Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        17 günlük adına tam denilen ama benim nazarımda yarım dahi olmayan kapatma sona erdi.

        Ve beklediğimiz gibi elbette ki dağ fare doğurdu!

        Eğer doğruysa -ki olduğuna inanmıyorum- vaka sayısı 10 binlere inen son tam kapatma denilen uyduruk kapatmanın sonunda yine başa dönüldü.

        17 gün öncesinde ne idiyse olayımız aynısına devam edeceğiz.

        Tabii herkes tam normale ne zaman döneriz ya da döner miyiz onun merakı içerisinde.

        İşte bu merakları gidermek için dün sordum adını açıklanmasını istemeyen bir yetkiliye…

        Ve anlattıklarından da çıkardığım sonuç şu oldu değerli okurlarım.

        Gidişat vaka sayısının durumuna göre idare edilecek.

        Yukarı çıkarsa büyük bir ihtimalle yeniden bir kapatma gelecek.

        Yerinde sayarsa da mevcuda aynen devam.

        Ancak ve ancak vakalar düşerse kısıtlamalar gevşetilecekmiş.

        Peki düşer mi?

        Eğer lanet virüs sonunda, bu aç/kapa, aç/kapa kararları karşısında illallah deyip de memleketi kendi isteğiyle külliyen terk ederse olabilir.

        Başka bir durumda ise imkansız!

        Yani vaka sayıları düşmeyecek!

        Yerinde de saymayacak ve aşılama yoğunlaşıncaya dek de yükselişe geçecek.

        O adı bende saklı yetkili diyor ki; “Tahminlere göre bugünkü durum 1 ay filan idare eder. 1 ayın sonunda vaka sayıları yine 50 binin üzerine vurunca bir tam kapatma daha olur!”

        REKLAM

        Peki biz ne yapacağız?

        Dua edeceğiz değerli okurlarım.

        Hep beraber ellerimiz havada; “Aşıııı… Aşıııı….” diye yalvaracağız Yüce Allah’a…

        Çünkü eğer o kapatmada aşılanma oranımız yüzde 40’lara filan çıkarsa, yırttık!

        Çünkü ondan sonraki açılışımız daha bir rahat olurmuş.

        Kısıtlama yine olurmuş ama en azından bugünkünden biraz daha serbestlik yaşanırmış.

        Diyeceğim o ki; şimdiden hazırlanın yeni bir tam kapatmaya…

        Naçizane tavsiyem çok ağır olmayan bir sakinleştiriciye başlamanızdır.

        Çünkü onlar da en erken 1 ayda filan etkisini gösteriyor.

        Sonra da bol bol gezin.

        Serbest saatlerde mümkün olduğu kadar dışarıda olun ve arkadaş, eş, dost, aile ziyareti filan yapın.

        Oksijen depolayın, enerji biriktirin.

        Çünkü benden haber vermesi...

        Geliyor gelmek zorunda olan bir 15 günlük kapatma daha…

        Kılıçdaroğlu neden kaybeder?

        Kılıçdaroğlu neden kaybeder?
        0:00 / 0:00

        Aslında hiç sevmiyorum; “Dere görünmeden paçayı sıvama” deyiminin manasına gelen konuları irdelemeyi…

        Ama son günlerde o kadar fazla konuşulur ve tartışılır oldu ki; önümüzdeki seçimde Millet İttifakı’nın adayının kim olacağı ya da kimin olması gerektiği ve kimin, hangi ittifakın galip geleceği mevzusu…

        Mecbur kaldım.

        Önce neden hala birçok yazara, gazeteciye ya da akademisyene rağmen dereyi yani Cumhurbaşkanı’nı seçeceğimiz seçimi göremediğimi açıklayayım.

        Eğer erken bir tarihe çekilmez ise Türkiye 23 Haziran 2023'te sandığa gidecek.

        Yani bugünden saydığımızda Cumhurbaşkanı ile birlikte seçilecek parlamento tercihine 2 seneden fazla bir zaman var.

        O 2 sene içerisinde hayat bize neler getirecek, ne sürprizler sunacak şimdiden tahmin etmek mümkün değil.

        Bunun için sanırım müneccim olmak lazım.

        Ama bildiğim kadarıyla hiçbirimizin öyle bir yeteneği yok!

        Kaldı ki bırakın hayatı şunu bunu filan…

        Siyaset debdebeli bir mecradır.

        Ve rahmetli Süleyman Demirel’in dillere pelesenk olan sözünde dediği gibi; "24 saat bile çok uzun bir zamandır!"

        Özetle... Ben, önümüzdeki seçimde Millet İttifakı’ndan kimin aday olacağını veya hangi ittifakın seçimden zaferle çıkacağını filan şu anda göremiyorum.

        Fakat bir husus var...

        REKLAM

        İçerden biri olarak... Mahalleden gözlem yapma imkanı olan bir gazeteci olarak...

        Onu yazmak istiyorum işte...

