Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yaz aylarımın büyük çoğunluğunu Bodrum'da geçirdiğimden yarı Bodrumlu sayılırım artık.

        O nedenle de görev edindim Bodrum’un sahipsizliğini yazmayı... Sadece Türkiye’nin değil dünyanın en güzel sahil beldelerinden biri olan Bodrum’a yapılan nankörlüğü ve ihaneti anlatmayı!

        Şimdi dersiniz ki; “Kime söylüyorsun bunları Sevilay? Kimi kastediyorsun?”

        Kim ya da kimler dünyanın en güzel sahilleri olarak bilinen Fransa’nın Cote d’azur’dan da daha güzel olan bu beldenin böylesine sahipsiz kalmasında, kötü yönetilmesinde katkı sahibi ise onlara söylüyorum!

        Ve bu söylediklerimi kim üzerine alınıp, kızıyor, hayıflanıyorsa da umurumda değil. Çünkü kusura bakmasınlar ama Bodrum için bu yazdıklarımın tek bir nedeni var; o da milliliğim, yerliliğim ve memleketime olan gerçek sevdamdır...

        Bu arada şunun da altını çizeyim kalın kalın...

        Geçen sene ve ondan önceki sene de birkaç kez değindim Bodrum’daki sorunlara biliyorsunuz.

        Elimden geldiği kadar ifade etmeye çalıştım dertleri ve çözümleri konusunda da muhatabı olan yetkililere seslendim.

        Mesela bunlardan biri yolların ışıklandırılma meselesi idi.

        O yıl akşam yemeği için gelen misafirimi kaldığı otele bırakmak için gece düştüğüm Gümüşlük yolundan dönerken karanlıktan dolayı yaşadığım endişeyi ve korkuyu dilim döndüğünce anlatmaya çalışmıştım.

        Ancak bu yıl gördüm ki sadece bana değil… Bodrum’a gelen istisnasız her insana; “Ee yuh artık!” dedirten bu sorunla ilgili tek bir adım dahi atılmamış.

        Aynı her şey!

        Gümüşlük’e giden yollar da aynı biçimde kapkaranlık… Özellikle zengin, hem de çok zengin yabancı turist çeken yeme-içme ve eğlence sektörünün kalbi olan Yalıkavak’a giden yollar da…

        Ve diğer beldelere giden de…

        Abartmıyorum değerli okurlarım...

        Hava karardığı an göz gözü görmüyor Bodrum’un yollarında.

        Adeta ölümle burun buruna yolculuk yapıyorsunuz…

        Aydınlatma sıfır!

        Ee bir de sağolsun bu yollardan sorumlu olan Karayolları Genel Müdürlüğü’nün sanki Bodrum başka bir ülkenin, mesela Yunanistan’ın bir parçasıymış filan gibi görmesi durumu ve bundan dolayı da çoğu dağlık ve virajlı olan yolların rezil mi rezil olma meselesi var…

        Tek kelime ile korkunç!

        Mesela hiç arzulamadığım halde geçen hafta yurt dışından gelen bir arkadaşımı Yalıkavak Marina’ya götürmek üzere el mahkum direksiyonun başına geçtim.

        Dönüş yolunda neredeyse uçurumdan aşağı yuvarlanıyordum.

        Üstelik de son derece yavaş ve dikkatli sürüyor olmama rağmen yaşadım böyle bir tehlikeyi.

        Çünkü aydınlatma olmadığı gibi, şurada uçurum var, burada keskin bir viraj diyen uyarıcı tek bir levha da yok!

        Sürekli uzun farlarla yol almak durumunda kalıyorsunuz ama o da sorun çünkü önünüzdeki veya karşınızda ki sürücünün dikkatini dağıtarak rahatsız ediyorsunuz.

        Velhasıl…

        Bu yazdıklarım dünya markası bu kente yaptıkları kötülüğün farkına vardırır mı sorumlu kişileri bilmiyorum ama haberleri olsun ki...

        Bodrum’a “eğreti gelin” muamelesi yaptıklarından dolayı sezonluk ya da kısa tatil için gelen yerli yabancı tüm insanlardan tepki alıyorlar.

        Mesela benim o yurt dışında yaşayan arkadaşım...

        O gün Yalıkavak’a giderken de, gelirken de söylendi de söylendi!

        “Yazıktır yahu! Günahtır! Ayıptır! Böyle bir güzellik bir Avrupalının ya da Amerikalının ya da zengin bir Arap ülkesinin elinde olsa gözü gibi bakar, korur, kollardı Bodrum’u... Bir de deniliyor ki; Türkiye’de karayolları müthiş çalışıyor! Olağanüstü! Öyle köprüler, tüneller, yapıldı ki, Batılılar kıskançlıktan ölüyor filan!”

        Tabii yılda bir kez Türkiye’ye gelen ve geldiğinde de sadece Bodrum’u ve İstanbul’u görebilen bu arkadaşımın başta söylediklerine değil ama son ifadesine itiraz ettim...

