Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kurulduğu günden, hatta ve hatta öncesinden adım adım ve dikkatle takip ettiğim partidir AK Parti…

        Bugün gibi aklımdadır 14 Ağustos 2001’de Ankara Bilkent Oteli Konferans Salonu’nda lider Recep Tayyip Erdoğan’ın mihmandarlığında ve tüm kurucu üyeler ile ve de destek veren o dönem bağımsız milletvekili olan Abdullah Gül’ün de aralarında olduğu siyasilerle yapılan tanıtım toplantısı.

        Film şeridi gibi geçiyor gözümün önünden o ilk günleri…

        O günün popüler isimlerini hatırlıyorum.

        AK Parti hükümetinin ilk Dışişleri Bakanı olan Yaşar Yakış vardı mesela...

        Hem doğu hem batı dış siyaset dengelerini iyi bilen eski diplomat...

        80’li yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış olan Tayyar Altıkulaç da vardı kurucular kurulunda.

        Tayyar Bey, İslamiyet'in felsefesini hatmetmiş muhafazakar ama laikliğe sıkı sıkıya bağlılığı olan çok derin bir din alimiydi.

        AK Parti ve politikalarının doğru anlaşılması için hemen her beyanatında özenle; “Laiklik, bireyi değil, devleti sınırlayan bir anlayıştır. Ayrıca laiklik toplumsal barışın temel ilkesidir!” ifadesini kullanmayı ihmal etmezdi.

        Rahmetli Nevzat Yalçıntaş Hoca vardı.

        Çok samimi, tatlı ve içten bir insandı.

        Habertürk'ün yeni kurulduğu yıllardı o zamanlar da. Canlı yayın imkanı neredeyse hiç yoktu ve bağlantılar genellikle telefon üzerinden yapılırdı.

        Nevzat Hoca süpermenimiz gibiydi.

        Bir tek gün dahi geri çevirmedi telefon bağlantısı taleplerimizi.

        Bizzat ben haftada en az 4 ya da 5 kez bağlardım kendisini ve o da dakikalarca yorulmadan, yüksünmeden yorumlarını paylaşırdı izleyenlerimizle...

        Ayrım yapmaksızın her gazetecinin telefonuna cevap veren, sorularını yanıtlayan müthiş bir insandı hülasa...

        Yine rahmetli Dengir Mir Fırat…

        Çok kibar bir siyasetçiydi ve AK Parti'yi Kürt seçmenle kucaklaştırmak adına ne büyük emek vermişti.

        Akil kabul edilen bu isimlerin yanı sıra genç isimler de ön saflardaydı.

        Mesela özellikle Avrupa ile ilişkiler, koordinasyonda adı en önlerde olan Cüneyd Zapsu…

        Sportifliği ile nam salmış ekonomi bakanı Kürşat Tüzmen...

        Erkan Mumcu ve daha niceleri...

        Neyse... Bugün öyle ya da böyle bir çoğu partide olmayan o isimleri sayarsak bu yazı bitmez.

        O nedenle sadede geleyim.

        Kuruluşunun üzerinden çok geçmeden, AK Parti’yi iktidara taşıyan en önemli etkenlerden biri bu kurucuların kimliği idi...

        Bu isimler hem sahada hem ekranlarda o kadar güzel ve net bir biçimde AK Parti'nin dört eğilimi temsil edebilecek bir adres olduğunu yansıtmışlardı ki...

        Nihayetinde de karşılık buldu.

        Tabii zamanın ruhu da AK Parti'nin lehineydi.

        O günlerde şaşırtıcı buldu çoğumuz ama bugünden bakıldığında aslında o debdebeli dönemde AK Parti'nin girdiği ilk seçimde birinci parti olarak çıkmış olmasının çok da sürpriz bir gelişme olmadığı net bir biçimde görülüyor.

        Seçmen acayip akıllı bir tercihte bulunmuştu.

        Bir yandan ülkenin kötü yönetiminden sorumlu tuttuğu yılların partilerini baraj altında bırakmış bir yandan da henüz emekleme döneminde olan bir partiyi iktidara taşıyarak; "Taze kana yeni bir rotaya ihtiyacımız var" mesajını vererek bambaşka bir dönem için düğmeye basmıştı.

        Peki seçmen niye başka yeni bir partiyi değil de AK Parti'ye bu krediyi vermişti?

        Çünkü AK Parti yeni dünya düzenini, konjonktürünü çok doğru okuyor ve pırıl pırıl, yepyeni isimlerle ve politikalarıyla da sadece dindar muhafazakarların değil hemen her kesimin ihtiyacına karşılık verebilecek alternatif bir adres olduğunu iddia ediyordu.

