Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HANİ denir ya, “Sakalım yok ki sözüm dinlensin!” Galiba CHP siyasetinde neler olduğuna ve olacağına dair yaptığım analizlerin bazı meslektaşlarım tarafından kabul görmeyip bir de küçümsenerek reddedilmesinin nedeni benim de bir sakalımın olmaması!

        Gerek 24 Haziran öncesi, gerek sonrası söylediğim şuydu: “Muharrem İnce kaybetmiş olsa da nihayetinde kazanandır! O artık CHP’nin doğal genel başkanıdır. Bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa sonrasında Kılıçdaroğlu ve ekibi Muharrem İnce’nin arkasına aldığı bu rüzgâr karşısında direnemez! Değişim artık CHP için kaçınılmazdır!”

        Peki ben böyle söylediğim zaman bazı meslektaşlarım ne diyordu: “Sevilay’a katılmıyorum. Çünkü bizzat Muharrem İnce’nin seçim öncesi yaptığı bir açıklamada Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısına rakip olarak çıkmayacağını ilan etmişti. Dolayısıyla CHP’de bir genel başkanlık yarışı filan yok, olmayacak da!”

        Dün Kemal Kılıçdaroğlu’yla bir görüşme yapan, sonrasında da kamuoyuna açık açık Kılıçdaroğlu’na genel başkanlığı kendi rızasıyla bırakması gerektiğini, bunu yapmadığı takdirde delegenin olağanüstü imza toplayarak kurultaya gideceğini ifade etmesi üzerine tek tek aramak istedim bana itiraz eden meslektaşlarımı ama sonradan vazgeçtim. Çünkü ne kadar haklı olursam olayım bir sakalım olmadığı için hakkımı teslim etmeyeceklerini biliyorum.

        Sadede gelirsek efendim... CHP’de illaki bir değişimin olacağı 24 Haziran gecesi zaten belli olmuştu, ama bu değişim işine gelmeyenler tarafından “yok sayılarak” bir şekilde bertaraf edilmeye çalışılmıştı. Bunun için kullandıkları en büyük argümanları da Muharrem İnce’nin seçimden önce bir TV programında, “Kılıçdaroğlu’nun karşısına rakip çıkmam!” sözleri oldu. Değişime direnen Kılıçdaroğlu ve ekibinden yana olan bazı gazetecilerin ısrarla bu argümanı kullanıp CHP’de olağanüstü bir kurultayın yaşanmasının söz konusu olmayacağını iddia etmeleri tam bir komediydi. Bunu iddia eden arkadaşlar dün yaşananlar sonrası ne düşünüyorlar bilmiyorum, ama şunu biliyorum ki bu arkadaşlar bırakın siyasetteki gelişmeleri doğru analiz edip edememeyi, rahmetli Demirel’in tarihe kazınan, “Dün dündür, bugün bugündür!” söyleminin de ne manaya geldiğini bilmiyorlar.

        Uzatmadan özetleyeyim bundan sonra ne olacağını...

        Şu olacak: Muharrem İnce’nin de aralarında olduğu değişim taraftarları en geç 15 gün içerisinde olağanüstü kurultaya gidecek imzayı toplayacaklar ve eylül ayı içerisinde de bu kurultayı yapacaklar. Ve göreceksiniz o kurultayda Kılıçdaroğlu aday bile olmaya yeltenemeyecek! Neden? Çünkü “toplam 1284 delegenin yarısından fazlası olağanüstü kurultaya gidilmesi için gözü kapalı imza veriyorsa delegasyon artık değişim istiyordur”u anlayacak Kemal Kılıçdaroğlu. Haaa, KAST’çıların (Kemal Ağabeyi Sevenler Takımı) gazına gelip yine cesaret hapı yutturulup aday filan olursa da göreceksiniz ki alacağı oy sayısı CHP’nin iktidar olduğu belediye başkanları ve onların güdümündeki üç beş delegenin oyunu geçmez!

        ***********

        ÇOCUKLARINIZA KİMSEYİ DOKUNDURTMAYIN!

        ÖNCE Eylül, sonra Leyla... İnsanlığımızdan utandıran bu iki ölüm haberi hepimizi dehşete düşürdü. Hepimizin psikolojisi bozuldu ama özellikle annelerin ve küçük kız çocuğu olan annelerin hali gerçekten perişan. Dün o annelerden biriyle beraberdim. Leyla ve Eylül’ün katledilişi o kadar sinirlerini bozmuş ki hüngür hüngür ağladı gazetemdeki odamda. Hani derler ya “Ayarı bozulmuş!” Evet, 2 yaşında kız annesi olan o arkadaşımın resmen ayarı bozulmuş. Öyle bozulmuş ki kızını dışarıdan gelecek her türlü zarardan korumak adına saçma sapan önlemler filan almaya başlamış.

        Mesela dayısı, amcası gibi yakın akrabaları, arkadaşları, komşuları, aile dostları dahil hiçbir erkeğin dokunmasına izin vermeyecekmiş. Sokakta, parkta gezinirken uzaktan da olsa birilerinin kızına sevgi göstermesine müsaade etmeyecekmiş. Önce Eylül’ün, sonra da Leyla’nın ölümüyle ilgili duydukları öyle sarsmış ki onu, “Elimden gelse kızımı korumak için bir fanusun içine koyup orada büyüteceğim” diyor.

        Bazılarınız arkadaşımın bu tepkilerini abartılı bulabilir ama inanın 3 anneden 2’si aynen bu arkadaşım gibi düşünüyor. Benim bir küçük çocuğum yok ama çocuğum kadar sevdiğim yeğenim var ve arkadaşlarımın çocukları. Ben de ister istemez aynı tembihleri yapıyorum annelerine. “Sevdirmeyin, dokundurtmayın kimseye çocuklarınızı” diyorum... Çok garip bu durum evet. Çok insancıl değil biliyorum ama bir lokma çocukların üst üste katledildiği bir ülkede yaşarken başka ne düşünebilir insan. Nasıl bir reaksiyon gösterir!

        ***********

        AZİZ SANCAR BİLİM MUHTAR KENT TİCARET BAKANI OLSUN!

        BAŞKANLIK sistemini samimiyetle destekleyen bir gazeteci olarak doğrusu çok merak ediyorum yeni kabinedeki isimleri. Eğer sisteme uygun olursa tamamı profesyonel insanlardan oluşacak bu yeni kabinede benim de olmasını istediğim, gönlümden geçirdiğim birkaç isim var. Mesela Nobel Ödüllü Profesör Aziz Sancar... Keşke Bilim ve Teknoloji Bakanımız o olsa. Ya da Coca Cola’nın CEO’su Muhtar Kent! Ticaret bakanlığı koltuğuna otursa... Ya da kalp ve damar sağlığı konusunda dünya çapında marka olmuş Profesör Mehmet Öz, Sağlık Bakanı’mız olsa!

        En sıkıntılı alanlardan biri dış politika biliyorsunuz. Bu alanı çok çabuk bir biçimde düzenleyip dış dünyayla ilişkilerimizi eskisinden daha iyi bir pozisyona taşıyacak biri lazım. Mesela “Kim olabilir?” diye soruyorum bu ismi? Aklıma 2013 yılında Nobel Barış Ödülü’nü alan Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) Genel Direktörü Ahmet Üzümcü geldi.

        Tabii bu benim hayalimdeki kabine ama keşke hayalim gerçek olsa! Keşke dünya çapındaki bu markalarımız ülkelerine geri dönüp Türkiye’nin bu yeni sistemle beraber büyümesine, gelişmesine aracılık etseler.

        Diğer Yazılar