        Sebebi de son zamanlarda sık sık gündeme gelmesi, gerek köşelerde gerekse TV programlarında filan tartışma konusu olması...

        "Ne diyorsun Sevilay? Geveleme artık! Açık açık söyle derdini!" dediğinizi duyar gibiyim.

        Söyleyeyim...

        Başta kendi ailemden, çevremden olmak üzere kızacak bazıları ama bir sosyolojik realite olan bu konuyu açık açık yazayım!

        Konu CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusu...

        Çok iddialı bulabilir bazılarınız ama ben Sayın Kılıçdaroğlu'nun aday olması durumunda kesinlikle kaybedeceğine inananlardanım.

        Aslında benim bu bildiğimi Kemal Bey'in kendisi de biliyor.

        Ki, öyle olmasa idi bir önceki seçimde ittifakın adayı olsun diye başta Abdullah Gül olmak üzere farklı isimler üzerinden uzunca bir süre müzakerelere girişmezdi.

        Ya da hakkı olmasına rağmen adaylığı elinin tersiyle itip, pek hoşlaşmadığı, ezeli siyasi rakibi olan İnce’ye Cumhurbaşkanlığı adaylığı fırsatını altın tepside sunmazdı!

        Bazıları Kılıçdaroğlu'nun İnce tercihini yapmış olmasını; "Onun kazanamayacağına emindi ve siyaset sahnesinden tamamen silmesi için de elinde büyük bir kozdu bu. O yüzden sahneye sürdü" komplosuyla açıklasa da bunun doğru olmadığını hepimiz biliyoruz.

        Kemal Kılıçdaroğlu partide en çok oyu alabilecek isimle yola çıkmak istiyordu ve o günün şartlarında da tabanda karşılığı olan İnce ismini tercih etmeye biraz mecbur kaldı.

        Parti içerisinde İnce kadar popülaritesi yüksek ve tabanda karşılığı olan başka bir isim olsaydı İnce'yi değil, kesinlikle o ismi tercih ederdi.

        Yani değerli okurlarım...

        Kılıçdaroğlu bir önceki seçimde kazanma ihtimalinin sıfır olduğunu bildiği için bile/isteye aday olmadı ve bence doğru da yaptı.

        REKLAM

        Ve emin olunuz ki, aday olması halinde Kemal Bey'in alacağı oy CHP'nin parti olarak girdiği seçimlerde aldığı orandan bir eksik ya da fazla olamazdı.

        Çünkü maalesef bugün hala seçmenin bir kısmı sandığa gittiğinde seçeceği adayın köküne, kökenine, etnisitesine, biyolojik çeşitliliklerine önem veriyor.

        Malum Kemal Kılıçdaroğlu Tuncelili ve Alevi kökenli...

        Hatırlanacağı üzere bu yönü daha evvel CHP Genel Başkanı olarak girdiği seçimlerde defalarca kullanıldı.

        Hatta bir mitingde bu yönü öne çıkartılarak yuhalatıldı da...

        Diyorum ki ezcümle;

        Eğer Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kemal Kılıçdaroğlu aday olursa...

        Bu yönü yine öne çıkarılacak ve doğrudan veya subliminal mesajlarla...

        Kemal Bey'in Dersimli ve Alevi kökenli olduğuna sürekli vurgu yapılacak.

        Denilecek ki; "Bu çağda mı? Asla olmaz! Bir adayın etnik ya da inanç köklerine vurgu yapılarak siyaset yapılmaz! Yapılsa da asla karşılık bulmaz! Hatta ters teper ve seçmen bunu yapanlara da haddini fazlasıyla bildirir!"

        "Keşke" diyorum...

        Keşke öyle olsa...

        Bunu, Kılıçdaroğlu ile aynı sosyolojik yapıya sahip, aynı mahallenin, aynı kültürün içerisinden çıkmış bir yurttaş, gazeteci olarak en çok ben isterim.

        İnanılmaz mutlu ve huzurlu olurum.

        Ancak üzülerek ifade etmek zorundayım ki…

        Türkiye şu anda henüz o noktada değil!

        Yeri geldiğinde demokrasi havarisi kesilse de bazı mütedeyyinlerimiz, dindarlarımız maalesef o aşamaya gelebilmiş değil!

        Unutmayalım ki partiler ittifak olarak seçime giriyor.

        CHP'nin içinde olduğu ittifakta yer alan İYİ Parti, Saadet ve olması muhtemel DEVA ve Gelecek Parti'nin tabanı da çoğunlukla muhafazakar ve mütedeyyin seçmenden oluşuyor.

        Tamamı aynı düşüncede demiyorum elbette ama büyük çoğunluğu en nihayetinde sandığa gittiğinde oy vereceği adayın yine de sünni kökenli olmasının daha doğru olacağına inanıyor.

        O nedenle de bana göre Kemal Kılıçdaroğlu aday olmamalıdır.

        Olursa çünkü seçim mezhep eksenli bir seçime dönüşür ve Kılıçdaoğlu da bu eksende daha en başından kaybeder.

        Diğer Yazılar