Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Farkındalar ya da değiller bilmiyorum…

        Ayrım yapmadan, tüm liderleri ve siyasi kimlik taşıyan kamuoyuna mal olmuş tüm isimleri kastederek söylüyorum; Karşılıklı yaptıkları açıklamalar, kullandıkları dil, üslup zaten ayrışmış toplumu gittikçe daha da ayrıştırıyor, kutuplaştırıyor ve bunun sonucunda da öfke ve hırçınlık toplumu esir alıyor.

        Dün esnaf ziyareti yaptığı Rize'nin İkizdere ilçesinde İYİ Parti Lideri Meral Akşener’in yaşadığı olay bunun bir örneğidir maalesef.

        Bir gün önce grup toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, İsrail Başbakanı Netanyahu’ya benzeten Akşener’e verilen tepki ve sonrasında yaşanan kargaşa ile ilgili görüntüler tüylerimi diken diken etti.

        Çok şükür ki polisin müdahalesi ile olaylar büyümeden yatıştırılmış.

        Ama ya yatıştırılmasaydı?

        Ya devam etseydi?

        Neler olabilirdi sonrasında filan düşünmek bile istemiyorum.

        Yeri geldi şunu da söylemek istiyorum…

        Akşener’in Filistin ile ilgili tepki gösterirken kurduğu o ifadeler, Netanyahu gibi bir insan kasabıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı benzetmesi bana göre büyük bir hata ve daha da önemlisi siyaseten büyük bir ayıptı.

        Ancak şöyle bir gerçeklik de var; Bu hatayı, ayıbı ilk işleyen Sayın Akşener mi?

        Bugün bu ayıba tepki gösteren başta Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere diğer siyasilerin geçmişte kullandıkları benzer ifadeleri nereye koyacağız?

        Sayın Cumhurbaşkanı’nın 23 Haziran 2019 yerel seçimlerinde CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olan Ekrem İmamoğlu'na oy verilmemesi için seçmene; "Pazar günü Sisi mi diyeceğiz, Binali Yıldırım mı?" ifadeleriyle yaptığı çağrıyı hatırlamayacak mıyız?

        Netanyahu zalim bir başbakan da, Mısır'daki iktidarı kanlı darbe ile ortadan kaldırıp lideri Muhammed Mursi'yi ölüme götüren Sisi daha mı masum?

        Sadece bunlar mıdır siyasilerin siyasetle bağdaşmayan ifadeleri?

        Bunlara benzer onlarca var.

        Ve bu örnekler sadece bir partiden ya da bir taraftan değil!

        Her taraftan verilebilir.

        İşi gücü bıraksam ve parti ayrımı yapmadan şu son 5 yıl içerisinde kullanılan üslupsuz ifadeleri yazmaya kalksam inanın bu yazı bitmez.

        Özetle…

        Daha önce de birkaç kez yazdığım gibi;

        İktidarından muhalefetine tüm siyasi partilerin polemik yaparken kullandıkları dile, üsluba mümkün olabildiğince dikkat etmeleri bir yükümlülüktür.

        Çünkü siyasilerin sadece dil üzerinden yaşadıkları o gerginliğin topluma yansıması başka türlü oluyor.

        Ayar kaçınca onların birbirleri ile atışmalarında…

        Taraflar bunu başka türlü satın alıyor ve o andan itibaren de sağduyudan, uzlaşmadan, müzakereden filan uzak bir yola doğru rotayı kırıyor.

        Ondan sonra da bulduğu, ele geçirdiği ilk fırsatta birinin gırtlağına çökmek istiyor.

        Dün Rize’de olduğu gibi, bazen ucuz atlatılıyor…

        Ama bazen de iş şirazesinden çıkıyor ve sonuçları çok ağır olabiliyor.

        Güzel şeyler de olmuyor değil!

        Güzel şeyler de olmuyor değil!
        0:00 / 0:00

        Hep kötü haberler, olumsuz olaylar yaşanmıyor tabii siyaset cenahında…

        Sık sık olmasa da, güzel şeyler de oluyor.

