Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Tam; “Şükür aşı geldi ve inşallah kurtulacağız bu beladan” diye sevinmeye başlamıştık ki…

        Başımıza bu defa daha bulaşıcı ve ölümcül olduğu iddia edilen “Delta Varyantı” musallat oldu.

        Türkiye’de henüz çok belirgin bir etkisi yok bu yeni tür koronavirüsün ama olan ülkeler var.

        Mesela İngiltere…

        Aşılama işinde hızlı ve doğru bir taktik uyguladıkları için birçok ülkeden önce maskeleri fırlatıp, tam açılmaya geçiş yapan adada durum birdenbire tersine döndü.

        İngiltere Halk Sağlığı (PHE)’den yapılan açıklamalara göre Delta mutasyonu nedeniyle ülkede 117 kişi hayatını kaybetmiş.

        Korkunç olan ise bu 117 kişiden 50’si iki doz aşılıymış.

        Hayatını kaybedenler arasında 50 yaşın altında 8 kişinin olduğu ve bu kişilerden 2'sinin bir doz aşılandığı, diğerlerinin ise aşılanmadığı da not olarak düşülmüş.

        Yani bu mutasyon yine yaşlıları etkiliyor.

        Hülasa…

        1 Temmuz sonrası hepimizin hayalleri Paris’ti ama Hindistan’da ortaya çıktığı anlaşılan yeni tür virüs sayesinde bir süre daha Yeni Delhi’nin ötesine geçilemeyecek gibi görünüyor.

        Bu arada Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın dün yaptığı açıklamaya göre ülkede de bayağı kişide görülmeye başlamış Delta!

        Türkiye genelinde toplam vaka sayısı 224!

        Bunlardan 134’ü ise İstanbul'da…

        Bilim insanları, önlem alınmaz ise tırmanış kaçınılmaz diyor.

        Bunlardan biri de Harvard Üniversitesi’nden Profesör Doktor Gökhan Hotamışlıgil…

        Gökhan Hoca, Cumhuriyet gazetesinden İpek Özbey’e verdiği röportajda mRNA (Biontech gibi) tipi aşılarından tamamen kaçan bir varyant olmadığını ancak Türkiye'de 65 yaş üzeri ve sağlık çalışanlarının tümüne yapılan Sinovac’ın varyantlar karşısında risk taşıdığını ifade ediyor.

        Ve diyor ki; “Sinovac olanlar acilen üçüncü doz olarak mRNA aşılarından birini olmalıdır!”

        Öyle de olacak galiba.

        Bilim Kurulu’nun bugün bu yönde bir karar alması bekleniyor.

        Bu arada aşı karşıtlığı ile ilgili de; “Salgının kendisi kadar vahim!” ifadelerini kullanmış.

        Bence az demiş hoca.

        Çünkü onlar salgından da tehlikeli tipler.

        Ve işin acı tarafı benim yakın çevremde de birkaç kişi var.

        Mesela haftada bir evimizde bize yardımcı olan ablamız.

        Dün yine rutin buluşma günümüzdü…

        Hemen her hafta soruyorum; ”Radiye Abla aşını yaptırdın mı?” diye…

        Bir şekilde oyalıyordu beni; “Yaşım gelmedi, randevu alamadım, randevuya gidemedim” vs gibi bahanelerle…

        Dün bir daha üsteleyince artık daha fazla devam ettiremedi ve sonunda; “Yaptırmayacağım! Son noktaya kadar dayanacağım!” diye itiraf etmek zorunda kaldı.

        Gözlerim nasıl çakmak çakmak olmuş bilmiyorum artık “Son noktan ne abla?” diye sorarken…

        Yumuşatmak için kahkahalar eşliğinde; “Hastanelik olana kadar balım!” deyiverdi.

        Üzerine bir de kafayı sağa sola sallayarak; “Ee artık olursam seni ararım. Hastane işlerinde yardımcı olursun değil mi!” diye espri yaptı.

        Yemin ediyorum o an saçımı başımı yolasım geldi.

        Adeta delirdim.

        Öyle ki ağzımdan şu cümleler dökülüverdi; “Olmam! Hatta ölürsen de arkandan hiççç üzülmem!”

        Ona da güldü tabii canım ablam ama ben aslında gayet ciddiydim.

        Niye üzüleyim?

        Tüm dünyadaki bilim adamlarının uyarılarına rağmen aşıyı elinin tersiyle iterek zaten en başında Tahtalıköy için bileti kestirmişsin.

        Ee?

        Hiç derdim tasam yokmuş gibi bir de kendi aklının kurbanı olmanı niye kafama takayım?

        Buna rağmen yine de yılmayıp, dakikalarca dil döktüm aşının neden bir zorunluluk olduğunu anlatmak için.

        Ama atasözündeki gibi deveye hendek atlatsam daha kolay olurdu.

        Vallahi de billahi de bu atasözünün ne kadar gerçekçi olduğunu dün bir kez daha test ettim.

        Şaka gibi ama dilimde tüy bitse de aşının gerekliliği, faydası konusunda Radiye Ablamı ikna edemedim.

        Ki, bu insan her gün işi için sokaklarda…

        Metrolarda, metrobüslerde, minibüslerde filan.

        Yaşı da 56…

        Risk de var.

        Bir de öğrendim ki konuşurken; 65 yaşında, üstelik de türlü hastalıkları olan eşi de olmamış aşı.

        Açıklaması ne biliyor musunuz?

        Efendim… Allah ne yazmışsa onu görecekmişiz zaten.

        Sonuçta bu virüsü başımıza bela eden oymuş ve ölmesini istedikleri de bu virüsle ölecekmiş…

        Niye zorluyormuşuz şartları?

        Alnımıza ne yazılmışsa yazılmış…

        Takdir onunmuş ve bu takdirine karşı çıkmak da büyük günahmış!

        İnanılır gibi değil ama…

        Aynen böyle dedi ya!

        Bunları dedi!

        Ve acı olan şu ki; Ben hiçbir şey diyemedim tüm bu dedikleri karşısında!

        Diğer Yazılar