Bir kere çok net bir şekilde şunun altını çizmek istiyorum. Ben Avrupa’ya olabildiğince yakın olunmasını savunanlardanım. Bu ülkenin büyümesi, gelecekte öğretmen konumu seviyesine erişebilmesi için bizim Batı’yla her daim sıkı dost ve müttefik olmamız elzemdir.

        O nedenle Türkiye’nin kuruluşundan bu yana Avrupa’yı özellikle demokratikleşme, yenilikler ve insan hakları konusunda onların normlarını örnek almasından dolayı çok ama çok memnunum.

        Bununla ilgili en ufacık bir çelişkim yok. Ancak bahsini ettiğim konularda onları örnek almışız, onları takip etmişiz diye de bizi hâlâ stajyer öğrencileri gibi görüp habire fırçalamalarına, terslemelerine de göz yumacak değilim.

        Dün bir arkadaşımla bu mevzuyu konuşuyoruz. “Tamam Avrupa’ya bizim içişlerimize çok fazla müdahale edilmemesi konusunda mesajlar verilmeli, anlatılmalı, ama böyle değil! Çok sert gidiyoruz. Özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üslubu ve söylemlerini ürkütücü buluyorum. Endişeleniyorum” diyor.

        Sanırım özellikle Türkiye’nin Batı’ya, Avrupa’ya yakın durması gerektiğini savunan kesimde genel kanı bu yönde. Endişe had safhada yani.

        Haklılık payı da var ama yapacak başka bir şey yok! Avrupa ile gelinen bu nokta maalesef kaçınılmazdı. Ayrıca samimiyetle soruyorum; bugüne kadar böyle konuşulmadı da ne oldu? Ne yaptı Avrupa?

        Bir işe yaradı mı pışpış çekmelerimiz? Yaramadı! Yaramayacak da belli. O nedenle artık anladıkları dilden konuşmanın zamanıdır.

        Bence bizlerin de üzerine düşen, bu konuda devletin yanında sağlam bir duruş göstermektir. Avrupa Birliği’ne üye olmak hayalinden vazgeçmeden, ama Türkiye’nin büyüklüğünü, bölünmezliğini ve gücünü unutmadan!

        Sağlıcakla efendim...

        Diğer Yazılar