        Mesela HSK yani Hakimler Savcılar Kurulu’nun seçimi ile ilgili gelişme gibi…

        Benim için sürpriz olmadı tabii bu haber çünkü ben bu güzel gelişmenin olacağını zaten biliyordum.

        Ve hatta sizlerle de bir yazı ile paylaşmıştım.

        Dün Meclis’te yeni HSK üyelerinin belirleneceği Karma Komisyonu toplantısı öncesi sürece dair Habertürk Ankara Temsilcisi Yardımcısı Fevzi Çakır’a açıklamada bulunan Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, TBMM tarafından seçilecek kurulun 7 üyesinin belirlenmesi için Cumhur ve Millet İttifakı arasında bir süredir yapılan müzakerelerin uzlaşmayla sonuçlandığını açıkladı.

        Bazıları için önemsiz, değersiz bir olay gibi görülebilir ama yargının dağıtımında söz sahibi olan karar mekanizması, çatısı olan HSK’yla ilgili bu gelişmeden dolayı şahsen ben çok mutlu oldum.

        Çünkü Bakan Gül’ün dediği gibi…

        “Yargı 84 milyonun yargısıdır. Ve 84 milyonun temsilcilerinin bulunduğu Meclis’te de bu tercihin uzlaşmayla ortaya konması bu süreçte ülkemiz adına olumlu bir gelişmedir.”

        Bu arada uzlaşma gereği, daha önce yazdığım gibi 7 üyeden 4’ünün Cumhur İttifakı diğer 3 ismin ise Millet İttifakı tarafından belirlenmesi kararlaştırıldı.

        Hayırlı olsun diyorum…

        Ve siyasette böyle bir zeminin oluşması için tüm yetkinliğini, imkanlarını ortaya koyan Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit Gül’ü ve diğer emeği geçen herkesi de tebrik ediyorum…

        Sağlık Bakanı Koca iyi de gazeteci olurmuş!

        Sağlık Bakanı Koca iyi de gazeteci olurmuş!
        0:00 / 0:00

        Dün kamuoyuna yansıyan güzel gelişmelerden biri de Bilim Kurulu toplantısına katılan Biontech CEO’su Profesör Uğur Şahin ile Sağlık Bakanı Fahrettin Koca arasında gerçekleşen canlı yayın bağlantısı idi.

        Şahin’i ilk kez canlı yayında izledim.

        Çok tatlı ve samimi buldum.

        Şu anda dünyanın en gözde bilim adamlarından biri olmasına rağmen ekrana yansıyan mütevaziliği, alçak gönüllüğü ve nezaketi gerçekten çok etkiledi beni.

        Tabii bu arada Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın özellikle imzalanan aşı miktarı ile ilgili Uğur Şahin’den teyidini isterken kullandığı; “Aşı geldi gelecek diyoruz ama pek inandırıcı olamıyoruz. Vatandaşımız sizden duymak ister. 120 milyon doz için anlaşma yaptık değil mi hocam? Bir de siz söyleyin!” ifadeleri ve sonrasında Şahin’e soru sorarken takındığı eda beni pek bir güldürdü…

        Şaka maka bayağı bayağı gazeteci gibi bir performans sergiledi Sayın Bakan.

        Kendi kendime; “İyi gazeteci de olurmuş Fahrettin Bey’den” dedim…

        Her şeyden mühimi…

        Gerçekten de bizzat Uğur Şahin’den 120 milyon dozun (ki bu 60 milyon insan demek) önümüzdeki 4 ay içerisinde Türkiye’ye sevkinin sağlanacağını duymak rahatlattı hepimizi…

        Bu demek ki en azından önümüzdeki yaz nefes alacağımız, maskesiz, mesafesiz bir yaşama doğru yol alacağımız bir yaz olacak…

        “Şükür” diyorum…

        Çok şükür!

        Diğer Yazılar