        Dedim ki; “O Batılıların kıskanıyor dediği yollar, köprüler, tüneller var! Var da niyeyse Bodrum ve benzeri yazlık beldeler bundan maalesef faydalandırılmıyor.

        Şimdi Malatya’da, Sivas’ta veya Ağrı’da olsaydık diyecektin ki; ‘Vay bee... Helal olsun valla! Adamlar ne güzel işler yapmış!’

        Çünkü oralarda hakikaten efsane çalışmalar yapılmış... Düşün bazı köylere bile duble yollardan geçip gidiyorsun...”

        Bunun üzerine durdu bir iki saniye ve ne dedi biliyor musunuz o Türk ama yurt dışında yaşayan arkadaşım?

        “Ee ne etti de bu Bodrum bu kadar sahipsiz ve bakımsız bırakılıyor?

        Niye bir Malatya, Ağrı ya da Sivas kadar değeri yok bu güzelim beldenin!

        Beni bile sırf denizi, havası ve doğasının güzelliğinden çektiği için mi?

        Ve benim gibi milyonlarca turistten gelen vergilerle hazinesine tıkır tıkır para indirdiği için mi?

        Niye?”

        Askeri disiplinle bir kent yönetilmez başkan!

        Seçilmesinin üzerinden 3 ay gibi çok kısa bir zaman geçtiği için Bodrum’un yeni belediye başkanı Ahmet Aras’ın altyapı, imar, kalkınma vesaire gibi projelerine dair herhangi bir şey yazmayacağım.

        Aras’ın Bodrum için ne yapıp yapamayacağını bekleyip göreceğiz.

        O nedenle bu tarafı pas geçiyorum ama bir nokta var... Ki çok mühim bir nokta!

        Beklemek gerekmiyor bunu yazmak için.

        Hatta bence hemen yazmak ve uyarmak gerekiyor çiçeği burnundaki başkanı…

        Eğer samimiyse Bodrum’da doğru, akıllı ve kalıcı başkanlık sergileme konusunda...

        Önlemini alsın!

        Haberi olsun Sayın Başkan’ın…

        Esnafın tamamına zabıtalarından dolayı gına gelmiş durumda.

        “Denetlemeyin, salın gitsin” filan demiyorum elbette ama bu kadar sıkboğaz da edilmez bir esnaf!

        Dün birkaçıyla görüştüm.

        Ki bunlardan biri çok önemli marka zincirlerinden birinin tepe ismi.

        “Ekonomi malumunuz. Ama buna rağmen elimizden geldiğince tam teşekküllü varlık göstermek için Türkiye’nin en popüler, kıymetlilerinden olan markamızı aldık getirdik Bodrum’a! Ama neredeyse pişman olma noktasındayız.

        Çünkü Bodrum Belediyesi zabıtaları zabıta gibi değil, askeri inzibat gibi görev yapıyor!

        Ellerinde bir tüfekleri eksik desem inanın abartmış olmam.

        Hani ‘Niye geldiniz buraya? Ne işiniz var sizin Bodrum’da?’ dercesine bir garip tutum sergiliyorlar yabancı esnafa” şeklinde dert yanıyor.

        Tabii geçen yıllarda pek rast gelmediğim bu şikayetlerin bu yıl bir hayli arttığını görünce nedenini araştırdım.

        Ve altından Başkan Ahmet Aras’ın belediyeyi emekli olduğu TSK’daki askeri disiplinle yönetme anlayışı çıktı.

        Bu yılki tavırlarından dolayı esnafla sürekli didişmek durumunda kalan bazı zabıtalar bile yılmış Aras’ın bu yönetim anlayışından.

        Doğru mu bilemem ama esnaf, “Yıldık sizden!” deyince onlar da; “Vallahi bizim elimizdeki bir şey değil. Ahmet Başkan böyle istiyor!” cevabını veriyorlarmış.

        Belki “Senin üzerine vazife değil bana akıl vermek!” diyebilir Ahmet Aras.

        Derse de itirazım olamaz.

        Nihayetinde halkın seçip de başkan yaptığı o! Dolayısıyla istediği biçimde de yönetme hakkı var ama naçizane yine de uyarayım kendisini.

        Bu anlayışla yani askeri disiplin anlayışı ile Bodrum’u yönetmeye devam ederse seneye bu beldede adı sanı bilinen bir tane marka kalmaz.

        Ha… İlla ki onların yerine birileri gelir ve turizm adına hizmete devam eder ama marka değerleri olmadığı için ne hizmette bu kadar kalite olur ne de güvenlikte!

        Düşer çapulcu mafyöz tiplerin ellerine yeme, içme ve eğlence sektörü…

        Ondan sonra değil zabıta, hakiki inzibat bile salsa üzerlerine başa çıkamaz benden demesi!

        Diğer Yazılar