        Nitekim bu iddialar hemen her kesimden teveccüh buldu.

        Ve bu teveccüh yükselerek de devam etti.

        Uzun bir girizgah oldu biliyorum ve eminim birçoğunuz; “Ne alakası var bunların yazına verdiğin ‘Özlem Zenginlerin yalnızlığı, AK Parti’nin geldiği acıklı nokta!’ başlığıyla Sevilay?” diyor ve lafı nereye getireceğimi anlamaya çalışıyorsunuz.

        Haklısınız ama ben de haklıyım.

        Zira dikkatinizi çekeceğim husus şu ana kadar okuduklarınızla çok alakalı.

        Ana konum tabii ki AK Parti Grup Başkan Vekili Özlem Zengin...

        Özlem Hanım, 2012 yılında AK Parti İstanbul İl Kadın Kolları Başkanı olduğu günden beri radarımda olan bir kadın siyasetçidir.

        Çok defalar yayınlarıma konuk almışımdır.

        Şunu söylemek isterim ki; Evet… Zaman zaman muhalif kesimleri zıplatan, kızdıran ve beni de çok şaşırtan açıklamalar, ifadeler kullanıyor olabilir ama özünde demokrat bir siyasetçidir Özlem Hanım.

        Bugün geldiği nokta kadının siyasette elde edebileceği en kritik pozisyonlardan biridir ama ben bizzat şahidimdir ki; Özlem Hanım bu kritik pozisyona varana kadar büyük emek ve mücadele verdi.

        Ama görünen o ki boşunaymış o emekleri de mücadelesi de...

        Çünkü demokrat bir siyasetçiden öte TBMM çatısı altında bir kadın olarak bulunmanın sorumluluğu ile kadın cinayetlerini önemsizleştiren, küçümseyen saçma sapan bir yoruma karşı geldi diye 3 gündür AK Parti taraftarlarından dayak yiyor.

        Niye?

        Efendim çünkü Ayasofya Baş İmamı Mehmet Boynukalın’ın 8 Mart Kadınlar Günü’nde “kadın cinayetleri” ile ilgili attığı tweet ile ilgili demiş ki; “Kadın - erkek meselesine dair dini de referans yaparak, katı, sert açıklamalar yapmayı problemli görüyorum ve bize fayda vermiyor. Tam tersine incitiyor, kadınları da incitiyor, bu alanda çalışanların yükünü arttırıyor. Ve daha önemli bu açıklamalar siyasetin yükünü artırıyor. Siyaset çok ağır bir iş. O yüzden bence herkes kendi işini yapmalı diye düşünüyorum!”

        Sosyal medyada olmadık ifadeler, hakaretler eşliğinde linç ediliyor ve acı olan şu ki; Zengin’e reva görülen bu iğrenç muameleye karşı başta hemcinsleri olan mevkidaşları dahil partisinin ileri gelenlerinden tek bir insan çıkıp da;"Hooppp! Bir saniye! Siz kim oluyorsunuz da Özlem Hanım’a çoğu çirkin ve izansız olan ifadelerle saldırma cüretinde bulunuyorsunuz!" demiyor...

        Mutlaka demek isteyenler vardır.

        Mutlaka AK Parti içerisinden imamdan çok mikserlik yapmakla meşgul olan Mehmet Boynukalın’ın boyundan büyük işlere kalkıştığının farkında olup rahatsızlık duyan başka siyasiler de vardır.

        Biliyorum ki… Daha doğrusu biliniyor ki; AK Parti’de Özlem Zenginlerin sayısı bir hayli fazla.

        Ancak son yıllardaki politikalar neticesinde…

        Öyle bir dönüşüm yaşanmış ve öyle bir noktaya evrilmiş ki durum ve öyle bir atmosfer oluşmuş ki AK Parti açısından...

        Kuruluşundan bu yana destek veren liberalleri, demokratları, sosyal demokratları filan suspus...

        Konuşanlar, bağıranlar ve hatta partiye ayar çekenler ise bir kısmı radikal olan dindarlar ile milliyetçi/muhafazakarlar!

        Hal böyle olunca da tabii Özlem Zengin yalnız kalıyor.

        Onunla bire bir aynı düşünüyor olmasına rağmen aynı şeyi yaşama korkusu, çekincesi ile hiçbir AK Partili Özlem Zengin’in yanında olduğunu gösteremiyor.

        Mecburen susuyor çünkü biliyor ki Özlem Zengin’e bugün sahip çıkmaya kalkmak, onun gibi lince maruz kalmak, aynı şiddetle, aynı hiddetle aynı dayağı yemek demek!

        Diğer Yazılar